Cumhuriyet’in Eğitim Vizyonu’nda Öğretmen

98

24
Kasım,
  Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurucusu Aziz Atatürk’ün, Millet Mektepleri Başöğretmenliğini
kabul buyurdukları günün 93.
Yıldönümüdür
. 24 Kasım, 1981
Atatürk’ün 100. Doğum Yılı’nda Öğretmenler Günü
olarak kabul
edilmiştir. 

24 Kasım, öğretmenlerin
onur günüdür. Öğretmenler Günü;
öğretmenin toplum hayatındaki ve geleceğindeki yerini ve önemini vurgulamak,
aramızdan ayrılan öğretmenlerimizin aziz hâtıralarını yâd etmek, emekli
öğretmenlerimizin hizmetlerinin hiçbir zaman unutulmayacağını belirtmek
amacıyla ihdas edilmiştir.

Öğretmenlerimizin bu onur
gününde Atatürk’ün ve Cumhuriyetimizin
eğitim vizyonu’nda öğretmene
verilen değer üzerinde durmak istiyorum

Gazi
Mustafa Kemal Atatürk,
çocukluk ve öğrencilik hayatı hariç,
Cumhuriyetimizin kuruluşuna kadar geçen 
ömrünü savaş meydanlarında geçirmiştir. Bir tümen komutanı olarak
katıldığı Çanakkale Savaşlarında
Anafartalar ve Conkbayırı’nda dönemin en güçlü devletleri İngiltere, Fransa ve
İtalya’nın ordularına, donanmalarına ve en modern silahlarına karşı kazandığı
zaferle “Anafartalar Kahramanı” olmuştur.
Çanakkale Zaferi, Türk milletinin müstakbel kurtarıcısı Mustafa Kemal’i
tanımasını sağlamıştır. O da savaş meydanlarında Türk milletinin hasletlerini,
vatan ve millet sevgisini, bu değerler uğruna yapabileceği fedakârlıkları
görmüş ve tanımıştır.

Osmanlı devleti, I. Dünya
Savaşı’nın sonunda müttefikleri ile birlikte mağlup sayılmıştır. İstanbul başta
olmak üzere vatanımızın üçte ikisi itilaf devletleri ve onların himayesindeki
Yunanlılar tarafından işgal edilmiş, orduları dağıtılmıştır. Millet, uzun
yıllar süren savaşlar nedeniyle harap, bitap ve yoksul durumdadır. Hürriyet ve
istiklâlini tamamen kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Kurtuluş ümidini
kaybetmiştir.

Mustafa Kemal,  19
Mayıs 1919’da
Samsun’a çıkarken şu iki konuda kesin kararlı ve inançlıydı.
İlk olarak Türk milletinin hürriyet ve istiklâlini kazanma ümidini yeniden
uyandırarak Türk vatanını kurtarmak,
sonra da yıkılması mukadder olan Osmanlı devletinin yerine yeni bir Türk devleti kurmak. Bu düşünce ve inançla “Milletin istiklâlini yine milletin azim
ve kararı kurtaracaktır”
diyerek yola çıktı. “Ya istiklâl, ya ölüm!” diyerek adım adım özgürlük ve bağımsızlık
hedefine doğru ilerledi. Kurtuluş yolunda ilerlerken, kurulacak devletin iki
ayak üzerinde güçlü bir devlet olacağına inanıyordu. Biri eğitim, diğeri ekonomi.  

Atatürk, bu sebeple bir
taraftan “Asker ordusu” ile düşmana
karşı Kurtuluş Savaşı verirken, Kütahya-Eskişehir Muharebeleri devam ederken,
bir taraftan da 15-21 Temmuz 1921
tarihleri arasında Ankara’da, 1. Maarif
Kongresi’nde “Maarif ordusu”
dediği öğretmen ve eğitim
yöneticilerini toplamıştır. 180 eğitimcinin katıldığı bu kongrede, savaştan
sonra kurulacak Türkiye Cumhuriyeti’nin milli eğitim ve kültür politikaları ana
hatlarıyla tartışılmış, geleceğin eğitimli Türk toplumunun nasıl
oluşturulacağının programları yapılmıştır.

1.Maarif
Kongresi sonucunda şu kararlar alınmıştır:
Yeni nesle tüm
ömürlerinde başarı sağlayacak çok yönlü
bir eğitim sistemi
oluşturulacaktır. İhtiyacı
olan kişiye ihtiyacı olan eğitim verilecektir. Kızlara
ev işleri hakkında
eğitimler verilecektir. Ayrıca imparatorluk varisi olan bu vatanda, değişik
coğrafyalardan ve değişik etnik etnik kökenlerden gelen insanımızın millî kimliğini kazanması eğitim
yoluyla sağlanacaktır.

Atatürk, 1. Maarif
Kongresi ardından daha Cumhuriyet kurulmadan, 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihleri arasında İzmir’de 1. İktisat Kongresi’ni toplamış ve kazanılan zaferden
sonra yeni Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığının nasıl sağlanacağı tartışılmış,
yeni Türk devletinin ekonomi politikasının ana ilkeleri belirlenmiştir.

Atatürk’ün, 29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’ni
kurduktan sonra
yaptığı ilk icraatlardan biri, dört ay sonra 3 Mart 1924 tarihinde 430 Sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu
(Öğretim Birliği Yasası)’nun  kabul
edilmesini sağlamıştır. Böylece geleneksel eğitim kurumları ile modern eğitim
kurumlarının oluşturduğu paralel yapı ve çok başlılık sona erdirilmiştir. Bu
yasa ile ülkedeki bütün eğitim kurumları Maarif Vekaleti’ne (Millî Eğitim
Bakanlığı’na) bağlanmıştır.

1923-1924
eğitim-öğretim yılında Türkiye’nin nüfusu 12 milyondur. Bu nüfusun erkeklerde
yüzde 7’si ve kadınların sadece binde 4’ü okuryazardır.

Bu yıllarda Türkiye’de 4.894 ilkokul, 72
ortaokul, 23 lise, 64 meslek okulu, 9 fakülte ve yüksekokul olmak üzere toplam
5.062 öğretim kurumu
vardır. Bu okullarda görevli olan öğretmen ve öğretim üyesi sayısı ise toplam 11.918’dir. İlkokullarda 341.941, ortaokullarda 5.905,
liselerde 1.241, meslek okullarında 6.547 ve yüksek öğretimde 2.914 olmak üzere
toplam 358.548 öğrenci vardır.

 

Cumhuriyet’in ilanından
sonra muasır medeniyet seviyesine ulaşma yolundaki başarının, eğitim alanındaki
başarıya bağlı olduğuna karar verildi. Bunun için ilk yapılması gereken
eğitimin yaygınlaştırılması ve okuryazar oranının artırılmasıydı. Bunun için
yapılacak ilk iş, alfabenin
değiştirilmesiydi.

Atatürk,
daha genç bir subayken
yazı ve dil konusunda bilgi ve
düşüncelerini geliştirmişti ve Latin
alfabesinin kabul edilmesi düşüncesini
savunuyordu.
Bu nedenle Türk dünyasında alfabe konusundaki gelişmeleri yakından takip
ediyordu. Bu gaye ile 1926 yılında  Bakü’de toplanan Türk ve yabancı
Türkologların katıldığı Birinci
Türkoloji Kurultayı’na
, Türkiye’yi temsilen Köprülüzade Mehmet Fuat ile Hüseyinzade Ali Beyleri gönderdi.

Türkoloji tarihinde son
derece önemli bir yere sahip olan Bakü Birinci Türkoloji Kurultayı, 26 Şubat-6 Mart 1926 tarihleri arasında
gerçekleştirildi. Günler süren uzun tartışmalardan sonra kurultayın 17. oturumunda, Türk soylu halkların
çoğunlukta olduğu cumhuriyetlerde Latin alfabesinden alınan harflerden oluşan “Birleştirilmiş Yeni Türk Elifbası”na
geçilmesine
karar verildi.

Yeni alfabenin kabulünden
önce 1927-1928 yılları arasında açılan
3304 halk dershanesinde ancak 64.302 kişi okuma-yazma öğrenip belge aldı.

Bu deneme, Arap harfleri ile yaygın bir eğitim çalışmasının
gerçekleştirilemeyeceğini gösterdi.

İlerlemenin önündeki en
büyük engel cehaletti. Bunun için, milletin en kısa zamanda okur-yazar hale
getirilmesi gerekiyordu. Mustafa Kemal,   milleti bu durumdan kurtarmanın yolunu şöyle
ifade etmiştir: “Büyük Türk
milleti, cehaletten az emekle kısa yoldan ancak; kendi güzel ve asil diline
kolay uyan böyle bir vasıta ile sıyrılabilir. Bu okuma yazma anahtarı ancak
Lâtin esasından alınan Türk alfabesidir.”

Okur-yazarlığı yaymak ve
cehaleti kısa zamanda gidermek için, Atatürk’ün emriyle bir komisyon kurulup
yeni Türk alfabesi hazırlandı. Harf İnkılâbı’nın ilk müjdesini Mustafa Kemal 8 Ağustos 1928’de,
İstanbul’daki Sarayburnu Parkı’nda
halka şöyle duyurmuştu: “Arkadaşlar, bizim güzel ahenkli
zengin dilimiz yeni Türk harfleri ile kendini gösterecektir. …Yeni Türk harflerini
çabuk öğrenmelidir. Vatandaşa, kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya öğretiniz.
Bunu vatanperverlik ve milliyetperverlik vazifesi biliniz. Bu vazifeyi yaparken
düşününüz ki bir milletin, bir toplumun yüzde onu okuma yazma bilir, yüzde
doksanı bilmezse, bundan insan olanlar utanmalıdır.”
 

1926 yılında Bakü’de
toplanan Birinci Türkoloji Kurultayı’nın sona ermesiyle Türk kültür tarihinde
yeni bir dönem başlamıştı. Türk soylu halkların çoğunlukta olduğu
cumhuriyetlerde Birleştirilmiş Yeni Türk
Elifbası
aşama aşama yürürlüğe giriyordu. Türkiye Cumhuriyeti de 1 Kasım 1928’de kabul edilen 1353 sayılı
Kanun
ile Bakü’de kabul edilen Birleştirilmiş Yeni Türk Elifbası’ndaki
harflerin hemen hemen aynı olan Latin
Kökenli Türk Alfabesi
kullanılmaya başlandı. Böylece ilk kez 1860’ta Osmanlı Devleti’nde Münif Paşa’nın
alfabe üzerine konferansıyla başlayan ve önce alfabenin ıslahı, sonra da Latin
alfabesine geçme tartışmaları, yaklaşık yetmiş yıl sonra
sona eriyordu. Bu
süreç kimilerinin zannettiği gibi bir gecede alınmış bir kararla başlamamış, 1860’ta başlayıp 1928’de sonuçlanmıştı.

Türkiye’de 1 Kasım 1928’de Harf İnkılâbı’nın
yapılmasından sonra
, halkı kısa zamanda okuryazar yapmak amacıyla
başlatılan eğitim seferberliği için dört
ay süreli
eğitim veren halk eğitimi kurumları olan Millet Mektepleri kurulmuştur. Atatürk,
24 Kasım 1928 tarihinde Millet Mektepleri Başöğretmenliği
görevini kabul
etmiştir.

Eğitim seferberliğinin
başladığı ilk yılda 20.487 derslik açılmış; 1.075.500 kişi bu
okullara devam etmiş ve 597.010 kişi okuma yazma öğrenerek belge almıştır. Üç
yılda 1.5 milyon vatandaş okuryazar hale getirilmiştir. 1928-1935
arasında “Millet Mektepleri” adıyla hizmet veren
yaygın öğretim kurumları, 1936-1950
yılları arasında “Ulus Okulları”
adıyla hizmete devam etmiştir.

2021-2022
yılında
ise Milli Eğitim Bakanlığı’nın verilerine göre; Türkiye’de
6 yaş üzerine okuma yazma bilenlerin
oranı yüzde 97,42’ye
ulaşmıştır. Okul öncesi eğitim, ilköğretim ve
ortaöğretim düzeyinde toplam 18 milyon
500 bin öğrenci
bulunuyor. Örgün eğitim kurumlarında görev yapan öğretmen sayısı 1 milyon 200 binin
üzerinde.
Örgün eğitimde, 54 bin
715’i resmi okul, 13 bin 870’ü özel okul, 4’ü açık öğretim okulu olmak üzere
toplam 68 bin 589 okul
bulunuyor.

Türkiye’de önlisans,
lisans, yüksek lisans, doktora olmak üzere yüksek
öğretimde
eğitim gören toplam öğrenci
sayısı 8 milyon civarında.
Bu öğrencilerin 3 milyon 400 bini Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’nde okuyor.
Ülkemizde şu anda 129 devlet
üniversitesi, 74 vakıf üniversitesi, 4 tane de vakıf MYO bulunmaktadır.
Sonuç
olarak bu öğretim yılında, üniversite öncesi öğretimde 18 milyon 500 bin, üniversite öğretiminde 8 milyon olmak üzere toplam
26 milyon 500 bin
öğrenci öğrenim
görmektedir. 

Cumhuriyet’in
ilanından sonra
98
yılda
ülkemizin eğitim alanında ulaştığı bu mesafede en büyük pay,
öğretmenlerimizindir.
Başucu kitapları Çalıkuşu ve Ak Zambaklar
Ülkesinde
olan Atatürk, “En büyük
eserim!”
dediği Türkiye Cumhuriyeti’nin ve bağımsızlığımızın sonsuza kadar
yaşatılması görevini,   Türk Gençliğine
vermiştir. Gençliğin yetiştirilmesi görevini de “Yeni nesil sizlerin eseri olacaktır” diyerek Türk öğretmenlerine
vermiştir. Atatürk, eğitimin millet hayatındaki önemini ise şöyle
vurgulamıştır: “Eğitimdir ki, bir
milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır ya da
esaret ve sefalete terk eder”.

Öğretmen, eğitim-öğretimin
temeli, ülkenin geleceğinin manevi mimarıdır. Nitelikli insan gücünün
yetiştirilmesinde en önemli unsurlar olan öğretmenlerin,  üstün mesleki niteliklere ve donanıma sahip
olarak yetiştirilmesi, ülkemizin bekası açısından son derecede hayati bir önem
taşımaktadır. Öğretmenlerimiz ne kadar iyiyse eğitim sistemimiz de o kadar
iyidir. Bunun için öğretmenlik mesleğini hem mali ve sosyal yönden hem de entelektüel
açıdan çekici kılmalıdır. 

1973 yılında kabul edilen
1739 Sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu’nun 43. Maddesinde “Öğretmenlik, devletin
eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir
ihtisas mesleğidir” denilmektedir. Öğretmenlik, özel bir ihtisas mesleği
olduğuna göre, Öğretmenler Meslek Kanunu çıkarılmalıdır.

Eğitimde reform,
öğretmenle başlar. Gelişme ve kalkınmanın itici gücü, öğretmendir. Eğitim
seferberliğini irfan ordumuz öğretmenler ile başaracağız. Bunun için
öğretmenlerimize gerekli değer verilmeli, sosyal ve mali statüsünü yükseltmek
için, ihtiyaçları olan sosyal ve özlük hakları tamamen verilmelidir. Maaşları
ve ders ücretleri artırılarak yaşam standartları yükseltilmelidir.

Öğretmenin verimli
olabilmesi için, nitelikli bir şekilde yetiştirilmesi gerekir. Türk Milli Eğitiminin 1848’den bu yana
devam eden 173 yıllık bir öğretmen yetiştirme deneyimi vardır.
Bu deneyimin
ürünleri olan eğitimimizin özgün öğretmen eğitim kurumları olan Köy Enstitüleri, Öğretmen Okulları, Eğitim
Enstitüleri
ve Yüksek Öğretmen Okulları
modellerinden yararlanılmalıdır. Bu
bağlamda ilk adım olarak Öğretmen Liseleri,
yeniden öğretime açılmalıdır.   Öğretmen Üniversiteleri ve Milli Eğitim
Akademisi açılmalıdır.

Türk öğretmeni; çeşitli
yokluklar, imkânsızlıklar ve sıkıntılar içinde insanımızı millî, insanî ve
ahlakî değerlerle eğitmek, ülkemizi muasır medeniyet seviyesinin üstüne
çıkarmak idealleriyle en ücra yurt köşelerinde hizmet vermektedir. Öğretmenlerimiz bu hizmetleri verirken zaman
zaman bölücü terör örgütlerinin de hedefi olmakta, haince şehit
edilmektedirler.

Öğretmenler Günü vesileyle
2017 yılında bölücü terör örgütünce
şehit edilen Müzik Öğretmeni Şenay
Aybüke Yalçın
ve Sınıf Öğretmeni
Necmettin Yılmaz’ı ve bugüne kadar
terör olaylarında şehit düşen ve ebediyete göçen bütün öğretmenlerimizi rahmet
ve minnetle anıyorum. Emekli
öğretmenlerimize
sağlıklı ömürler, görevde
bulunan öğretmenlerimize
çalışmalarında başarılar diliyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle saygıdeğer
öğretmenlerimizin onur günü olan ÖĞRETMENLER GÜNÜ’nü en samimi duygularımla
kutluyorum.

Önceki İçerikDin Laiklik İlişkisi
Sonraki İçerikDış Güçler Para Verseler…
Avatar photo
Bulgaristan göçmeni bir ailenin oğlu Sâkin Öner 05.10.1947 tarihinde Denizli ilinin o zaman Çal ilçesine bağlı bulunan Dedeköy bucağında doğdu. Bugün Dedeköy 'Baklan' adıyla Denizli'ye bağlı bir ilçedir. Babası Emniyet Komiseri merhum Celalettin Öner, (1922-16.12.1970) annesi Denizli'nin Honaz ilçesinden ev hanımı merhume Ulviye Öner (Akkuş)'dir. Annesi 1951yılında vefat etmiştir. Babası 1953 yılında Polis Memuru olarak görev yaptığı Aydın ilinin Nazilli ilçesinde Zarife Öner (Meriçoğlu) ile ikinci evliliğini yapmıştır. Sakin Öner 1951-1953 yılları arasında Dedeköy (Baklan)'da dedesinin ve babaannesinin yanında kalmıştır. İki yıl köy ortamında kalan Öner, burada kırsal kesimdeki Türk insanının yaşantısını, gelenek ve göreneklerini, zengin halk kültürünü tanıma imkânını bulmuş ve bu döneme ait izler şiirlerine ve yazılarına yansımıştır. ÖĞRENİM HAYATI Babasının memuriyeti sebebiyle 1954-1955 der yılında Manisa'nın Kırkağaç ilçesinde başladığı İlkokul hayatı; Manisa'nın merkezinde devam edip Afyon'un Sandıklı ilçesinde tamamlandı. 1959-1960 Öğretim yılında Sandıklı Ortaokulu'nda başlayan ortaokul tahsili, Bandırma'da devam edip Van'da tamamlandı. Lise'ye Van'da başlayıp Yozgat'ta tamamladı. 1965 Haziranında girdiği Üniversite Giriş sınavı sonunda birinci tercihi olan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazandı. Burada öğretimini sürdürürken Babıâli'de Sabah Gazetesi'ne muhabir olarak çalıştı. 1966 yılında Bugün Gazetesi'ne teknik sekreter olarak transfer oldu. Bu arada Hukuk Fakültesi'nden ayrıldı. 1967'de yeniden girdiği Üniversite Giriş İmtihanı'nı kazanarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne kayıt oldu. 1967-1972 yılları arasında bu bölümde okudu. Bu süre içinde dergicilik, kitapçılık ve yayıncılık yaptı. 1972 yılı Şubat ayında diploma aldı. Babasının vefatı sebebiyle Denizli iline tâyinini istedi ve aile fertlerinin sorumluluğunu üstlendi. 1981 yılında doktora çalışmalarını başlatan Öner, 1987 yılında doktora yeterlik sınavını verdi. Ancak, idarî görevleri sebebiyle doktora çalışmalarına uzun süre ara vermek mecburiyetinde kaldığından, 2003 yılında Türk Dili ve Edebiyatı Doktoru oldu. MEMURİYET HAYATI Denizli Lisesi Edebiyat Öğretmeni olarak memuriyet hayatına başladı. 17.02.1973 tarihinde Denizli ilinin Acıpayam ilçesi Darıveren bucağında Fidan Oymak ile evlendi. 1975 yılı Temmuz-Ekim ayları arasında İzmir-Bornova'daki Topçu Taburu'nda kısa süreli askerlik görevini yaptı ve Topçu Asteğmen olarak terhis oldu. Memuriyet hayatı; İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü'ne Müdür Yardımcısı ve Edebiyat Öğretmeni, Tahakkuk Müdür Yardımcısı ve Türkçe Bölümü Öğretim Görevlisi, Sinop Lisesi'nde edebiyat öğretmeni olarak devam etti. Çalışma şartlarının uygun olmaması ve ailesinin İstanbul'da kalması sebebiyle, çok sevdiği meslek hayatına Mayıs 1977 tarihinde istifa ederek İstanbul'daki günlük Hergün Gazetesi'nde önce Haber Müdürü sonra da Yazı İşleri Müdürü oldu. 01 Ocak 1980 tarihinde yeniden öğretmenlik mesleğine dönek için başvurdu. Görev emri gelinceye kadar büyük düşünür ve yazar S. Ahmet Arvasi'nin kurduğu Türk Gençlik Vakfı'nın müdürlüğünü yaptı ve bu vakfın yayın faaliyetlerini yürüttü. 23.03.1970 tarihinde İstanbul Kız Lisesi'ne tâyini çıktı. 07.04.1980 tarihinde İstanbul Şehremini Lisesi'ne Edebiyat Öğretmeni ve müdür yardımcısı oldu. 13.12.1982'de İstanbul Pertevniyal Lisesi'ne Edebiyat öğretmeni olarak nakledildi. Bu okulda 23.08.1983'te Müdür Başyardımcısı oldu. 05.12.1984'te de İstanbul Behçet Kemal Çağlar Lisesi'nde Müdür olarak vazifelendirildi. 27.06.1987 tarihinde İstanbul Millî Eğitim Müdürlüğü'ne Müdür Yardımcısı olarak görevlendirildi. 16.10.1992 tarihinde Vefa Lisesi Müdürlüğü'ne. 29 Haziran 1995 tarihinde ikinci defa İstanbul Millî Eğitim Müdür Yardımcılığına, 01.07.1998 tarihinde Vefa Lisesi camiasının umumi isteği üzerine ikinci defa Vefa Lisesi Müdürlüğüne, 18.08.2010 tarihinde İstanbul lisesi Müdürlüğü'ne kâyin edildi. Mart 2012'de yaş haddinden emekliye ayrıldı. EDEBİYATTA 50 YIL Sâkin Öner'in edebiyatla ilgisi, 1957 yılında şiir yazmakla başladı. Merakı gelişerek, dosya kâğıdından dergiler yaptı. İlk şiirini 1957 yılında, ilkokul dördüncü sınıfta iken yazdı. "Gurbet" başlıklı bu şiir aynen şöyleydi: Gurbetteyim bugünlerde Geziyorum sahillerde Oturup ağlıyorum Hicran dolu bahçelerde Sızlar gizli yaralar Gönlümde hatıralar Günler geçer de sonra Yaşlar gönlüme dolar Ayrı düştüm sıladan Kan damlıyor yaradan Gurbet ayırma beni Yurttan, eşten ve dosttan. Ortaokul 2. sınıfa Bandırma'daki dayılarının yanında okurken ilk şiiri, Bandırma Ufuk Gazetesi'nde yayınlandı. Öğretmeni Münevver Yardımsever her dersine, Sâkin Öner'e bir şiir okutarak başlardı. Böylece şiir okuma sanatını öğrendi. Şiir okuma görevi Van Lisesi'nde de devam etti. Millî bayramlar ve törenlerin değişmez elemanı idi, okul adına günün anlamına uygun şiiri o okuyordu. Şiirleri Van'da çıkan gazetelerde yayınlandı. Şiir yarışmalarına katılıp dereceler aldı. Ortaokul 3. sınıfta okul idaresinden izin alarak şahsı adına 'Doğuş' adıyla bir duvar gazetesi çıkardı. Bu gazetedeki bütün yazı ve şiirler kendisine aitti. Lise 1. sınıfa geçtiğinde Okul Müdürlüğü, okulun Kültür ve Edebiyat Kolu Başkanlığına Öner'i getirdi. Okulun camekânlı büyük bir duvar gazetesi vardı. Artık onu o çıkarıyordu. Gazetede makale, deneme, röportaj, hikâye, şiir, haber, karikatür, bulmaca ve spor olmak üzere çok çeşitli türlere ve konulara yer veriliyordu. 15 günde bir değişen bu gazetede kendisine çeşitli haberler ve spor haberlerinde Cafer İpek, karikatür ve bulmacada da Metin Haldenbilen isimli bir arkadaşı yardım ediyordu. 1962 yazında Ağrı'da bulunan teyzesinin yanına gittiğinde orada yayınlanan günlük Mesuliyet Gazetesi ile temasa geçti. Bu gazetede de 'GÜN-KİN' isimli şiiri yayımlandı. Lise 1. sınıfta iken 1963 yılında Sakin Öner Yeşil Van gazetesinde 'Bahçemin Çiçekleri' başlıklı bir sütunda 'Bülbül' mahlasıyla günlük fıkralar yazmaya başladı. Mahlas kullanmasının sebebi, ailesinin bu tür çalışmalara, derslerini aksatacağı gerekçesiyle karşı olmalarındandı. İçindeki yazma aşkını frenleyemeyen Öner, takma isimle de olsa yazmayı sürdürüyordu. Artık yazma işini, gazetelerdeki kendisinden yaşça büyük ve deneyimli köşe yazarlarıyla polemiğe girmeye kadar götürmüştü. Bu arada Yeşil Van ve diğer gazetelerde sık sık şiirleri yayımlanıyordu. Bu arada Serhat Postası isimli gazetenin açtığı şiir yazma yarışmasında üçüncü oldu. Bir gün, yeni taşındıkları evin sahibiyle girdiği polemiği içeren 'Ev, ev, yine ev...' başlıklı bir yazıya rastlayan babası, 'Bülbül' mahlaslı yazıları onun yazdığını anladı. Fakat hayret ki, hem fazla yüzgöz olmadı, hem de kızmadı. Belki de gizli gizli gurur duydu. Bu süreç, Van'dan Yozgat'a tayin oldukları 1964 yazına kadar devam etti. Babasının 1964 yazında Yozgat'a tâyin olması üzerine Öner, Lise 3. sınıfı Yozgat Lisesi'nde okudu ve buradan mezun oldu. En yakın sınıf arkadaşı Cemil Çiçek'ti. Sakin Öner, ailesinden, Van ve Yozgat'taki arkadaşlarından aldığı etkilerle milliyetçi ve maneviyatçı duyguları ağır basan, fikrî ve siyasî hareketlerle ilgilenen, şiir ve nesir alanında epey deneyim kazanmış bir genç olarak İstanbul'a gelince Yine şiir, edebiyat dergi yayıncılığı ile ilgilendi. Gazetelerde, muhabir, sayfa sorumlusu ve yazı işleri müdürü olarak çalıştı. Yayınevi kurdu, kitap yayınladı, kitaplar yazdı. Üçdal Neşriyat'ta sekreter ve musahhih olarak çalıştı. Bu arada, 1 Kasım 1966 tarihinde Ali Muammer Işın ve Ahmet Karabacak tarafından Millî Hareket adıyla Alparslan Türkeş'in lideri olduğu Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP)'ni destekleyen milliyetçi düşünceyi temsil eden 15 günde çıkan dergi yayımlanmıştı. Bu derginin 15 Aralık 1966 tarihli 4. sayısında Öner'n 'Bekamız İçin Birleşmeliyiz' başlıklı ilk yazısı yayımlandı. Ali Muammer Işın'ın ayrılması üzerine 8. sayıdan itibaren derginin sahibi Ahmet B. Karabacak oldu. Bu sayıdan itibaren Öner de, derginin Teknik Sekreteri, 48. sayıdan itibaren derginin Genel Yayın Müdürü oldu. Dergi, Eylül 1970'de yayımlanan 50. sayısı ile kapandı. 1969 yılında kurulan Ülkü Ocakları Birliği'nin de Genel Sekreteri olan Öner, bu dönemde, Birlik tarafından düzenlenen konferansı kitap hâline getirerek bastırdı. Erol Kılıç'ın başkanlığı döneminde de Birlik adına 'Ergenekon' adıyla bir dergi yayımladı. Bu arada, Cavit Ersin'in 'Millî Ekonomi ve Ziraat', Mustafa Eşmen'in 'Türk Köyü' ve Öncüler Dergisi'nde fikrî yazıları yayımlandı. Millî Hareket Yayınevi, 1970 yılında Cağaloğlu'na taşınınca Beyazsaray 41 numarada Öner, Ergenekon adıyla bir yayınevini kurdu ve Alparslan Türkeş'in Genişletilmiş Dokuz Işık kitabını yayımladı. 1972 yılı başında Ömer Seyfettin'in 'Millî Tecrübelerinden çıkarılmış Ameli Siyaset' isimli eserini Osmanlıca'dan yeni yazıya çevirerek sadeleştirdi. Bu çalışması Göktuğ Yayınevi tarafından 'Amelî Siyaset' adıyla bastırıldı. Bu, Öner'in basılan ilk kitabıdır. 1972 Mayıs'ında Denizli Lisesi'nde öğretmenliğe tâyin edilince Ergenekon Yayınevi'ni gençlere bıraktı. Denizli Lisesi'ndeki görevi sırasında sınıf ve okul gazetelerinin çıkarılmasına öncülük etti, Mevlana ve Âşık Veysel'le ilgili yazdığı senaryoları sahneye koydu, önemli şairlerimizin anma günlerini yaptı. Okula edebî ve kültürel faaliyetler yönünden bir hareket getirdi. Orada iken yazdığı Abdülhak Hâmit Tarhan isimli biyografi çalışması, 1974'te Toker Yayınları'nca basıldı. Ömer Seyfettin'in 'Türklük Mefkûresi' isimli eserini de Osmanlıca'dan yeni yazıya çevirerek 'Türklük Ülküsü' adıyla 1975'te Türk Kültür Yayınları arasında yayımlattı. 1975 Kasımında İstanbul'a Atatürk Eğitim Enstitüsü Müdür Yardımcısı ve Öğretim Görevlisi olarak döndükten sonra, bir taraftan anarşinin at koşturduğu okulda düzeni sağlamaya ve derslere girmeye çalışırken, bir taraftan da edebî çalışmalarına devam etti. Burada görev yaptığı üç yıl içinde 'Ülkücü Şehitlere Şiirler' (1975), 'Ülkücü Hareket'in Şiirleri ve Marşları' (1976) isimli antolojileri, 'Ârif Nihat Asya' (1978) isimli biyografi kitabını, Müslim Ergül ve Osman Nuri Ekiz'le birlikte Eğitim Enstitüleri Türkçe Bölümü 2. sınıf Yeni Türk Edebiyatı (Servet-i Fünûn'dan Cumhuriyet'e kadar) isimli ders kitabını hazırladı ve yayımlattı. Ortadoğu gazetesinde de bazı edebî makaleleri yayınlandı. Bu arada, aralarında S. Ahmet Arvasi'nin de yer aldığı bu okulda görev yapan yirmi arkadaşıyla 'Dokuz Işık' adıyla bir yayınevi kurdu ve bu yayınevi iki yılda on kitap yayımladı. Öner, şimdi geriye dönüp baktığında, her gün anarşik olayların yaşandığı arada öğretmenlerin ve öğrencilerin dövüldüğü ve yaralandığı hatta öldürüldüğü saat 08.00'den 24.00'e kadar devam eden bir mesai sırasınca bu kadar çalışmanın nasıl yapılabildiğine şaşırmakta, bunu gençliğine, dâvâsına olan inancına ve heyecanına bağlamaktadır. 1978 yılı ortalarında, Sinop'a tâyin olduğu ve orada anarşi nedeniyle güvenli bir çalışma ortamı bulamadığından çok sevdiği mesleğinden istifa etmek mecburiyetinde kaldı. Bu yıl içinde mezuniyet tezi olan Yusuf Akçura'nın Türk Yılı (1928)'nda yer alan 'Türkçülük' isimli 128 sahifelik uzun makalesini Osmanlıca'dan yeni yazıya çevrilmesini, sadeleştirmesini, önemli kişi, kurum ve kavramlarla ilgili notları içeren çalışmasını Türkçülük adıyla Türk Kültürü Yayınları arasında yayımlattı. Bu arada, hayatının üçüncü gazetecilik dönemi olan Hergün Gazetesinde Haber Müdürü olarak göreve başladı. Gazetede, bir taraftan bu görevi yürütürken, bir taraftan da haftada üç gün 'Ülkücünün Gündemi' isimli köşede güncel siyasî konularda fıkralar ve önemli olaylarda 1. sahifede imzasız yorumlar yazıyordu. 'Öz Yurdumda Garibim' başlıklı yurtlardan atılan milliyetçi öğrencilerin dramını anlatan röportajı ile 1978 yılında Ülkücü Gazeteciler Cemiyeti'ne 'En İyi Röportaj Yazarı' seçildi. 1979 yılında yine bu gazetede çalışmasını sürdürürken Toker Yayınları'ndan 'Nihal Atsız' isimli biyografik çalışmasını, Su Yayınları'ndan 'Köy Enstitülerinden Eğitim Enstitülerine' isimli araştırma kitabını yayımlattı. 1979 yılı başlarında gazetenin boşalan Yazı İşleri Müdürlüğü'ne getirildi. Dokuz ay bu görevi sürdürdükten sonra yıl sonunda öğretmenlik görevine dönmek için Millî Eğitim Bakanlığı'na başvurdu. 1980 yılı Mart'ında İstanbul Kız Lisesi'nde depo öğretmeni olarak göreve döndükten sonra Nisan ayına da Şehremini Lisesi'ne tâyin edildi. Sakin Öner 12 Eylül 1980 İhtilâli'den sonra, Şehremini Lisesi'nde Müdür Yardımcısı olarak yeniden idarecilik görevine başladı. Burada okulun Kültür ve Edebiyat Kolu çalışmalarını yürüttü. Doğa isimli bir okul dergisinin yayınlanmasına öncülük etti. Bu arada Eğitim Enstitüsü'nde iken hazırlamaya başladığı Kompozisyon Sanatı (Düzenli Konuşma ve Yazma Sanatı) isimli kitabı tamamladı. Bu kitap, 1981 yılında Veli Yayınları tarafından yayımlandı. Ortaöğretim ve Yüksek Öğretim kurumlarında ders kitabı olarak okutulan bu kitap, Öner tarafından ancak 2005 yılında güncelleştirildi ve genişletildi. Okulun Tiyatro Kolu Başkanlığı'nı da yürüten Öner, 1981 yılında 'Gün Işığı' isimli oyunla Millî Eğitim Vakfı 1. Tiyatro Yarışması'na katıldı ve başarı kazanıldı. Aynı yıl Veli Yayınları'ndan İmla-Noktalama ve Cümle Bilgisi, Örnek Açıklamalarla Atasözleri ve Özdeyişler isimli kitabını yayımlattı. 1992 yılında Prof. İskender Pala ve Rekin Ertem'le birlikte Ortaokul 1., 2. ve 3. sınıflar için Türkçe ve Dil Bilgisi kitaplarını hazırladı. Bu altı kitap Deniz Yayınları tarafından yayımlandı. Beş yıl süre ile okutulan bu kitaplar eğitim camiasında büyük ilgi gördü. 'Millî Eğitimin İçinden' adıyla bir kurum içi halkla ilişkiler dergisi çıkardı. 1997 yılında Vefa Lisesi'nin 100. kuruluş yılı anısına bir anı kitabı hazırladı. Bu kitap Vefa Eğitim Vakfı yayını olarak 'Vefa Lisesi 125. Yıl Anısına' adıyla yayımlandı. 1997 yılı sonlarında seçtiği öğretmenlerle Milli Eğitim Bakanlığı'nın talimatıyla Lise 9., 10. ve 11. sınıfların Edebiyat, Kompozisyon ve Türk Dili kitaplarının yazımını sağladı ve editörlüğünü yapı. 2005 yılında da yeni öğretim programları ve tekniklerine göre hazırlan Lise 9. sınıf Türk Edebiyatı kitabının da editörlüğünü yaptı. Özlü Sözler isimli kitabı da1998 yılında Yuva Yayınları tarafından basıldı. 1998 yılı ortalarında yeniden Vefa Lisesi Müdürlüğü'ne dönen Öner, Kırk yılı aşkın bir süredir yazdığı şiirlerini topladı. Değerli Şairlerimiz Mehmet Zeki Akdağ, Ayhan İnal, Bestami Yazgan ve Yusuf Dursun'un beğenisi üzerine ilk şiir kitabını 2002 yılında 'İlk Dersimiz Sevgi' adıyla yayımladı. Sakin Öner, son olarak Vefa Lisesi'nin 13. kuruş yıldönümü münasebetiyle Edebiyat Öğretmenleri Hayri Ataş ve Hatice Gülcan Topkaya ile birlikte 'Vefa Lisesi 135. Yıl Anısına' isimli kitabı hazırladı. Bu arada 2001 yılından bu yana Yeşil-Beyaz isimli okul dergisinin yayınlanmasına öncülük etti ve bu derginin her sayısında bir yazısı yer aldı. 12 Eylül 1980'den sonraki dönemde başta Güneysu, Türk Edebiyatı, Dil ve Edebiyat olmak üzere çeşitli dergilerde yazıları ve şiirleri yayımlandı.