250 bin ölü vererek, çekildiler ister istemez
Türklerin de kaybı, bir o kadardı, şehit-gazi saymakla bitmez
Bu, ölmez Çanakkale ruhu; oldu millete, sönmez yeni bir ışık
Anlaşıldı ki, bu millet, esaretle değil, hiçbir zaman barışık
Türk Kurtuluş Savaşı, başladı Çanakkale’de, dense yeridir
O günün askeri, Türk İstiklal Harbi’nin de, kahraman eridir
30 Ekim 1918’de imzalandı, menhus Mondros Mütarekesi
7 Kasım 1918’de bastı ayak İstanbul’a, ilk düşman çizmesi
“Zito Venizelos” bağırtıları, sarınca İstanbul semalarını
Müslümanların içi kan ağladı, gördükçe ihanet kokan o anı
Sözde Meşrutiyet ve Demokrasi yanlısı olan işgalci komutanlar
Onu görüyorlardı muhatap, olduğu halde Meşruti bir hükümdar
“Onları görmekten nefret ediyorum” diyordu, bahtsız Osmanlı Sultanı
“Doğrudan doğruya bana müracaat ediyorlar…” geçmiyor ki zamanı
En kötü muameleyi, Fransız işgalcilerinden gördü İstanbul, nedense
Sanki kendilerine, asırlarca zulüm yapanlara, ediyorlardı işkence
Hazret-i Ali, etmiş asırlarca evvel şu sözü hediye:
İyilik yaptığından, her zaman, kemlik / kötülük bekle diye
Hani, Fransa istemişti, daraldığında yardım Osmanlıdan
Kanuni Sultan, çevirmemişti istemi geri, eli kanlıdan
İşgalci Fransız’ın, İstanbul’daki korkunç muamele ve davranışları
Düşündürdü Osmanlı’nın Fransa’ya yardımını, yaptırdı bu anışları
İşgal, Türk vatandaşlık haklarından yararlanan azınlıkları şımarttı
Özellikle İstiklal caddesinde, yabancı bayrakların sayısı arttı
Fransız General Franchet d’ Esperey, Galata’dan Beyoğlu’na yürüdü
Azınlıklar geçip kendilerinden, nümayişler içinde ürdükçe ürdü
8 Şubat 1919’daki şov, azdırdı Beyoğlu sakinlerini
Kustular Türk’e, asırlarca içlerinde sakladıkları, olanca kinlerini
Tarih; “Kara Bir Gün” olarak, nakşettirdi olayı, Süleyman Nazif’e
Koca işgal şairi, bildi bunu yazmayı üstüne milli vazife
2326
Tutuklanıp, kurşuna dizilmesine verildiyse de karar
Kader vermedi buna imkan, çok istedilerse de ne kadar
Türk Kadınları’na Fransızlar, zaman zaman oldu musallat
Söylemekle bitmezse de Fransız zulmü, sen yine de anlat
Kapılar çalınarak: “Ayşe, Fatma isteriz!” diyen Fransızlar oldu!
Milletin kalbi bu durumlarda, yeminli intikam hisleriyle doldu
Güzel evlere yerleştiler, atarak sahiplerini sokağa
Rast gele adam öldürdükleri yayıldı hep kulaktan kulağa
İşgalde yapmadıkları herze yoktu; devlet güç durumda kaldı
Osmanlı Devleti’nden, asker masrafı diye, haraçlar alındı
Corcovado vapuruna el koymak isteyip, nelere el atmadılar ki
Ya İngiliz Binbaşı Maxwell’in, dolaylı soygunculuğuna ne demeli?
Milli Mücadele’yi hafife alanların, çınlasın kulakları
Anlaşılsın, nasıl bir cendereden sonra, savaşı kazandıkları
Ama bu zaferin, atıldı düşündürücü gerçek temeli
Sebep oldu buna, Batılı azgın düşmanların zalim eli
Öyleyse, her şeyin var; zahir-batın iki yüzü demeli
Biri de Allah’ın, -hikmetinden sual olunmaz- emeli
İşte Osmanlı’nın; o yürekler parçalayıcı ölüm hali
Öyle daim bir vaziyet alacaktı ki, olacaktı aali
Zaten kainat; kurulu değil mi, hep doğuş üzerine?
Doğmuyorlar mı, bin bir yep yeni oluşa, atom ve zerre?
Tohumun toprağa düşüşü, görünüşte değil mi yenilgisi?
Tohumun o batışında, doğuşun saklı değil mi, altın bilgisi?
Demek her batış; yeni bir doğuşun, görünen ap açık müjdesi
Sonraki oluşun; ilk başta, zahiren hikmet dolu pejmürdesi
Kabuk değiştirmek için, mağlubiyet toprağında ediyordu gurup
Çünkü bilirsin ki, ey sevgili Kari! Galiptir bu yolda mağlup
Osmanlı Devlet Erkanı, görerek pek yakın eliim akıbeti
Erzurum ve Kafkasya Orduları’na, “Dağılma!” emri verdi
Dahası, silah ve cephanelerin; men’ ettiler teslimini
Son kal’a Gazi Anadolu; oldu devletin yed-i emini
2327-2329