Adalet kılıcı körelen toplum bu işlevi yürütmesi için kendi menfaatine paralel yürütülen her eyleme onay vermektedir.
Değişim ile değil de değiştirilmekten başlamak yakında bir başkaldırı olabilirin habercisidir. Fıtrat üzere doğmuşken anne-babamız bizi değiştirir. İlerledikçe yaşımız etrafımız bizi değiştirir. Bu değişim sürecinde anne-babanın da etraf değişimine hayran kalıp evladında bunu denemesi içler acısı bir tabloyu andırmaktadır. Hayata başlamamızdan ta ölene dek bir değişim içerisindeyiz. Bu sürecin en akil olan kısmında- düşünebildiğimiz, düşündüğümüzle eylemde bulunabildiğimiz, yaşamak sanrısının farkında olduğumuz kısımda- biz ne kadar aktifiz? Özellikle bu kısımda duracak olmamız ömrümüzün diğer taraflarının pek önemi yok mudur sorusunu doğurmayacağını düşünüyorum. En akil diyerek gerçekçi, düşünebilme durumunda olma diyerek hakikatli ve yaşama sanrısını göz önüne alarak da isabetli bir tarafı konuşacağımızı düşünüyorum.
Çoğu düşünür adalet kavramını etraflıca inceleyip bu kavramın erdemli bir toplumun temel taşı olduğunu ifade etmişlerdir. Elbette hakkın nerede olduğunun göstergesidir adalet.
Hayat serencamımız bir ülkü hedefinde devam ediyor ve bu devamlılık yanında yöresinde beşer odaklı -yani beşerce- birçok kavramı da heybesinde taşıyor.
Bu heybeyi taşıma ufku ile bu azığı heba etmeme uğruna insan modern dünyada kalabalığı feda etmelidir diye düşünüyorum. Çünkü “Bütün büyük anlar yalnızlıktan yontuldu”(1) diyen şair mana ile lafzın farkında ki yaşanmışlığı ile sözler söylemede. Hangi öndere/ hangi lidere/ hangi imama baksak mutlak hayatında yontulan bir yalnızlık gizlidir. Elbette bu yalnızlık terk edilmek üzere yontulmuştur.
Tam da burada kendimizle kalamamanın elemini hissediyor ve büyük bir boşluk içerisinde yaşamımıza devam ediyoruz. Sürükleyici bankalar, edimsiz hale getiren kurumlar, düşündürmeyen siyasi rantlar, robotlaştıran ve ikircikleştiren reklamlar, algısı değiştirilmiş toplum ve geleceğe gebe kalmak istemeyen hüzünlü nesil. Hepsi de tek bir anlam ile ” değiştirilmiş adaletimiz ve biz farkında değiliz!” demektedir.
Bizim adaletimiz ( cevaplayamadığımız “biz” ) Âdemoğlu Habil ile kabilden kalma… ” Eğer O razı olsa tüm dünya küsse ehemmiyeti yok”(2) düsturunca idi.
İman iradeyi yönlendirdiği, onu avucunun içerisine alıp salmadığı sürece Allah’ın izni ile yozlaştırılan, değiştirilen ve kaybolmaya yüz tutmuş adaletten bahsetmeyeceğiz. Bugün yazdıklarımız, konuştuklarımız ise gök kubbede hoş bir seda hükmünde kalacaktır.
Azığımızın akil kısmında gerçekçi, hakikat ve isabetli taraf diyerek yanılgılarımız, hurafelerimiz ve yanlış tutumlarımızı söylemeye çalışacağız.
Önyargılarımızdan uzak, herhangi bir sıfatlıya bel bağlamadan, kalbimizin kaldıysa en tenha yerinde ve özellikle en temiz yerinde, nefsimizden uzak ruhumuza yakın, üzülerek, ağlayarak hatta yalvararak yaşamımızın en akil yerine her Ayet-i Kerimeyi baş tacı ederek şimdi ise: ” Kitaba sımsıkı sarılanlara ve namazı dosdoğru kılanlara gelince, şüphesiz biz, iyiliğe çalışan ( erdemli) kimselerin mükâfatını zayi etmeyiz.”(3) Demeli ve sonraki yazımız (akil kısım) için ALLAH BES GAYRİ HEVES…