Şüphesiz depremler -her şeyde olduğu gibi- sebepler dairesinde zuhûr etmekte, ortaya çıkmaktadır. Fakat “bizzat hareket ettirici” sandığımız sebepler bizzat kendileri hareketin başlattırıcıları değil, ancak rol sahibidirler.
Asıl “hareket sahibi” onların arkasında iş gören Ezelî Kudret’tir. Sebepler, ancak Allah’ın kudretinden gelen hakikî etki ve tesirleri ilân edip, yaymakla görevlidirler.
Demek, sebepler dairesi, hükûmetin kalem dairesi hükmündedir. Yukarıdan gelen emirlerin sâdece tebligatı ve duyurulması o daireden yapılıyor.
Çünkü izzet, azamet ve büyüklük perdeyi yâni sekreter ve kâtibi gerektirir. Tevhîd / Allahın bir olması ve Celâl / Allahın son derece büyüklüğü de şirketi yâni iradesinde ortaklığı reddeder. Tesir ve etkiyi sebeplere vermez.
Evet, Ezelî Sultan olan Allahın memurları vardır ama icraatçıları yâni yapıcı ve yürütücüleri değillerdir. Ki, Saltanat ve Rububiyetinde / Rablığının gerektirdiklerinde ortak olsunlar. O memurların görevi sırf dellallık olup, kudretin icraatını ilân ediyorlar.
Veya o memurlar, nezaret edici Müşahitler / Gözetleyicilerdir ki, gördükleri tekvîni yâni yaratmayla ilgili emirlerine karşı yaptıkları itaat ve inkıyad / boyun eğiş ile istîdatlarına göre bir çeşit ibadet yapmış olurlar.
Demek sebepler, ancak ve ancak kudretin izzetini, Rububiyetin / Rablığın haşmetini göstermek için konulmuş bir takım vasıtalardır. Yoksa kudretin acz ve ihtiyacı için yardım edici değillerdir.
Hükûmet memurları ise; Hükûmetin ihtiyaç ve aczlerini gidermek için tayinlerine zaruret hâsıl olan yardımcı ve ortaklarıdır. Bunun için, Allahın memurlarıyla insanın memurları arasında herhangi bir münasebet ve benzerlik yoktur ve olamaz.
Yalnız bazı kimseler olaylardaki hikmetleri, gizli gayeleri ve güzellikleri göremediklerinden, Cenabı Hakk’tan şikâyetlere başlarlar. İşte o şikâyetlerin hedefini değiştirmek için araya sebepler konulmuştur. Çünkü kusur onlardan çıkıyor, onların kabiliyetsizliğinden ileri geliyor.
X
Bu sırra lâtif bir misal suretinde, manevî bir temsil rivayet ediliyor:
Azrail Aleyhisselâm, Cenabı Hakk’a demiş ki:
“Ruhların alınması görevinde, senin kulların benden şikâyet edecekler. Benden küsecekler.”
Cenabı Hakk, hikmet diliyle ona demiş ki:
“Senin ile kullarımın ortasında musîbetler, hastalıklar perdesini bırakacağım. Ta şikâyetleri onlara gidip sana küsmesinler.”
Evet, nasıl ki hastalıklar perdedir. Ecel’de vehmedilen fenalıklara kaynaktırlar. Ve ruhların alınmasında hakikî olarak hikmet ve güzellik, Hz. Azrail’in göreviyle ilgilidir. Öyle de, Hz. Azrail de bir perdedir. Ruhların alınmasında dıştan merhametsiz görünen ve rahmetin mükemmelliğine uygun düşmeyen bazı hâllere dayanak olmak için o memuriyete bir nezaretçi ve ilahî kudrete bir perdedir, bir aracıdır.
X
Evet, İzzet ve Azamet ister ki, Sebepler ezelî kudret sahibi yüce Allah’ın elinde aracı ola aklın nazarında.
Tevhîd ve Celâl yâni Allahın bir ve büyük oluş keyfiyeti ister ki, Sebepler ellerini çeksinler hakikî tesirden.