Deprem ve İlk Yardım

98

GİRİŞ

17 Ağustos 1999 tarihinde İstanbul,
Kocaeli, Sakarya, Yalova, Bolu, Eskişehir ve Bursa’da etkili olan 7.4
büyüklüğündeki Marmara depremi ile 12 Kasım 1999 tarihinde Bolu’da meydana
gelen 7.2 büyüklüğündeki depremden dolayı büyük kayıpların verilmesine neden
olmuştur. Böylece afetler, Türkiye’de afet yönetimi konusunda daha iyi bir
eğitim, öğretim, hazırlık ve planlamaya ihtiyacımız olduğunu açıkça ortaya
koymuştur. Diğer bir deyişle, tüm doğal ve teknolojik tehditlerin yanı sıra,
Anadolu’daki aktif faylar nedeniyle ülkemizin önemli bir bölümü depreme karşı
yüksek risk altındadır. Bu afetler, Türkiye’de afet yönetimi konusunda daha iyi
bir eğitim, öğretim, hazırlık ve planlamaya ihtiyacımız olduğunu açıkça ortaya
koymaktadır. Ülkemizde büyük yıkımlara neden olabilen afetler, Türkiye’de
devlet görevlilerinin, sivil toplum örgütlerinin ve genel olarak bütün toplumun
afetler ve afet yönetimi konularında eğitim ve öğretime ihtiyacı olduğunu
ortaya koymuştur. Bu nedenle, artık toplumumuzu afetler ve acil durum yönetimi
konularındaki yanlış ön yargılardan ve duygusal saplantılardan arındıracak, tutum
ve davranışlarında iyi yönde köklü değişikliklere yol açabilecek bir eğitim ve
öğretime ihtiyaç vardır. Böylece artık, ülkemiz bir afet sonrası yıkım ve yara
sarma çıkmazından çıkmalıdır. Bunun için modern afet yönetiminde olduğu gibi,
müdahale ve iyileştirme çalışmalarından oluşan kriz yönetiminden daha çok,
kayıp, zarar azaltma, hazırlık, tahmin ve erken uyarı çalışmalarından oluşan
risk yönetimine önem verilmelidir. Bu nedenle ülkemizde artık “insanlarımızı
enkaz altından nasıl kurtarırız?” düşüncesiyle yapılan çalışmaların yerine,
“insanlarımız enkaz altında kalmasın!” düşüncesiyle yapılacak olan çalışmalara
öncelik verilmelidir[1].

Emergency Events Database (EM-DAT) yani
Acil Durum Veri Tabanı, Belçika merkezli Afetlerin Epidemiyolojisi Araştırma
Merkezi (The Centre for Research on the Epidemiology of Disasters – CRED)
isimli kar amacı gütmeyen bir kuruluşun uluslararası veri tabanlarından
biridir. Temel amaçları ulusal ve uluslararası düzeyde insani yardımı
desteklemek, karar vericileri afet hazırlığı için örgütlemek ve kırılganlığı ve
öncelikleri değerlendirmek için nesnel bir temel sağlamak olan EM-DAT doğal ve
insan kaynaklı afetlere yönelik 115 yıllık evrensel veriyi ücretsiz olarak
sunmaktadır. Bu veri tabanına göre bir olayın afet olarak sayılabilmesi için en
az 10 kişinin ölmesi, en az 100 kişinin etkilenmesi, olağanüstü hal ilan
edilmesi ve ilgili devlet tarafından uluslararası yardım çağrısı yapılması
kriterlerinden en az biri gerçekleşmiş olmalıdır. EM-DAT veri tabanı Birleşmiş
Milletler (BM) kuruluşları, sivil toplum örgütleri, sigorta şirketleri,
araştırma kuruluşları ve medya gibi çeşitli kaynaklardan çaprazlama yapılarak
derlenmektedir (EM-DAT 2017)[2].

EM-DAT veri tabanında 1923-2016 yılları
arasında Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde toplam 313 afet olduğu
saptanmıştır. Şekil 1’de görüldüğü üzere meydana gelen 313 afetin %51,1’i
(n=160) doğal, %48,9’u (n=153) teknolojik afettir. Doğal afetlerin %95,4’ü ani
gelişen, %4,6’sı ise yavaş gelişen tiptedir. Afetler alt gruplarına göre incelendiğinde
%35,8’i ulaşım kazası, %28,4’ü jeofiziksel ve %13,1’i hidrolojik alt
grubundadır. Afetlerde yaşanan toplam can kaybı 91.797’dir. Afetlerin %24.3’ü
deprem (n=76), %20.8’i yol kazası (n=65), %13.1’i sel baskını (n=41), %9.6’sı
deniz kazası (n=30), %5.8’i ise (n=13) patlamadır. Daha sonra sıklığına göre
sırasıyla kitle hareketi, fırtına, hava kazası ve salgın gelmektedir. Depremler
tüm afetlerin %24.3’ünü oluşturmakla birlikte doğal afetlerin %47.5’ini
oluşturmaktadır. En fazla afet 2004 yılında, en fazla ölüm ise 1939 yılında
gerçekleşmiştir. 1939 yılındaki yüksek ölüm oranına, Türkiye’de meydana gelen
afetlerde gerçekleşen tüm can kayıplarının %36’sına neden olan Erzincan
Depremi’nin bu yıl gerçekleşmesi neden olmuştur. İkinci yüksek can kaybı ise 17.127
can kaybına neden olan Gölcük Depremi’nin etkisi ile 1999 yılında
gerçekleşmiştir. Afetler dönemlere göre incelendiğinde düzenli bir artış
izlenmekle birlikte, yaşanan can kayıplarında 1980-1998 dönemine kadar düzenli
bir düşüş, bu dönemin sonunda ise yeniden yükselme görülmektedir. Depremlerin
neden olduğu toplam can kaybı 82.574’dür ve bu sayı yaşanan can kayıplarının
%90’ından fazlasını oluşturmaktadır. Gerçekleşen tüm depremlerin %80,3’ü
ölümlüdür ve ölümlü depremlerin %20’sinden fazlasında en az 1.000 kişi hayatını
kaybetmiştir[3].

Afet başına ölümler incelendiğinde yine
depremlerin gerçekleşme başına neden olduğu 1.087 ölümle ilk sırada olduğu;
arkasından sırasıyla çeşitli kazalar-yangın, salgın, çeşitli kazalar-patlama ve
uçak kazasının geldiği görülmüştür (sırasıyla gerçekleşme başına neden
oldukları ölüm sayısı 301, 77, 61, 55). 1923-1941 döneminde meydana gelen
afetlerin %100’ünü depremler oluştururken, sonraki dönemlerde sırasıyla %73,7,
%45,7 ve %15,2’ye düşmüş, 1999-2016 döneminde ise %16,8’e yükselmiştir. Doğal
afetler 1923-1941 döneminde gerçekleşen afetlerin %100’ünü oluştururken, oran
sırasıyla %94,8; %80,0; %41,3 olacak şekilde düşüş göstermiş, 1999-2016
döneminde yeniden %43,5’e yükselmiştir. Ulaşım kazaları ilk defa 1980-1998
döneminde anlamlı yoğunluğa ulaşmış, yükseliş bir sonraki dönemde de devam
etmiştir[4].

 

DEPREM

Deprem, yeryüzünün derinliklerindeki
kayaların yer değiştirmesinden kaynaklanan ani ve hızlı bir sarsıntıdır.
Depremler yangınlara, tsunamilere, heyelanlara veya çığlara neden olabilir. Deprem,
yeryüzünün üst katmanlarında ani bir kırılmadır, bazen yüzeyi kırar, zeminin
güçlü titreşimiyle sonuçlanan, binaların çökmesine böylece can ve malın tahrip
olmasına neden olur. Depremler bazen heyelanları, çığları, ani selleri,
yangınları ve devasa, yıkıcı okyanus dalgalarını (tsunamiler) tetikler.
Sıklıkla güçlü artçı sarsıntılar meydana gelir, bu da daha fazla hasara neden
olur ve psikolojik stresi artırır. Depremler erken uyarı olmadan vurucu ve
yıkıcı olabilir. Depremler Richter Ölçeğine göre ölçülür – en yıkıcı etkiler 6.
Seviye ve üzerinde ve depremin merkez üssü yüksek nüfuslu bölgelerde
bulunuyorsa görülür. Depremler travma, boğulma, toz soluma (akut solunum
sıkıntısı) çevre (yani hipotermi) ve ayrıca binaların ve altyapının ciddi şekilde
tahrip edilmesi veya maruziyet nedeniyle yüksek ölüm oranına neden olabilir[5]

 Afet Yönetim Sisteminin Aşamaları

                        Afet yönetimini,
genel olarak afet öncesi ve afet sonrası dönem olmak üzere iki temel aşamaya
ayrılmaktadır. Afet öncesi yönetim
afetlerin ortaya çıkmadan önce
yapılan birtakım çalışmaları içerir. Bu süreçte yapılan hazırlık ve çalışmalar
risk yönetimi olarak da ifade edilmektedir. Risk yönetimi afetlerin
yaşatabileceği olası riskleri ortadan kaldırma ya da azaltma tedbirlerini kapsa.
Afet sonrası yönetim ise, afetlerin gerçekleştiği anda ve afet sonrasında
yapılan faaliyetleri içerir. Bu aşamada yapılan çalışmalar kriz yönetimi olarak
da ifade edilir. Kriz yönetimi, afet anındaki ilk yardım ve kurtarma
çalışmalarını içerir. Bu açıdan afet yönetimini, afet öncesi ve sonrası
temelinde dört ana aşamaya ayırabiliriz. Fakat bu aşamalar bazen çakışabilir,
bazen de aynı anda yürütülmeleri gerekebilir. Bu özellik, aşamalar arasındaki
kesin ayrımı zorlaştırsa da kavram olarak dört ana aşama da (evrede)
kullanılabilir

-Kayıp, zarar azaltma ve önleme

-Afete hazırlık

-Müdahale, İlk Yardım ve Kurtarma.

-İyileştirme ve yeniden yapılandırma[6]

Afet
yönetiminin, zarar azaltma ve hazırlık aşamaları risk yönetimi, müdahale ve
iyileştirme aşamaları kriz yönetimi şeklinde de isimlendirilmektedir. Kısaca modern afet yönetimi
kavramında kayıp ve zararların azaltılması, hazırlık, tahmin ve erken uyarı,
afetleri anlamak gibi afet öncesi korumaya yönelik çalışmalar “Risk
Yönetimi”;
etki analizi, müdahale, iyileştirme, yeniden yapılanma gibi afet
sonrası çalışmalar ise “Kriz Yönetimi” olarak kabul edilmektedir. Bu
bağlamda etkin bir afet yönetimi çalışması, afet öncesi, afet sırası ve afet
sonrası ihtiyaç duyulan tüm çalışmaları kapsamaktadır[7].

 



Afet
Yönetim Sisteminin Aşamaları
(Tevfik
Erkal & Mehmet Değerliyurt)

Kayıp, Zarar Azaltma ve Önleme Aşaması

Afet öncesi yönetimin ilk aşamasından olan ve “risk
azaltma aşaması
” olarak da ifade edilen zarar azaltma aşaması, afetlere yol
açabilecek tehlikesinin önlenmesi ya da büyük kayıplara yol açmaması için
yapılan bütün faaliyetleri ve önlemleri içerir. Bu doğrultuda, yönetimin bu
aşamasında yapılması gereken şeylerden biri afetler ile ilgili yapı ve deprem
ya da imar gibi mevzuatların yeniden gözden geçirilmesi ve düzenlenmesi, afet
senaryolarının güncellenmesi ve gerekli konularda ilgili yasal düzenlemelerin
yapılmasıdır. Bu kapsamda ilgili kurum ve kuruluşların ya da kişilerin yetki ve
sorumluluk alanlarının açıkça belirlenmesi, kamu sektörü, özel sektör ve sivil
toplum arasında işbirliği ve koordinasyonun sağlanması gerekmektedir. Gerek
yasal düzeyde gerekse eylemsel düzeyde bütün zarar azaltma çalışmalar afetlerin
türüne ve özelliğine göre belirlenmekledir. Örneğin sel tehlikesi için zarar
azaltma çalışmaları, sel yatağına yerleşmeyi önlemeye yönelik gerekli yasal
düzenlemelerin ya da kamusal politikaların içeriğini belirlerken, deprem için
zarar azaltma çalışmalarında ise yapıların ve yerleşim alanların daha dayanıklı
ve planlı olarak kurulmasını ve gelişmesini içeren gerekli yasa ve
yönetmeliklerin hazırlanmasını ve uygulanmasını gerektirir
[8] 

Zarar azaltma kapsamında ele alınacak konuların bir
kısmını şu şekilde sayabiliriz:

Yerleşim bölgelerinde, kurum ve kuruluşlardaki tehlike
ve risklerin belirlenmesi, buralarda risk profilinin çıkarılması.

Etki analizi ve olası
hasarların belirlenmesine yönelik hazırlıklar, kısa, orta ve uzun vadeli zarar
azaltma planlarını hazırlamak.

 Toplumu afet Öncesinde korumaya yönelik erken
uyan alt yapısını kurmak.

Tehlikeli ve olası afet bölgelerinin yeri ve ortaya
çıkabilecek zararlardan korunmada alınması gereken önlemler konusunda insanları
sürekli ve doğru bir şekilde bilgilendirmek.

Kişilerin afet bilincini
yükseltmeye yönelik çalışmalar yapmak.

Risk ve tehlike altında yer alan yapıların
kamulaştırması ve buradaki insanların başka yerleşim alanlara yerleşmesinin
sağlanması.

Risk altındaki bölgelerde yer alan hastane, baraj,
köprüler, nükleer santraller gibi kritik ve hayati öneme sahip yapı, tesis ve
alt yapının güçlendirilmesi.

Gerekli bilimsel ve
teknik araştırma-geliştirme faaliyetlerinin planlanması ve uygulanması,

Ülke için afet gözlem
şebekeleri, erken uyarı ve kontrol sistemlerinin kurulması ve geliştirilmesi.

Afet zararlarının
azaltılması konusunda ilgili geniş kapsamlı eğitim faaliyetlerinin yürütülmesi,

Afetlere karşı önleyici
ve zarar azaltıcı mühendislik tedbirlerinin geliştirilmesi ve uygulanması gibi,

Birçok faaliyet zarar azaltma aşamasında gerekli olan
temel faaliyetler arasında sayılabilir.

Yukarıda ifade edilenler ışığında görüyoruz ki, “zarar
azaltmanın en basit kuralı; önlenebilir tehlikelere karşı engel olucu
tedbirleri almak, önlenemeyenlere karşı koruyucu tedbirleri arttırmaktır.
Afetlerin doğuracağı kayıpların bu temel anlayışla en aza indirmek mümkündür.”[9]

Hazırlık Aşaması

Afet ve risk yönetimin ikinci önemli aşaması hazırlık
aşamasıdır. Hazırlık aşamasında yapılması gereken çalışmaların temel amacı,
tehlike ve risklerin insanlar için olumsuz etkilere yol açabilecek sonuçlarına
karşı önlemler alarak, zamanında, en uygun biçimde, en etkili organizasyon ve
yöntemler ile hazırlanmaktır. Bu aşamada bütün yönetimler acil durum/afet
yönetimi görevleri için gerekli atamalar yapıp yetki ve sorumlulukları
belirlemesi gerekir. Belirlenen görevlerin yerine getirebilmesi için gerekli
olan personel, donanım ve diğer kaynaklar açık bir şekilde tanımlanmalıdır.
Ayrıca araç ve gereçlerin bakımı yapılmalı, tahmin ve erken uyarı sistemlerinin
kullanımı, personellerin eğitimi ve afet konusunda yapılan tatbikatlar belirli
aralıklarla güncellenmelidir.[10]

Afetlere hazırlık, afet etkilerini en uygun şartlarda,
etkili organizasyon ve yöntemlerle ortadan kaldırabilmek için önceden yapılan
çalışmalardaki yeterlik düzeyim ifade eder. Bu hazırlık amacı doğrultusunda
belediyelerin ve diğer kuruluşların faaliyetlerine halkın katılımı
sağlanmalıdır Katılımı sağlayabilmek için öncelikle kişilerin risk algısını,
yani kişilere tehlikeler ve riskler karşısında zarar görebilirlikleri konusunda
farkındalık ve bilinç kazandırmak gerekir. Bunun yanı sıra psikolojik ağdan
düşünüldüğünde, afetlerin yol açabileceği tehlikeler ve riskler karşısında
kişileri zarar azaltma ve hazırlıklı olmaya iten davranışın gerçekleşmesi,
bireyin olası tehlike ve risk ile ilgili konuyu ya da olayı/durumu tanıma,
yorumlama ve değerlendirme süreciyle bağlantılı olabilir. Bu değerlendirmede
birey kendine, tehlikenin olup olmadığını -örneğin: depremin olup olmayacağı ya
da ne zaman olacağı ve olursa can-mal kaybının yaşanıp yaşanmayacağı gibi
sorular- sorar. Bir anlamda tehlike algısı söz konusudur. Bunun ardından birey
başka değerlendirmelerde bulunur. Kişi kendine “tehlike ile başa çıkılabilir
mi
”, “bir şeyler yapılabilir mi”, “kaynaklar neler ve yeterli mi”
gibi sorular sorar. İşte afet ve risklere karşı hazırlıklı olma ve zarar
azaltma davranışı, algılanan bireysel başa çıkma becerileri ve kaynaklan
algılanan tehdidin boyutunu aşması durumunda gündeme gelebilir Başka bir
deyişle, önlem almaya yönelik sorumlu davranışın ortaya çıkması için, bireyin
kendi becerisini ve kaynaklarını zarar azaltma ve hazırlıklı olmada yeterli
olarak görmesi ve değerlendirmesine bağlıdı.
[11] Fakat afet
yönetiminin diğer aşamalarında olduğu gibi hazırlık aşamasında da bütün ilgili
kişiler ve kurumlar tarafından yapılan çalışmaların temel dayanağı, etik temelli
“insani kaygılar” olmalıdır Başka bir deyişle, afet
yönetiminin
her aşaması insanı temel değer olarak gören bir anlayış ile ele alınmalıdır.
Afet yönetimiyle ilgili sivil-kamu kurum ve kuruluşlar afet eğitimini bu
anlayış temelinde kurmalı ve yürütmelidir.

Afete hazırlıklı ve dayanıklı bir toplum oluşturmak için
afet eğitimi ve tatbikatların tüm ülke düzeyinde her bir aşamada yaygın ve
doğru bir şekilde yapılması sağlanmalıdır. Ne var ki, afet yönetiminin hazırlık
aşamasının ana koşullarından biri olan afet eğitiminin ülkemizde yeterli
düzeyde ve nitelikte verildiğini söyleyemeyiz. Bugün okullarda ya da değişik
kurumlarda ve STK’ların düzenlediği kurslarda verilen eğitim öğretimde, hizmet
içi kurslarda ve kamu reklamlarında afetlere verilen önem/yer. bireylerde güçlü
ve nitelikli bir afet bilinci oluşturmada yeterli gözükmüyor.