Türkiye Cumhuriyetinin kurucularının
hepsi de asker kökenliydiler. Kendilerinden önce örnek alacakları ne bir
ekonomist, ne hukukçuları vardı. Ama memleketin meselelerini biliyor, çözüm
yollarını da araştırıp buluyorlardı. O günün şartlarında Türkiye’de okuma yazma
oranını %5’lerde olmasına rağmen, çok kısa zamanda ekonomi, hukuk, dış politika
ve eğitim konularında büyük başarılara imza attılar. TC kurulalı’dan bu yana
yüz yıla yaklaşmamıza rağmen gelmiş geçmiş hükümetler arasında Türkiye’nin her
yönüyle özellikle o dönemde %9 kalkınmayla onların rekoru bir türlü
kırılamamıştır.
Ama geçen bunca zaman içinde çok
iyi ekonomistlerimiz, hariciyecilerimiz, hukukçularımız ve eğitimcilerimiz
yetişti.
Diyeceğim o ki; AKP olarak sizler,
iktidara geldiğinizde Türkiye de yetişmiş çok değerli insan ve ekonomik
kaynakları elinizin altında hazır buldunuz.
Hariciyecilerimiz çok değerliydi,
monşer diye silkeleyip bir kenara attınız.
Tarım üretiminde kendi kendine
yeten bir ülke devraldınız ama bu gün Türkiye’yi etten samana, patatesten
soğana kadar birçok ürünü ithal eder duruma getirdiniz.
19 Yıllık iktidarınız döneminde,
eğitimde her gelen Milli Eğitim Bakanınız, ayrı bir program uyguladı. Dünya
genelinde sizden önce ilk 500’e giren üç üniversitemiz varken bu gün bu
sıralamada bir tane bile okulumuz yok.
Üniversiteyi bitiren
gençlerimizin %76’sı, yurtdışına gitmek için can atıyor.
Oldukça iddialı olarak komşularla
sıfır sorun diyerek işe başladınız, geldiğimiz noktada etrafımızda bir tane olsun
dost, komşu devlet kalmadı.
Hala piyasaya çıkmayan, parçaları
ve prototipi İtalya, İspanya ve Almanya’ya ait olan yerli otomobile, Güney
Kore’den alınan Fatih ve Yavuz petrol araştırma gemilerine ay-yıldız takarak
bunların adını yerli ve milli koydunuz. Kaldı ki bu gemilerde çalışan teknik
personelin %70 i yabancı ülkelerin vatandaşları. Tabii ki Fatih ve Yavuz
araştırma gemileriyle gurur duyuyoruz. Küresel dünya da teknolojinin hepsini
bir ülkenin üretmesinin zor olduğunun da idraki içindeyiz. Ancak, ittifaklar
dâhil işinize gelen her olaya yerli ve milli, gelmeyene gayri milli derseniz
işte burada inanıla bilirliğinizi kaybediyorsunuz.
Sizler de kabul ediyorsunuz ki,
ne ekonomide, ne hukukta, ne de eğitim ve dış politikada başarısızsınız. Bu
saydıklarım bozuk fakat diğer kurumlar çok mu düzgün? Değil aslında; ama
bunlar, Türkiye hukukçularının ekonomistlerinin, eğitimcilerinin sürekli
gündeme taşıdığı meseleler. Yoksa Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın değimiyle: “Deli kızın bohçası” gibi bütün devlet
kurumlarını tarumar edip, Gordion’un düğümü gibi çözülmez, karmaşık bir hale getirdiniz.
Artık İskender’in kılıcı dahi bu düğümü zor çözer.
Dünyanın önde gelen
ekonomistlerinden Daron Acemoğlu vatandaşımız: “hukukun olmadığı ülkede kalkınma olmaz” diyor.
Değerli hukukçu ve yazar Taha
Akyol: “Hukukunuz bozuksa dış yatırımcı
gelip ülkemize yatırım yapmaz, güven duyması gerek” diyor.
Değerli Kimya ve fizik Profesörümüz
İskender Öksüz, eğitim ve liyakat konularında sürekli soruyor: “Neden kalkınamıyoruz?”
Üniversitelerden bakanlıklara
kadar liyakat olmadan, Nepotizmin(yakınları kayırma) hüküm sürdüğü bir ortamda,
eğitimden, hukuktan ve kalkınmadan söz edilebilir mi? Bekri Mustafa’nın bir
köyde imamlık yaptığını çoğunuz bilirsiniz. Fesli’den tarih danışmanınız,
damattan maliye bakanınız olursa gerisini anlatmaya sanırım gerek kalmaz.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen
Türkiye’nin her yönüyle kalkınmak için kurtuluş ümidi var, yeter ki gerçek
yerli ve milli liyakat sahibi kadrolar işbaşına gelsin.
Sağlıklı kalın.