Cumhuriyet Döneminin İktisadî Arayışlar Tarihi – VII

105

Kemalist kadronun ekonomik gelişme ideolojisini 1923’te İzmir’de toplanan İktisat Kongresi üzerinden irdeleyen Yahya Tezel; koruyucu bir gümrük politikası izleyerek sanayileşmeyi hızlandırma, köylülerin kooperatifler etrafında örgütlenmesi, birleştirilmiş bir iç piyasa oluşturma, demiryolu ve karayolları yapımına ağırlık verme gibi temel yaklaşımlara rağmen kapitalizme ve vesayet getirmeyen yabancı sermayeye karşı olunmadığını beyan etmektedir. Kongrede kabul edilen Misak-ı İktisadî’nin de romantik bir metin olma özelliğini taşıdığını söylemektedir.

Kongreye katılan tüccarların, sanayicilerin, çiftçilerin ve işçilerin talepleri ile alınan kararları tek tek değerlendiren Yazar; Aşar’ın kaldırılması, işçilere sendika kurma ve grev hakkı, denetim altına alınmış yabancı sermaye serbestiyeti, Teşvik-i Sanayi kanununun yenilenmesi gibi kabul edilen konularda bilgiler vermektedir. Kemalist kadronun Lozan’daki ek protokollerde yer alan kapitülasyonları kaldırma, Duyûn-u Umumiye İdaresi’nin denetim yetkisini iptal, kabotaj hakkı ve gümrük egemenliği gibi konulardaki başarısını da teslim etmektedir.

Milletin refahını arttırmayı genel amaç edinen bir kadronun birinci hedefinin Türkiye’nin sanayileşmesini hızlandırmak olduğunun altını çizen Tezel, bunun motoru olacak Türk burjuvazisini geliştirme çabasının sınırlarının belirsiz olduğunu düşünmektedir. Ticarî burjuvaziyi oluşturanların millîliğinin anadillerinin Türkçe ve dinlerinin de Müslümanlık olmasından başka bir anlam taşımadığını tespit eden Yazar, bu özelliklerin bir tâciri yabancı iktisadî çevrelerin aracısı olma durumuna sokmaktan alıkoymayacağını söylemektedir.

“Dış Ticaret Politikaları ve Sorunları” başlıklı beşinci bölümde 1920’ler, 1930’lar, İkinci Dünya Savaşı Yılları ve Savaş Sonrası olarak ayrı ayrı anlatılmaktadır. Önce İttihatçıların Birinci Dünya Savaşı sırasında kapitülasyonları kaldırmaları ve gümrükleri yükseltmeleri gibi savaş sonrası geçersiz kalan hususların Lozan Ticaret Sözleşmesi’yle nasıl ele alındığı, sözleşme gereği gümrüklerle ilgili kararların 5 yıl gecikmeli uygulanabildiği ve bu dönem Türkiye’nin en önemli ticaret partnerinin İtalya olduğu rakamlarla sunulmaktadır.

1930’lu yıllarda İtalya’nın yerini çok daha yüksek rakamlarda Almanya alacaktır. 1933’te hazırlanan Beş Yıllık Birinci Sanayi Planı, 1929’daki Büyük Buhran sonrasındaki Kambiyo Kontrolü politikası, bu amaçla kurulan Bankalar Konsorsiyumu ve Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (1932), Türk Lirasının Fransız Frankına endekslenmesi, evvelden çok karşı çıkılan Kontenjan-Kota uygulamasının başlatılması (1931), Türk ihraç ürünlerinin dış pazarlarda tanıtılması için teşkilatlandırılan Türkofis (1934) ve İzmir’de başlatılan Panayır’ın uluslararası Fuar’a dönüştürülmesi gibi konular ayrıntılarıyla işlenmektedir.

Yazar; Nazi Almanyası’nın Balkanlar ve Ortadoğu’da güttüğü ticarî genişleme politikası ve Türkiye’nin ihraç stoklarını dünya piyasasından daha yüksek fiyatlarla almaya başlaması sebebiyle gitgide Almanya’ya bağımlı bir hale gelmesini ve bunu kırmak için de İngiltere ile siyasî ve iktisadî bir yakınlaşma içine girdiğini betimlemektedir. İngiltere’nin 1936 – 1938 yıllarında Türkiye’ye 19 milyon sterlinlik (118 milyon lira) kredi açmasına rağmen Almanya’nın 1939 yılı ithalatımızın % 51’le, ihracatımızın ise % 37’le hala en büyük ortağı göründüğünü vurgulamaktadır.

II. Dünya Savaşı hazırlığının Türkiye ekonomisinde büyük sarsıntılara yol açtığını dile getiren S.Tezel, 1942’deki Saraçoğlu Hükümetiyle geçilen serbest piyasa ekonomisiyle Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir enflasyonla karşılaştığımızı da aktarmaktadır. Bu dönemde savaşan ülkelerdeki enflasyon % 60’ı geçmemesine karşın Türkiye’de % 350 civarındadır. 1940’da Millî Korunma Kanunu çerçevesinde İthalatçı Birliklerinin oluşturulması, 1941’de Ticaret Ofisi ve Petrol Ofisi’nin kurulması, 1942’de gayrimüslim işadamları yerine Müslüman-Türk tâcirlerin ağırlığını arttırmak amacıyla Varlık Vergisi’ne geçilmesi ve Almanya, Sovyetler Birliği, İngiltere, Fransa arasında ekopolitik tercihlerde zorlanması hususları da kitapta detaylandırılmaktadır.

Savaş sonrası Türk Lirasının devalüe edilmesi (1946), Gümrük Tarifesinin değiştirilmesi,

Türkiye’nin dış ticaretinde önemli bir yer işgal eden Almanya’nın çökmesi sonucu yaşanan dış ticarî tıkanıklık ve bunu aşabilmek için Devletin kapitalist dünya piyasasının ana kurallarını saptayan Bretton Woods Antlaşmalarına katılabilme gayretleri, dünya ekonomisinde başat güç haline gelen ABD’nin dış ticaretimizdeki yükselişi gibi konular sebep – sonuç ilişkileriyle son kısımda işlenmektedir.