Dün, 12 Mart 1997 Ankara Türk Ocağı müdâvimlerinin, Üniversiteliler Kültür Kulübü üyelerinin, Türk Milliyetçilerinin ve Ülkü Ocağı gençlerinin sevgili ağabeyi Galip Erdem’in Ankara’da, Gazi Hastanesi’nde tedavi görmekte iken 67 yaşında Hakk’ın rahmetine kavuşmasının 17. yıldönümüdür. Rize’nin Fındıklı İlçesi’nde 10 Mart 1930 tarihinde doğmuştu.
İlkokulu Fındıklı 11 Mart İlkokulunda bitiren Galip Erdem, babasının memuriyeti dolayısıyla, ortaokulu Bitlis ve Siirt gibi illerde tamamlar. Babası Erzurum Narman nahiye müdürlüğüne tâyin edilince, Galip Erdem de Erzurum’da lise tahsiline başladı ve 1949 yılında liseyi pekiyi derece ile bitirdi. Ankara Hukuk Fakültesinden mezun oldu.
6-7 Eylül 1955 olayları sebebiyle, Topkapı-Çapa dolmuşunda iken gereksiz ve sebepsiz yere içindekilerle birlikte Emniyet Müdürlüğüne götürüldü. 45 gün Selimiye Kışlasında gözaltında tutuldu ve daha sonra suçsuz olduğu anlaşılarak serbest bırakıldı. Gözaltında bulundurulduğu zaman içerisinde 54 kilodan 39 kiloya düştü.
23 Kasım 1959’da Bayındırlık Bakanlığında Tevfik İleri’nin müşavirliği görevine başladı. Bu görevi uzun sürmedi. 1 Ağustos 1961 tarihinden itibâren önce Tercüman Gazetesi‘nde, Tercüman imzasıyla fıkra yazarlığına başladı, kısa bir süre sonra Gökhan Evliyaoğlu ve Hâmi Tezkan’ın yayınlamakta olduğu Son Havadis Gazetesi’ne, 1 Ocak 1962 tarihinde aynı kişilerin satın aldığı Yeni İstanbul Gazetesi’nde, fıkra yazarlığına devam etti. 1963 yılında, İzmir’de avukat İhsan Koloğlu’nun yanında avukatlık stajını tamamladı.
Makaleleri, 10 Mart 1965 tarihinden itibâren Zafer Gazetesi‘nde yer aldı. Bir müddet sonra aynı çalışmaya Babıâlide Sabah Gazetesinde devam etti. 1.7.1966 tarihinde Millî Eğitim Bakanlığı Devlet Kitapları Müdürlüğüne müşâvir oldu. 2 Mart 1969’da, Bizim Anadolu Gazetesi‘nde tekrar fıkra yazarlığına başladı ve 1974 yılında Orta Doğu, 1977 yılında Hergün gazetelerinde devam etti.
Galip Erdem, daha sonra Başbakanlık Plân ve Prensipler Dairesinde danışman olarak görev aldı. 31 Aralık 1969’da, istifaen ayrıldığı 30.06.1973 tarihine kadar, danışmanlık görevine devam etti.
1.2.1974’te Ortadoğu Gazetesinde tekrar fıkra yazarlığına başladı. 10.9.1975’te Başbakanlık Müşaviri oldu. 22.7.1981 tarihinde Turizm ve Tanıtma Bakanlığında Genel Müdürlük Müşavirliğine nakledildi ve 24.2.1982’de yirmi yıl üzerinden emekli oldu, Ankara’da avukatlık yapmaya başladı. Avukatlıktaki çalışmaları altı yıl devam etti. Mamak’ta görülen ünlü MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Dâvası’nın avukatlığını üstlendi.
1987’de Meray’da (Merzifon Yağlı Tohumlar A.Ş) yönetim kurulu üyeliği, Konya Şeker Fabrikasında denetçilik görevinde bulundu. 1987 yılında Sosyal Güvenlik Eğitim Vakfı Başkanlığı vazifesini üstlendi. İktidar değişikliği sebebiyle bu görevinden ayrılmak mecburiyetinde bırakıldı.
15.8.1989’da Namık Kemal Zeybek’in bakanlığı döneminde Kültür Bakanlığı APK Başkanlığına APK uzmanı olarak tâyin edildi. Daha sonra üçlü kararname ile 17 Ağustos 1990 tarihinde Bakanlık Müşavirliğine getirildi. İktidar değişikliği sebebiyle Kültür Bakanlığı’na Fikri Sağlar getirilince, müşavirlikten alınıp aynı bakanlıkta tekrar APK uzmanlığına tâyin edildi.
Bu görevde iken 10.3.1995 tarihinde yaş haddinden emekli oldu. Böylece 26 yıl beş ay hizmeti dolayısıyla birinci derecenin dördüncü kademesinden emekliliğe hak kazandı.
Galip Erdem’in 1969 doğumlu Bilge Erdem adında bir kızı vardır.
1950 yılında Karakedi Mizah Mecmuası‘nı yayınladı. 1958-1960 yıllarında Türk Ocakları Merkez Heyetinin yayın organı Türk Yurdu Dergisinin Genel Yayın Müdürlüğü görevinde bulundu. Ölçü (1960), Düşünen Adam (1962), Babıâlide Sabah (1965), Zafer (1966), Bizim Anadolu (1969), Devlet (1969), Töre (1971), Bozkurt (1974), Ocak (1971), Yeni Sözcü (1981), Bakış (1981) dergilerinde köşe yazıları, fıkralar ve makaleler yazdı.
Galip Erdem’in yayınlanmış eserleri şunlardır: Ülkücünün Çilesi (1975), Sosyalizm ve Milliyetçilik Üzerine Mektuplar (1975), Suçlamalar (2 cilt 1975-1976), Mektuplar (1984)
Galip Erdem’in kitap haline gelmemiş yüzlerce yazısı bulunmaktadır. Yazılarında pek çok takma ad da kullanmıştır. Bilge Erdem, Elif Bilge, Murat Bilge, İlteriş Metin, Mehmet Rasim ve Aptalî… kullandığı müstear isimlerden bazılarıdır. Ayrıca yayınlanmamış altmışa yakın şiiri mevcuttur.
Galip Erdem, sevgi ve gönül adamı idi. Ülkücü hareket içerisinde fikir âbidesi olarak sevildi, saygı gördü, hep saygı ile karışık sevgi ile anıldı. Gençler arasında sevgi, gönül ve fikir bağlarını nakış nakış dokudu. Herkesle dosttu. Biri birlerine kırgın olanlar, Galip Ağabey ile dosttu. Bu dostluk, kırgın olanları da bir müddet sonra dostluk potasında kaynaştırıyordu. Kendisine ait bir hayatı, zamanı, parası, evi, elbisesi yoktu. Hattâ denilebilir ki kendisine ait hiçbir şeyi yoktu. Nesi varsa hepsini Türk Milliyetçiliği Ülküsü’ne gönül vermiş insanlarla paylaştı. 12 Eylül 1980 harekâtından sonra taş medreselerde çile çeken ülkücü gençlere moral vermeyi, onların dışarıdaki yakınlarına maddî manevî destek olmayı gâye edinmişti. Onlara elinden gelen yardımı esirgeyeni adamdan saymadığını her ortamda açık ve net bir şekilde ifade ederdi. Bu sebeple, en kadim dostlarını bir kalemde defterinden silmiştir. Gönül ve fikir mimarı olduğu her gencin evlenme töreninde, cenazesinde hep hazır bulundu. Yurdun neresinde olursa olsun… sevenlerinin acı ve tatlı günlerinde daima yanındaydı. Gönül zengini, cep fukarasıydı. Onca yokluk içerisinde yaşamasına rağmen, nasıl imkân bulurdu da oralara giderdi bilinmez. Ne yazıktır ki dostları onu yalnızca ‘ağabeylik’ makamına lâyık gördüler. O’na ‘ağabey’ diyen ve zaman zaman çok yetkili konumlarda bulunan (bir-iki kişi hâriç), O’na hiç bir şey veremedi. Ne bir yönetim kurulu üyeliği, ne bir milletvekilliği… Halbuki nice dostunun milletvekili, genel başkan yardımcısı, genel müdür ve bakan olmasını sağlamıştı.
Sâkin tabiatlı, metin davranışlarıyla etrafına güven ve moral veren, latifeyi seven, latif bir insandı. Sinirlendiği hissedilmiş olmasına rağmen dışa vurduğu görülmemiştir. Çok kızmasına rağmen hiddetini gözlerine, sesine ve davranışlarına yansıtmamayı, gizlemeyi bilirdi. En ümitsiz durumlarda moral deposu idi. Doğruları çok net ve en keskin cümlelerle ifade etmesine rağmen kırıcı değildi. O’na kızılmaz, ancak hak verilirdi. Zaten kimse, Galip Ağabey’e kızmazdı, kızamazdı. Hayatının hiçbir anında Türk Milliyetçiliği Ülküsü’nden daha yüksek bir duygu, makam ve düşünceye, bu ülkünün önünde ve üzerinde yer ve değer vermedi.
Nurlar içinde yat Sevgili Galip Ağabeyim… Mekânın cennet olsun…