İzmir’imizde
yaşanan ve içimizi yakan deprem felaketi “deprem vergileri ne oldu?”
sorusunun yeniden gündeme taşınmasına sebep oldu.
Keşke, “2002
yılından beri toplanan ve miktarı 70 milyar 895 milyon TL’ye
varan deprem vergileri maksadına uygun kullanılsaydı.” Çünkü bu parayla
İzmir’in depreme dayanıksız yapı stokunun tamamını, İstanbul’un yarısını
yenileyebileceğimiz hesaplanıyor.
21 yıldır cep
telefonu, internet, bankacılık işlemleri, Spor Toto, Milli Piyango, uçak
biletleri, gümrük ve pasaport işlemleri gibi birçok ödemede vatandaşlardan
bu vergiler alınıyor.
Ekonomist
Özcan Kadıoğlu’nun hesabına göre, “1999 depreminden sonra kalıcı hale getirilen Özel
İletişim Vergisi’nden bugüne kadar toplanan para 36,9 milyar
doları buldu. Bu para ile her
biri 100 metrekarelik 1 milyon 850 bin adet daire yapılabilirdi.”
Bu paraların
nereye harcandığı bir türlü açığa çıkmadı.
Eski Maliye
Bakanı Kemal Unakıtan 2003 yılında, “Deprem vergisinin bütçe açığını
kapatmak için konulmuş olduğunu” söylemişti.
Van depreminden
sonra dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ise, “toplanan
deprem vergilerin sağlık,
eğitim, duble yollar için kullanıldığını” açıklamıştı.
Elazığ depreminden
sonra bu defa Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bambaşka bir cevap tarzıyla
tartışmayı bitirmişti: “Bunlar yatıyor kalkıyor ‘o parayı nereye,
bu parayı nereye harcadınız?’ Harcanması gereken yere harcadık. Bundan sonra da
bu tür şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok.”
“Cumhurbaşkanının
hesap verecek zamanı olmadığından” biz oturduğu sarayın kaça mal
olduğunu, hangi müteahhite ne kadar ödeme yapıldığını bilmiyoruz. Makam
uçaklarının maliyetini bilmiyoruz. Yazlık ve kışlık saraycıkların maliyetini
bilmiyoruz. Kendinden önceki Başbakan ve Cumhurbaşkanlarının hayal edemediği
kadar artan örtülü ödenek harcamalarını zaten soramıyoruz.
Kamu Özel
İşbirliği (KÖİ) modeliyle yaptırılan büyük köprüler, tüneller, havalimanları ve
şehir hastaneleri gibi gelir garantili dev projelerinin maliyetleri ise
“ticari sır” kapsamında sayılıyor.
Oysaki devleti
yönetenler kendi parasını değil, milletin parasını ve kaynaklarını
kullanırlar. Demokrasi ve hukuk devleti olan ülkelerde yöneticiler milletin
parasını nereye ve neden harcadığını açıklamak, kamuoyuna hesap vermek
zorundadır.
Kamu kaynaklarını
şahsı, yakınları veya partisi için harcamak zaten çok ağır bir suçtur. Bırakın
usulsüzlük ve yasadışılıkları, devleti yönetenlerin kamu kaynaklarını doğru
ve verimli alanlarda kullanmak gibi bir sorumlulukları vardır.
Devleti yönetenlerin,
kamu kaynaklarını hukuka, etik kurallara ve kamu yararına kullandığına dair
hesap vermekten kaçınabildiği bir rejimin adı demokrasi olamaz.
Deprem vergilerini
nereye harcadığınızın hesabını veremiyorsanız, bakanlarınızın deprem
mahallinde enkaz üstünde şov yapmaları bu hesabı kapatmaya yetmez.
****************************
Cumhurbaşkanı ve Başbakanlara
Verilen Hediyeler
Hürriyet
Gazetesi Doğan Grubunda iken, Mehmet Y. Yılmaz 2008 yılından başlayarak,
o zaman Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül‘e ve Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan‘a yüzlerce defa (2008–2016 yılları arasında her
pazartesi) köşesinde aynı konuyu sordu:
“2007
yılı Kasım ayında ülkemize gelen Suudi Arabistan Kralı size ve eşlerinize
hangi hediyeleri verdi, hediyelerin değeri nedir, bu hediyeler için kanun ve
yönetmelik çerçevesinde bir işlem yapıldı mı?”
Bu
soruya ve aynı konuda TBMM’de verilmiş çok sayıdaki soru önergelerine
cevap verilmedi.
Fakat,
Hürriyet Demirören Grubuna geçince, Mehmet Y. Yılmaz gazeteden kovuldu.
****
Eski
Başbakan ve Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu’nun Saygı Öztürk’e yaptığı
açıklamalarda müthiş bir gerçek ortaya çıktı:
Davutoğlu “Başbakanlığı döneminde
verilen tüm hediyelerin kaydını tutturmuş. Görevi
devrederken bunların yine kayıtlı-belgeli bir biçimde devlete bırakılmasına
karar vermiş. Yani yapılması gerekeni yapmış.”
1936
tarihli bir kanuna göre, “milyonlarca lira tutan hediyeyi” teslim
işlemini yaparken, “kendisinden önce bu işlemi yapan başka Başbakan
olmadığını” tespit etmiş.
Davutoğlu
“Şimdi
kimsenin günahına girmek istemem. Geçmiş başbakanlardan
yaşayan,
yaşamayan
hepsi hürmete
layıktır. Belki bir yerlerde arşivde vardır onu bilemem” diyor.
Ahmet
Davutoğlu Başbakanlığı Recep Tayyip Erdoğan’dan devraldı. Yerine de Binali
Yıldırım geldi.
Şimdi
bu iki eski Başbakan’ın ve yaşayan diğer Başbakanların (Abdullah Gül, Tansu
Çiller) kendilerine verilen hediyeleri devlete teslim edip etmediklerini
açıklamaları zarureti ortaya çıkmıştır. Ahmet Necdet Sezer, Abdullah Gül’e;
Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan’a Cumhurbaşkanlığını devrederken de böyle birer
işlem yapmış olmalılar.
Elbette
T.C. Başbakanları da Cumhurbaşkanları da “hürmete layıktır.” Ancak
onların da millete ve “vatandaşının bilgi edinme hakkına” saygı duymak
gibi bir borçları vardır.
*********************
*******
Devlet
Adamı Hediye Almaz
Ahmet
Davutoğlu haklı olarak diyor ki, “Devlet adamı hediye almaz, alınan
hediyelerin de hepsinin geri verilmesi lazım.”
Esasen
bu devlet adamlarının takdirine bırakılmış bir konu değil, yasal bir
mecburiyettir.
3628
Sayılı “Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele
Kanununa” göre (madde
2, 3);
Kamu
görevlileri, yabancılardan aldıkları değeri asgari ücretin 10 katını
aşan hediye niteliğindeki eşyayı, alındıkları tarihten itibaren bir
ay içinde, kurumlarına teslim etmek zorundalar.
İlgili Yönetmelik ise,
seçimle iş başına gelen kamu görevlileri ve eşlerine verilen hediye
niteliğindeki eşyanın 10 gün içinde değer tespiti yapılmak üzere
Defterdarlıklara gönderilmesini emrediyor.
Bunun
aksine davrananlar hakkında 3 yıldan 5 yıla varan hapis cezası söz
konusu.
Umalım
ve dileyelim ki, kanunun bu açık hükmü milyarlık servetleri olduğu konuşulan
eski/yeni Başbakanlar, Bakanlar, Belediye Başkanları ve diğer kamu görevlileri
tarafından uygulanmış olsun.
Eski/yeni
Cumhurbaşkanlarımızın, eski Başbakanlarımızın kendilerinin töhmet altında
kalmasına izin vermeyeceklerini ve kamuoyuna çok açık birer bilgilendirme yapacaklarını
ümit etmek istiyorum.