Cumhurbaşkanlığı Makamı ve Edep yâ hû

105

 

Başta Cumhurbaşkanı Adayı Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP yandaşı medya mal bulmuş mağribi gibi diğer aday Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu‘nun basit beşeri hataları üzerinden saldırmakla meşguller.

Havuz medyası ve yandaş basın mensupları Erdoğan’ın “kırdığı yığınla potlarını düzeltmek”, hakkındaki ağır ithamların haksız olduğunu ispatlamak için canla başla çalışıyorlar. Fakat İhsanoğlu’nun uzmanı olduğu Mehmet Akif ve İstiklal Marşı hakkında bir küçük hatasını fahiş bir hata gibi göstermek yarışındalar.

Erdoğan rakibini “İstiklal Marşı ile Çanakkale Şiiri’ni birbirinden ayıramayacak kadar bu ülkenin, bu milletin yabancısı” diye suçlamakta.

Bu kampanyanın orkestra şefi de tabii ki R. Tayyip Erdoğan. Kendi kırdığı potlar kitap hacmine ulaşmış, dün dediği bir sözün tam tersini aynı vurguyla bugün söyleyebilen bir siyasetçi için inanılmaz bir pervasızlık olsa da durum bu.

Cumhurbaşkanlığı gibi herkesin saygı duyması gereken bir makama talip olanlara yakıştırmakta zorlandığımız bir seviye.

Rakibinin kendisinin ulaşamayacağı vasıflarını küçümsemekle, O’nu basit hakaret ifadeleriyle yermekle kendisinin yüceleceğini, değerinin artacağını sanan bir kompleksli bakış açısını anlamak mümkün değil.

Kahramanmaraş mitinginde “Sen daha İstiklal Marşı’nı bilmiyorsun, profesör olsan kaç yazar çarkçı Ekmel?” diyen bir üslup. “İstiklal Marşını ben senden daha iyi okurum” iddiasını ispatlamaya çalışan çocukça bir tavır..

“Ey Ekmel, senin hayatın sorumsuzluk içinde geçti. Benim hayatım ise milletime sorumlu olarak geçti. Aramızdaki fark bu. Sen salla başını al maaşı, böyle gittin. Ama ben öyle gitmedim” diyen bir sokak ağzı.

Bir kere Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu Türkiye’nin dünya çapında yetiştirdiği çok az sayıda bilim adamından biri. Dünya bilim çevrelerinin ve devletlerin saygın bir bilim adamı ve siyasetçi olarak çok sayıda önemli ödül verdiği bir değerimiz. Böyle kişileri örnek göstermesi gereken Başbakan Erdoğan’ın bu sözleri elbette Ekmel Bey’in değerini düşürmez. Ama sözün sahibinin kişiliği üzerinde olumsuz izlenimlere sebep olur.

Bunun böyle olduğunu elbette Tayyip Erdoğan da, danışmanları da gayet iyi bilir. Bilir ama onların öncelikleri “edep” meselesi değil gündemde sadece istedikleri konunun tartışılmasıdır.

*****

GÜNDEMDEN DÜŞÜRÜLMEYE ÇALIŞILAN KONULAR

Ekmel Bey’in basit bir dil sürçmesi üzerinden koparılan bu fırtına etkisi ile IŞİD’in esir aldığı konsolosumuz ve diğer konsolosluk mensupları sorulmayacak, ayakkabı kutuları konuşulmayacak, rüşvet ve yolsuzluk soruşturmaları sebebiyle istifa etmek zorunda kalan dört bakanın ne soruşturmaları ve ne de fezlekeleri gündeme gelemeyecek. Hele hele paraları sıfırlama konuşmaları, devletten büyük ihaleler alan işadamlarından alınan paralarla havuz oluşturularak medya satın almak hiç seslendirilemeyecekti. Suriye ve Irak politikalarındaki hataların yansımaları tartışılmayacaktı.

Ekmeleddin İhsanoğlu, hep Tayyip Erdoğan’ın tuzağına düşmemeye gayret ediyor. Efendiliğini bozmadan, rakibi Tayyip Erdoğan’a kısa cevaplar vermeye devam ediyor:

“Anlamadığım nokta şu; madem bu kadar kötü bir insandım, neden 12 yıl boyunca beni el üstünde tuttunuz?”

“Seçim kampanyalarına başkalarına hakaret etmekle, nefret tohumları ekmekle geçiriyorlar. Tüm yetkileri elinde toplamak isteyenlere birazcık bir şey söylemeye kalktığınızda size küfrediyor. Böyle bir şey olabilir mi? Biraz edep Yâ Hû.

Bu tartışmalara katılan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de Erdoğan’ı edep kavramı üzerinden eleştirdi. “Kıta-beyit tartışmasına dahi girerek edebiyat ahkâmı kesenlere Akif’in şu sözünü hatırlatıyorum: Edepsizliğin başladığı yerde edebiyat biter. Ve ibret almasını, ders çıkarmasını umduğum bazı adamlara büyük şairimiz Akif’in şu sözleriyle diyorum ki: Ne ibrettir kızarmak bilmeyen çehren, bırak kardeşim tahsili; git önce edep, hayâ öğren.”

*****

SEÇİM ÇANTADA KEKLİK İSE BU ÖFKE VE NEFRET SÖYLEMİ NEDEN?

Tayyip Erdoğan çok adaletsiz ve dengesiz bir kampanya yürütüyor. Harcanan para, kullanılan devlet gücü, belediyelerin sağladığı imkânlar, işadamlarının yandaş medyanın sınırsız desteği ile çok dengesiz şartlarda yarışı götürüyor.

Hiç kimse Cumhurbaşkanlığı yarışının eşit ve adil şartlarda olduğunu söyleyemiyor.

Bu desteğin psikolojik altyapısını oluşturan yazarlar ve TV yorumcuları hepimizin zihnini Erdoğan’ın ilk turda çok farklı bir şekilde kazanacağına hazırlamaya devam ediyor.

Fakat anlaşılan hakikat onların anlattıkları gibi değil. Yoksa seçimi bu kadar garanti görseler ne AKP’nin bu kamuoyu oluşturma görevlileri ve ne de bizzat Erdoğan bu kadar gergin ve öfkeli olurdu.

Efendiliğini hiç elden bırakmayan, son derece mutedil bir üslupla kampanyasını yürüten Ekmeleddin İhsanoğlu’na bu kadar bel altı vuruşlar yapmaya çalışmazlardı.

Ama unutulan şu ki, Cumhurbaşkanlığı makamına oturacak olan şahısta aranacak ilk vasıf seviye ve edeptir.

*****

DIŞ POLİTİKAYI İÇ POLİTİKAYA FEDA ETMEK

Bakın Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı ve Cumhurbaşkanı adayının şu kullandığı cümleye: “Suudi kralı bana bunu görevden alın başkasını gönderin demişti. Dışişleri Bakanıma ve bana, beni savunmuyorsunuz diye yalvarmıştı. Dedik, ‘Bizim ilişkilerimizi bozuyorsun. Çek şanınla ayrıl buradan.’ Ama tabii oradaki koltuk bırakılır mı? Tabii para da iyi. Bırakılır mı? Bırakamadı.”

Birleşmiş Milletler Teşkilatından sonra ikinci büyük uluslar arası kuruluşun başına gelen tek Türk olan İslâm İşbirliği Örgütü Genel Sekreteri, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ve Dışişleri Bakanı’na “beni savunmuyorsunuz” diye şikâyet ediyor. Bugün kendisine rakip oldu diye, Erdoğan bu şikâyeti “yalvarma” olarak takdim ediyor. Üstelik doğrudan Suudi Kralı’nı referans gösteriyor.

Erdoğan Mısır’daki darbeye destek veren ve Musul’da görevlilerimizi rehin tutan IŞİD’in (yeni adıyla İD) arkasında duran Suud yönetimine herhangi bir eleştirici laf etmiyor.

Buna karşılık İslâm İşbirliği Teşkilatı’nı bütünüyle finanse eden ve evsahipliği yapan Suud’a kafa tutan Türk Genel Sekreterin tavrını rencide edici bir üslupla yeriyor.

Yazık ki hem de ne yazık…

SON SÖZ: Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin Türk Milleti, ülkemiz, bölgemiz ve insanlık için hayırlı sonuçlara vesile olmasını diliyorum.

 

Önceki İçerikTürkiye’nin İç ve Dış Düşmanlarına Karşı Alınması Gereken Tedbirler
Sonraki İçerikBilmeyiz
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.