Deprem Vergileri

168

İzmir’imizde
yaşanan ve içimizi yakan deprem felaketi “deprem vergileri ne oldu?”
sorusunun yeniden gündeme taşınmasına sebep oldu. 

Keşke, “2002
yılından beri toplanan ve miktarı 70 milyar 895 milyon TL’ye
varan deprem vergileri
maksadına uygun kullanılsaydı.” Çünkü bu parayla
İzmir’in depreme dayanıksız yapı stokunun tamamını, İstanbul’un yarısını
yenileyebileceğimiz hesaplanıyor.

21 yıldır cep
telefonu, internet, bankacılık işlemleri, Spor Toto, Milli Piyango, uçak
biletleri, gümrük ve pasaport işlemleri gibi birçok ödemede vatandaşlardan
bu vergiler alınıyor. 

Ekonomist
Özcan Kadıoğlu
’nun hesabına göre, 1999 depreminden sonra kalıcı hale getirilen Özel
İletişim Vergisi’nden bugüne kadar toplanan para
36,9 milyar
doları
buldu. Bu para ile her
biri 100 metrekarelik 1 milyon 850 bin adet daire yapılabilirdi
.” 

Bu paraların
nereye harcandığı bir türlü açığa çıkmadı.

Eski Maliye
Bakanı Kemal Unakıtan 2003 yılında, “Deprem vergisi
nin bütçe açığını
kapatmak için
konulmuş olduğunu” söylemişti

Van depreminden
sonra dönemin
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ise, “toplanan
deprem vergilerin sağlık,
eğitim, duble yollar
için kullanıldığını” 
açıklamıştı.

Elazığ depreminden
sonra bu defa Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bambaşka bir cevap tarzıyla
tartışmayı bitirmişti:
Bunlar yatıyor kalkıyor ‘o parayı nereye,
bu parayı nereye harcadınız?’ Harcanması gereken yere harcadık. Bundan sonra da
bu tür şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok.
 

“Cumhurbaşkanının
hesap verecek zamanı olmadığından” biz oturduğu sarayın kaça mal
olduğunu,
hangi müteahhite ne kadar ödeme yapıldığını bilmiyoruz. Makam
uçaklarının
maliyetini bilmiyoruz. Yazlık ve kışlık saraycıkların maliyetini
bilmiyoruz. Kendinden önceki Başbakan ve Cumhurbaşkanlarının hayal edemediği
kadar artan örtülü ödenek harcamalarını zaten soramıyoruz.

Kamu Özel
İşbirliği (KÖİ) modeliyle yaptırılan büyük köprüler, tüneller, havalimanları ve
şehir hastaneleri gibi gelir garantili dev projelerinin maliyetleri ise
“ticari sır” kapsamında sayılıyor.

Oysaki devleti
yönetenler
kendi parasını değil, milletin parasını ve kaynaklarını
kullanırlar. Demokrasi ve hukuk devleti olan ülkelerde yöneticiler milletin
parasını nereye ve neden harcadığını
açıklamak, kamuoyuna hesap vermek
zorundadır.

Kamu kaynaklarını
şahsı, yakınları veya partisi için harcamak zaten çok ağır bir suçtur.
Bırakın
usulsüzlük ve yasadışılıkları, devleti yönetenlerin kamu kaynaklarını doğru
ve verimli alanlarda kullanmak
gibi bir sorumlulukları vardır.

Devleti yönetenlerin,
kamu kaynaklarını hukuka, etik kurallara ve kamu yararına kullandığına dair
hesap vermekten kaçınabildiği bir rejimin adı demokrasi olamaz.

Deprem vergilerini
nereye harcadığınızın hesabını veremiyorsanız, bakanlarınızın deprem
mahallinde enkaz üstünde şov yapmaları
bu hesabı kapatmaya yetmez.

****************************

Cumhurbaşkanı ve Başbakanlara
Verilen Hediyeler

Hürriyet
Gazetesi Doğan Grubunda iken, Mehmet Y. Yılmaz 2008 yılından başlayarak,
o zaman Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül‘e ve Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan
‘a yüzlerce defa (
20082016 yılları arasında her
pazartesi) köşesinde aynı konuyu sordu:

“2007
yılı Kasım ayında ülkemize gelen Suudi Arabistan Kralı size ve eşlerinize
hangi hediyeleri verdi, hediyelerin değeri nedir, bu hediyeler için kanun ve
yönetmelik çerçevesinde bir işlem yapıldı mı?”

Bu
soruya ve aynı konuda TBMM’de verilmiş çok sayıdaki soru önergelerine
cevap verilmedi.

Fakat,
Hürriyet Demirören Grubuna geçince, Mehmet Y. Yılmaz gazeteden kovuldu.

****

Eski
Başbakan ve Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu’nun Saygı Öztürk’e yaptığı
açıklamalarda müthiş bir gerçek ortaya çıktı:

Davutoğlu “Başbakanlığı döneminde
verilen
m hediyelerin kaydını tutturmuş. Görevi
devrederken bunların yine kayıtlı-belgeli bir biçimde devlete bırakılmasına
karar vermiş. Yani yapılması gerekeni yapmış.”

1936
tarihli bir kanuna göre, “milyonlarca lira tutan hediyeyi” teslim
işlemini yaparken, “kendisinden önce bu işlemi yapan başka Başbakan
olmadığını”
tespit etmiş.

Davutoğlu
“Ş
imdi
kimsenin gü
nahına girmek istemem. Geçmiş başbakanlardan
yaş
ayan,
yaş
amayan
hepsi hü
rmete
layıktır. Belki bir yerlerde arş
ivde vardır onu bilemem” diyor.

Ahmet
Davutoğlu Başbakanlığı Recep Tayyip Erdoğan’dan devraldı. Yerine de Binali
Yıldırım
geldi.

Şimdi
bu iki eski Başbakan’ın ve yaşayan diğer Başbakanların (Abdullah Gül, Tansu
Çiller)
kendilerine verilen hediyeleri devlete teslim edip etmediklerini
açıklamaları zarureti ortaya çıkmıştır. Ahmet Necdet Sezer,
Abdullah Gül’e;
Abdullah Gül,
Tayyip Erdoğan’a Cumhurbaşkanlığını devrederken de böyle birer
işlem yapmış olmalılar.

Elbette
T.C. Başbakanları da Cumhurbaşkanları da “hürmete layıktır.” Ancak
onların da millete ve “vatandaşının bilgi edinme hakkına” saygı duymak
gibi bir borçları vardır.

*********************
*******

Devlet
Adamı Hediye Almaz

Ahmet
Davutoğlu haklı olarak diyor ki, “Devlet adamı hediye almaz, alınan
hediyelerin de hepsinin geri verilmesi lazım.”

Esasen
bu devlet adamlarının takdirine bırakılmış bir konu değil, yasal bir
mecburiyettir.

3628
Sayılı “Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele
Kanununa” göre
(madde
2, 3); 

Kamu
görevlileri, yabancılardan aldıkları değeri asgari ücretin 10 katını
aşan hediye niteliğindeki eşyayı, 
alındıkları tarihten itibaren bir
ay içinde, kurumlarına teslim etmek zorundalar.

İlgili Yönetmelik ise,
seçimle iş başına gelen kamu görevlileri ve eşlerine verilen hediye
niteliğindeki eşyanın
 10 gün içinde değer tespiti yapılmak üzere
Defterdarlıklara gönderilmesini 
emrediyor.

Bunun
aksine davrananlar hakkında 3 yıldan 5 yıla varan hapis cezası söz
konusu.

Umalım
ve dileyelim ki, kanunun bu açık hükmü milyarlık servetleri olduğu konuşulan
eski/yeni Başbakanlar, Bakanlar, Belediye Başkanları ve diğer kamu görevlileri
tarafından uygulanmış olsun.

Eski/yeni
Cumhurbaşkanlarımızın, eski Başbakanlarımızın kendilerinin töhmet altında
kalmasına izin vermeyeceklerini ve kamuoyuna çok açık birer bilgilendirme yapacaklarını
ümit etmek istiyorum.

Önceki İçerikİnsan, Ebediyet ve Kur’an
Sonraki İçerikCedidizmden Bağımsızlığa Hâriçte Türkistan Mücadelesi
Ruhittin sönmez
Ruhittin Sönmez 1956 Bucak/ Burdur doğumludur. 1980’den itibaren Kocaeli’de yaşamaktadır. EĞİTİM: İlkokul, orta okul ve lise eğitimlerini Bucak’ta yaptı. 1973’te İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliğinden ve 1995 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. İŞ HAYATI: 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuvar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001’de 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 03.03.2010’den itibaren Serbest Avukat 2018’den itibaren Arabulucu Sosyal Faaliyetler: Yaklaşık 16 yıl Türk Sanat Müziği korolarında korist olarak çalıştı. (İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubu) 250 Mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi ve 7 yıl Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yaptı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Ocak 2023’ten itibaren aynı programı noktaTV’de devam ettirmektedir. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada 2 gün köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.