11 Ekim 1922: İmzalandı, Mudanya Mütarekesi
Yunan yenilgisi karşısında, aldı bir telaş, Türkiye’den başka herkesi
Böylece, kutlu zaferle sonuçlandı, Türk İstiklal Savaşı
Sona erdi tüm acılar, sevindi vatanın toprağı taşı
İstanbul minareleri, bayraklarla donandı
Şehir tamamen sanki kırmızı renge boyandı
Anlatırdı ağlayarak, o günleri rahmetli babam
İşgalcilerle vardı diyerek, hiç dinmeyecek kavgam
Kadıköy Kaymakamlığı gönderine, Türk Bayrağı’nın çekilişi
Görülmeye değerdi babamın, sevinçten ağlayarak iç çekişi
Mehmet Muhsin Paşa’nın, kara yaslı konağında
Değil de İstanbul’da, sanki yalnızlık dağında
Zenginiyle, Fakiriyle; öyle kıtlık günler yaşadı ki İstanbul
Çeyrek ekmeğe köstekli saatler verilirdi, yeter ki ekmek bul
Veremiyordu Devlet, Paşasına emekli aylığını bile
Giderdi satışa her gün bir kap, ekmek parası için habire
Dedelerimiz değil, babalarımız yaşadı, o kara günleri
Onlar için bu günler, vatana vuslatın, sonu gelmez düğünleri
Re’fet Paşa, 19 Ekim’de, İstanbul’da gemiden indi
İstanbul’un İstanbul olalı, şahit olduğu şehr-ayindi
Fetih sembolü olarak, camiye çevrilen Ayasofya
Halkla doldu, yeni fethe şahit olsun diye, tıka basa
“Hakimiyet – i Milliye…(ve) Allah’a imandan doğmuştur bu zafer.”
Re’fet Paşa, Müezzin mahfilinden halka hitaben, işte böyle der.
İşgal senelerinde Ayasofya, ne kadar olmuştu mükedder
Sabırla, huşu içinde, beklemiş durmuştu bu anı derbeder
Bugün de, ibadete açılış için beklemede
İstiyor ki, kullar etsin içinde, durmadan secde
Ayasofya’nın, bu mahzun-hüzünlü, cemaate müştak hali
Bu duruma çare arıyor halk, çok üzülüyor ahali
Birbirini kovalarken Türkiye’de, çeşit çeşit Manevi Fetihler
Çıkar elbet her hususta birer birer, enerjik-dinamik Genç Fatihler
Büyük Millet Meclisi Hükümeti, yurtta idareyi ele aldı
İstanbul Hükümeti’ne aradan, ister istemez çekilmek kaldı
30 Ekim 1922: Meclise önerge sunuldu altı maddelik
Biri de Hilafeti, ecnebi elinden kurtarmak olacaktı, olsa da sembolik
O kadar ki, İzmir’den sonra, İstanbul’a yönelince Ordu
İstanbul ve Halife’yi kurtarmayı, kafalarında kurdu
Gerçi sonradan, işin politik seyri, çok değişti esastan
Siyaset rüzgarı, başka türlü esti, ibret alın kıssadan
1 Kasım 1922: Meclis tarihi kararını verdi
Hilafet ve Saltanatı, birbirinden ayırmak gerekti deyiverdi
4 Kasım 1922: Takvim-i Vekayinin son yayınıydı
Osmanlı yıkılışını ilan etti, çünkü son resmi yayın organıydı
Sadece Halife sıfatı kalan Vahideddin, ayrıldı vatandan üzgün
Sanki Osmanlı Devleti, miadı dolmuş, fiilen sona ermişti o gün
2344
Gelmişti artık sıra, kurtuluşuna Yeşil Trakya’nın
Barışa ihtiyaç duydular, söz idi, galib-i Asya’nın
24 Temmuz 1923: Lozan Antlaşması imzalandı
Yeni Türk Devleti’nin Dünya’da, şerefle yerini aldığı zamandı
25 Ağustos – 1 Ekim 1923:
Arındı Türkiye askerden, kalmadı yabancı güç
2 Ekim 1923: Yabancı Generaller
Selama durdular, Bayrak ve Askerimize birer birer
29 Ekim 1923: İlan edildi Cumhuriyet
Yaşayacak İnşallah Türkiye Cumhuriyeti, şerefle ilelebet
Karınca ve Arılar bile, Cumhuriyetçi iken, var oluşlarından beri
Türk Milleti, kalmalı mıydı, Cumhuriyet idaresi için, onlardan geri
Millet kalbi yerinde olan Meclis; var Cumhuriyet’te
Millet fikri Şura’da, alınır karar Cumhuriyet’te
Medeniyet kuvveti Fikr-i Hürriyet’e, sahip Cumhuriyet
Ancak bunlar gibi faziletlere, olur talip Cumhuriyet
2345 – 2346