Dem Bu Dem

90

Bütün manevî büyükler, bir noktaya insanın dikkatini çekmişlerdir tarih boyunca.

“İbn – i vakt” olmasını istemişlerdir her zaman.

Yani vaktin oğlu olmanın bilincine vardırmak istemişlerdir insanı.

Çünkü insanlar yersiz ve zamansız olarak, ya geçmişten söz ederler ya da gelecekten.

Bu arada geçmiş ve geleceğin işgaline uğrayan andan eser kalmaz ortada.

Geçmiş olup bitmiştir. Gelecekse bir hayal.

İnsan ise, içinde bulunduğu hâlde yaşamaktadır.

Sağındaki mâzinin hatıraları arasına dalar.

Solundaki istikbâle / geleceğe kanat açıp nice hayaller kurar.

Bu arada merkezde olduğunu unutur, bu yüzden hâlden mahrum olur.

İçinde bulunduğu hâli hiç kullanmadan maziye ekler. Hâlden yoksun kalır.

Oysa mâzinin kaynağını, hâlde yapacağı işler teşkil eder.

Hâli, hâl olarak değerlendiremeyen, maziyi de ihmal  etmiş olur.

Gelecek ise, hâlde yükselteceği temel üstünde kurulur ancak.

Demek ki hâli yaşamayan, hâlin ve ânın gereğini yerine getiremeyen

Aslında geçmişi de geleceği de berhava etmiş olur.

O hâlde zengin bir mâzisi olsun isteyenler hâli yaşasın, hâlin gereğini yerine getirsin.

Bunun gibi güzel bir gelecek umanlar da

Yine hâlde üzerlerine düşen görev bilinciyle hareket etmelidirler ki,

İstikbalin güzel hülyasını kurabilsinler.

Velhasıl şu an, şu dakika;

Bir dakika sonra mazi olacak.

Henüz gelmemiş olan bir sonraki bir dakika da istikbal oluştan

Hâle ve maziye geçişe hazırlanmaktadır.

Zaman ânlardan müteşekkil bir zincir gibi durmadan dönmekte.

Su dolabı misali, ân getirip ân boşaltmaktadır.

Bu ânlar, ömür zincirinin halkalarını oluşturmakta.

Ömrümüz bir tespih taneleri gibi

İrade-i külliye / küllî, kapsamlı

İrade ve istenç tarafından çekilmekte,

Ebed hanesini dolduramamak üzere oraya biteviye,

Aralıksız, arka arkaya akmaktadır.

 

Hâl değerlenmez ne yarın ne dün,

İşler yapılmalı ancak bugün.

 

Çünkü “Yarın diyen helâk oldu” dedi o Peygamber.

Seni harekete geçirmeli değil mi bu haber?

 

Gerçi âlem âlem içinde el-hak doğru,

Fakat elimizde bir hâl var arı duru.

 

Bu yüzden dediler eskiden beri bize eskiler,

Gelmek için kendimize fırtına gibi estiler.

 

“Dem bu demdir dem bu dem

Dem bu demdir dem bu dem.”

 

 

Önceki İçerikParti İçi Demokrasi
Sonraki İçerikSevginin Gücü-4
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.