Ders Kitapları Çıkmazı

107

Okullar “Yüz Yüze Eğitim” e açıldı. Veliler, öğrenciler, öğretmenler ve
yöneticiler mutlu. Seven ve özleyenlerin kavuşması gibi her kes mutlu.

Umarız Millî Eğitim Bakanı Sayın
Mahmut Özer’in; “tüm kademelerde,
haftada beş gün yüz yüze tam zamanlı olarak eğitim
” temennisi ve tüm eğitim
bileşenlerinin de bu arzusu sekteye uğramaz.

“Kritik bir ortamda açılan
okullarımızda, öncelikle hizmetli ve yardımcı personel eksiğinin ivedilikle
giderilmesi gerekmektedir.”

 Okulların açılması ile okul bahçelerinde stant
kurularak sağlık gruplarının, “aşı
olmayan ya da eksik doz aşı yaptıranların aşılarını tamamlamaları için

ikna çalışmaları yapması güzel ve olumlu bir düşüncedir. Fakat hala gerekli
aşılarını yaptırmayan ve yaptırmakta inat eden, öğrencilerle bir araya gelmesi
zorunlu olan; “öğretmen ve okul
çalışanları
” büyük risk içermektedir.

İlgili personelden aşı olmayanların
ise, “haftada iki kez PCR testi yaptırması” nda, daha ilk haftada sorunlar
yaşanmıştır. Kimi randevu, kimi de test sonucunu zamanında alamamıştır.
Bakanlığımızın bu tür sıkıntıları daha pratik çözebilme yöntemleri geliştirmesi
elzemdir.

Daha da kötüsü bu testi
yaptıranlarda pozitif vakaların görülmesidir. Testi pozitif çıkan öğretmenlerin
derse sokulmaması durumunda, ilgili derslik öğrencilerine kimler ders
verecektir? Öğretmen vakaları arttıkça boş geçen dersler de çoğalacaktır. Bu
duruma nasıl bir çözüm düşünülmüştür?

ABD başta olmak üzere birçok ülkede,
aşı olmayanlara getirilen sert önlemlerin çoğaldığını haberlerde izlemekteyiz. Hayatın
normalleştirilmesi için eğitimin normalleştirilmesi şarttır. O yüzden tüm
sağlık önlemlerinin eksiksiz ve  ivedi
alınarak okulların açık tutulması çok önemlidir.

Bu ortamda, öğretmenlerimize,  servis şoförlerine, servislerde görevli
yardımcı personele, okullardaki idari personele, kantin ve yemekhane
çalışanlarına ve eğitim-öğretim ortamına dâhil olan tüm çalışanlara “aşı olma zorunluluğu” getirilmelidir.
Bu tedbir kamu yararı ve biricik öğrencilerimizin sağlığı açısından elzemdir.

Umarız gelişmeler üzücü olmaz. Tüm
öğrencilerimize, değerli eğitimcilerimize ve ailelere sorunsuz verimli geçecek
bir ders yılı diliyorum.

 

Diğer bir sorun da öğrenci ders
kitaplarıdır. İki binli yıllarda, okullar açıldığında ders kitabı temini,
içinden çıkılmaz bir karmaşa içindeydi. Öğrenciler birkaç aya kadar kitaplarını
tamamlayamazdı. Mağdur ve bitkin düşerlerdi.

Üstelik her sınıfta farklı kaynaktan
ders kitaplarının bulunması eğitim-öğretimdeki birlikteliği de
zorlaştırmaktaydı. Devletin, ders kitaplarını ücretsiz olarak basıp, zamanında
öğrencilere ulaştırması isabetli ve güzel bir uygulama olmuştur. Okul yönetimlerini
ve velileri büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştır.

Bu uygulamayla birlikte, okullara
kaynak kitap alma yasağı da getirilmişti. Yani her eğitim kurumu, devletin
temin ettiği ücretsiz ders kitapları ile ders yapmaya başladı. Denetimlerle
kaynak kitap alımı engellenerek veliler de masrafa sokulmaktan kurtarıldı.

Uzun bir dönem sorunsuz yürüyen bu
uygulama, zamanla işlerliğini yitirdi. Yasal olmadığı halde, birçok kurum ve
öğretmen, devletin ücretsiz verdiği ders kitaplarını tercih etmeyerek, kaynak
ders kitaplarına yöneldiler. Tabi bu artışta, “Maarif Müfettişleri”  nin teftiş görevlerinin uhdelerinden
alınmasında da büyük etki var. Çünkü okullar artık teftiş edilmemektedir.

Neden öğretmenler devletin verdiği
ücretsiz ders kitaplarını tercih etmeyerek velilere yeniden fahiş fiyatlarla
ders kitabı aldırmaktadırlar? Bu sorunun tek bir nedeni  olmayabilir.

Tanıdığım öğretmen ve yöneticiler, “Bakanlığın bastırdığı kitapların güncelliğini
yitirdiğini, tekdüze olduğunu, öğrencinin ilgisini çekmediğini, müfredat
programlarına cevap veremeyecek düzeyde olduğunu
” söylemektedirler.

Kaynak kitap aldırmanın başka gerçek
nedenleri de olabilir. Doğrusu, alanda yapılacak ciddi bir araştırma ile ortaya
çıkacaktır.

Bu sorunun Milli Eğitim Bakanlığı
tarafından araştırılarak sebebinin ortaya konması ve ona göre yol haritası
çizmesi gerekmektedir. Çünkü her yıl devletin ücretsiz dağıttığı milyonlarca
ders kitabı, büyük masraflarla, okullar açılmadan öğrenci sıralarına
konulmasına rağmen, bazı kurumlarda hiç açılmadan dönüşüme gönderilmektedir.

Burada yapılacak en isabetli karar,
önce nedenin ortaya konmasıdır. Sonra da; Bakanlık ya ücretsiz ders kitabı
basmaktan vaz geçerek tercihi okullara bırakacaktır. Ya da ders kitaplarındaki
olumsuzlukları gidererek, ücretsiz basıp dağıtmaya devam edip, kaynak kitap
alımını “kesinlikle”
yasaklayacaktır. Şu an ortada iki uygulama bulunmaktadır.

1.Devlet eliyle, devasa harcamalar
yapılarak bastırılan ders kitaplarının ücretsiz verildiği halde tercih
edilmeyerek heba edilmesi.

2. Ücretsiz ders kitabı verildiği
halde okullar tarafından velilere büyük masraflarla yenide kaynak kitap
aldırılması.

Artık bu ikilemin bir an evvel
çözülmesi kaçınılmaz bir durumdur. Çünkü devletin devasa masraflarının heba
edilmemesi, ya da velilerin gereksiz yere masrafa sokulmaması gerekir.

Bir eğitimci olarak kaynak israfının
bir an evvel giderilmesini arzu ve temenni etmekteyim. Eğitim, ihmal ve hata
kabul etmez. Yanlışların telafisi zor, hatta bazen imkânsızdır. Yetkililer
bizzat alanda çalışan, uygulamaların içinde bulunan; öğrenci, yönetici ve
öğretmenlerin talep ve önerilerini dikkate almalıdır.

Eğitim tecrübe, gözlem, deney ve
bilim işidir. Bunu herkes bilir, fakat uygulamak zordur. Eğitim doğruyu arayıp
bulan ve kararlılıkla uygulayanların elinde çağdaş hedefleri yakalayacaktır.

 

Günümüzün
eriştiği bilgi ve teknoloji düzeyi, çağdaş eğitimin gerektirdiği, bilimsel ve
doğru değişiklikleri zorunlu kılmaktadır.
Küçülen dünyamızda,  büyümemiz ve yarınlarımızın aydınlığı çağdaş
eğitim sayesinde olacaktır.

 

                  Sevgiyle kalın