Son
yazımın konusu “Başörtü meselesinin çözümünü yasal güvenceye almak” için
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı hamle idi. “AKP’liler
CHP’nin Değişmesini İstemiyor” başlıklı yazımda, AKP’lilerin “CHP eski
CHP olarak kalsın” arzusunda olduğunu değerlendirdim.
Fakat
yazıma yapılan yorumlarda ve diğer mecralarda gördüm ki CHP içinde çok etkili
bir kesim de “CHP eski CHP olarak kalsın” arzusunda.
Hatta
CHP içindeki tepkiler iktidar kanadından gelenlerden de fazla. Bunlar “AKP’nin
eskileriyle ‘Atatürk’ün devrimlerini’ silerek AKP’yi yeneceğini sanıyor.
Anlamadığı şu: Bu yöntemle her halükârda AKP zihniyeti kazanmış
oluyor!” diye eleştiriyorlar.
CHP’li
olmayıp bu partiyi laikliğin ve “modern yaşam tarzının” teminatı olarak
görenler de “Kılıçdaroğlu’nun muhafazakâr kesime verdiği tavizlerden”
rahatsız.
“CHP değişmeli mi?”
sorusunun cevabını elbette CHP’liler verecek. Ama bunun için önce öncelikle iktidar
olmayı isteyip istemediklerini sorgulamaları gerekiyor.
Müzmin ana muhalefet olarak
kalmak ve sürekli eleştirmek belki konforlu bir alan. Fakat iktidar
olamadığınızda ve hele iktidarı siyasal İslamcılara teslim ettiğinizde
kendi “yaşam tarzınızın” da tehlikeye düştüğünü görmek gerekiyor.
***************************
İktidar Olmak İçin Kitlelere Açılmanın Bedeli
Önce reel
politik duruma bir göz atalım.
Cumhurbaşkanlığı sisteminde bütün yetki seçilmiş Cumhurbaşkanında.
Seçilmek için de %50 artı 1 oy almanız gerekiyor.
Fakat uzun
yıllardır CHP’nin oyu %25’i geçemedi. Bu yöneticilerin başarısızlığı ile
açıklanabilecek bir durum değil. Sosyolojik yapının bir sonucu. Bu
sosyal yapı CHP’nin %20’nin altına düşmesini de engelliyor. Ama önemli olan
iktidar olabilmek için gerekli oyu almaktan çok uzak oluşu.
CHP’nin
1977 seçimlerinde aldığı %41,4 tarihinde aldığı en yüksek oy
oranıdır. 1977 Bülent Ecevit’in “ortanın solu” açılımı ve “tek
parti iktidarına karşı özeleştiri” yaparak CHP’yi geniş kitlelere açtığı
zamandır.
“Muhafazakâr
kesime taviz vererek seçim kazanacağımıza kazanmasak da olur” diyen CHP’liler
var.
Oysaki Kemal
Kılıçdaroğlu CHP’yi geniş kitlelere açmak ve iktidar olmak istiyor.
AKP’nin
iktidar olduğu dönem içinde, CHP sadece bir defa, o da son yerel
seçimlerde zafer kazandı. Bunu da Türkiye’nin sosyal yapısını dikkate alan
bir strateji ile başardı.
Büyükşehirlerin tamamına yakınında CHP’li adaylar başkan seçildi. Kemal Kılıçdaroğlu kendi partisi içindeki
tepkileri göğüsleyip, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere, belli şehirlerde sağ
kesimin de (bazı illerde HDP’nin de) oy verebileceği adayları gösterdi.
Böyle
yapmasa CHP’nin bir seçim zaferinden bahsedemeyecektik. Seçilen bu
belediye başkanları güzel işler yapıyorlar ve bunlar CHP’nin başarı hanesine
yazılıyor.
2023’te
yapılacak seçimlerde ilk defa CHP’nin seçimle iktidara gelme ve
Cumhurbaşkanı seçtirme şansı ortaya çıktı. Bu şansı yaratan durum, CHP’nin önce
Millet İttifakı ve sonra genişleyerek 6’lı Masada muhafazakâr
seçmenlerin tercih ettiği partilerle bir arada olması değil midir?
Bu tür
birliktelikler bazı temel değerlerde buluşup, bazı konularda “taviz
vererek” sürdürülebilir.
Ama CHP
de 6’lı Masada bulunan partiler de Cumhuriyetin temel değerlerinden
taviz vermemeli.
CHP merkez
sol çizgide kalmalı, Türkiye’nin güçlü ve yapıcı bir sol akıma ihtiyacı var.
****
Aslında
Kılıçdaroğlu’nun siyasi hamlesi bir taviz değil. CHP’nin kanun
teklifinde kimseye bir yasak getirilmiyor. İdare, kamu görevlisi kadınlara,
“başörtüsü takamazsın” veya “başörtüsü takmak zorundasın” diyemeyecek.
CHP
içindeki “CHP değişmesin” diyenler muhtemelen başörtüsünü bir
özgürlük meselesi olarak görmüyor. Bunların sayısı ne kadar bilemiyorum.
Ama Kılıçdaroğlu bu kesimi ikna için çaba göstermediğine göre çok önemsemiyor
gibi.
Yine de
parti içinde bu konu tartışılıp, taban ikna edildikten sonra bu siyasi hamleyi
yapsa daha doğru olabilirdi. Hatta bu hamle yapılmadan İYİ Parti ile de
görüşülmesi gerekirdi.
Belki
de K. Kılıçdaroğlu, RTE ve AKP’nin “ailenin korunması” adı altında yapmayı
düşündüğü çalışmadan haberi oldu ve ön almak için acele bu hamleyi yaptı.
***************************
İktidardan Karşı Hamle
CHP, 2011’den bu yana, başörtüsünü
bireylerin kişisel tercihlerine saygı kapsamında görüyor.
İnsan hak ve özgürlüklerine ilişkin maddeler zaten Anayasalarda olduğu için bu tür
konuların yasa ve anayasada ayrıca düzenlenmesine gerek yoktur.
Ancak
Kemal Kılıçdaroğlu AKP’nin muhafazakâr kesime yönelik yaptığı “kazanımlarınızı
kaybedersiniz, başörtüsüne yasak getirecekler” propagandasını etkisiz
bırakmak istiyor.
Kılıçdaroğlu’nu
eleştirenler ise rakibin karşı hamleleri ve zamanlama konularında bir
ölçüde haklılar.
Zamanlamayı
hatalı bulanların eleştirdiği iki husus var: İlki, “sansür yasası”
Meclis’ten geçerken bu antidemokratik kanunun tartışılamaması, kamuoyunun
aydınlatılamaması. İkincisi pahalılık ve yoksullaşmanın gündemden
düşüyor gibi görünmesi.
“Sansür yasası” konusundaki
eleştiriyi haklı buluyorum. Çünkü bu kanun “halkın bilgi edinme hakkını”
elinden alacak ve seçimlerde bir ölçüde etkili olabilir. Ancak pahalılık ve
fakirleşme bir hafta tartışılmasa da unutulacak bir konu değil.
Rakibin
yani R. Tayyip Erdoğan’ın karşı hamleleri konusundaki endişe daha
baskın.
Çünkü
Erdoğan’ın ilkesel bir tavrı yok. Rakibe gol atmak, fırsatçılık ve seçim
kazanmak tek gayesi.
Erdoğan
“Kılıçdaroğlu pas verdi, bizim de golü atmamız lazım” diyerek, CHP’nin
teklifini fırsata çevireceğini gösterdi. Tartışmayı “Ailenin korunması, LGBT”
gibi konuların geçtiği bir anayasa değişikliği çalışması içine çekeceğinin
işaretlerini verdi.
Kanaatimce
CHP’nin kanun teklifi de AKP’nin içeriğini bilmediğimiz Anayasa değişikliği
teklifi de gerçekleşmeyecek. Ama bu arada pahalılık ve yoksullaşma gibi
konular unutturulmaya çalışılacak.