Cennette Terör !

156

Her insanın evi, onun küçük bir dünyasıdır. Belki, küçük bir cennetidir. Eğer Ahirete ebedi, sonsuz hayata inanç; o evdekilere hükmetmez, saadet ve mutluluklarında etkili ve söz sahibi olmazsa; o evde huzur, emniyet ve sükun olmaz. O evde bir çeşit terör havası esmeye başlar. Halbuki, o aile fert ve bireylerinin her birinin birbirine karşı şefkat etmesi, sevgi beslemesi ve ilişkisi vardır.

Ev halkında, öldükten sonra hesap verip, sonrasında müspet – menfi ebedi hayatın başlayacağı inancı olmadığı takdirde; aralarındaki ilişki nispetinde; acıklı bir endişe ve azap içinde kalırlar. Böylece, o cennet gibi ev cehenneme döner! Ya da gafletten doğan geçici eğlencelerle aklını bastırıp uyutur; gafletini bir kat daha artırır.

Deve kuşu gibi avcıyı görür, fakat uçup kaçamaz. Çünkü başını kuma sokmuş; ta ki, güya görünmesin. Ama bedeni meydanda olduğu halde, bunu düşünmez! Böylece başını gaflete sokar, ta ki ölüm / yokluk ve ayrılık onu görmesin. Akılsızca geçici olarak hissini iptal eder ve bunu çare olarak görür!

Çünkü, mesela bir anne; ruhunu feda ettiği evladını daima tehlikelere uğrayacak şekilde gördükçe titrer. Aynı şekilde, babasını ve kardeşini eksik olmayan bela ve musibetlerden kurtaramayan evlatlar da, devamlı bir keder içinde kalıp, olacaklardan korkar bir vaziyet içinde kıvranıp dururlar.

Buna kıyasen, bu dağdağalı, kararsız dünya hayatında, o mutlu sanılan aile hayatı; çok cihetlerle saadetini kaybeder. Ev terörüne teslim olur. Ve bu kısacık dünya hayatındaki ilişki ve yakınlıklar dahi, hakiki sadakati, samimiyeti ve garazsız bir hikmeti, sevgiyi birbirine çok görür! Sonuç olarak ahlak o nispette küçülür belki sukut eder, yok olur.

Eğer Ahiret’e inanç o eve girse, terör karanlığını yok edip evi birden ışıklandıracak. Ev halkı arasındaki münasebet, şefkat, yakınlık ve muhabbet; kısacık bir zaman için olmadığı anlaşılacak. Ahiret yani ebedi hayatta dahi münasebetlerin güzel bir şekilde süreceği bilinecek. Bu biliş; onların birbirine samimi bir hürmet beslemelerini sağlayacak. Birbirini ebedi beraberlikleri hesabına sever olacaklar. Birbirine bunun için şefkat edip, sadakat gösterecekler. Birbirinin kusurlarına bakmayacaklar. Böylece ahlakı yükseltmiş; hakiki insanlık saadetini de tatmaya başlamış olacaklar.     

Hem her bir şehir de, kendi halkına bir ev hükmündedir. Eğer Ahiret’e inanç, o büyük aile fertlerinde yani vatandaşlarda hükmetmezse; güzel ahlakın esasları olan içtenlik, samimiyet, fazilet / üstünlük ve güzel ahlak anlayışı, yurt ve yurttaş sevgisi, fedakarlık, İlahi  rızayı kazanma isteği ve Uhrevi sevap; yerini garaz, menfaat ve çıkar, sahtekarlık, bencillik, yılışma, gösteriş, rüşvet, aldatmak gibi hallere bırakır.

Görünüşteki asayiş ve insaniyet altında anarşistlik ve vahşet manaları hükmeder, o şehir hayatı zehirlenir. Çocuklar haylazlığa, gençler sarhoşluğa, kuvvetliler zulme, yaşlılar ağlamaya başlar.

Buna kıyasen, memleket dahi bir ev hükmündedir. Vatan dahi bir milli ailenin evidir. Eğer Ahiret’e iman bu geniş evlerde hükmetse; birden samimi hürmet, ciddi merhamet,  rüşvetsiz sevgi, yardımlaşma, hilesiz hizmet, muaşeret, gösterişsiz ihsan, fazilet, benliksiz büyüklük ve meziyet o hayatta gelişmeye başlar.

Çünkü: Çocuklara der: “Cennet var, haylazlığı bırak.” Kur’an dersiyle ağırbaşlılık ve ölçülü hareket etme duygusu verir.
Gençlere: “Cehennem var, sarhoşluğu bırak.” diyerek akıllarını başlarına getirir.
Zalime ise: “Şiddetli azap var, tokat yiyeceksin.” İkazında bulunarak, adalete başını eğdirir.
İhtiyar ve yaşlılara: “Senin elinden çıkmış bütün saadetlerinden çok yüksek ve daimi bir Ahiret’le ilgili saadet ve taze, baki bir gençlik seni bekliyor. Onları kazanmaya çalış.” Uyarısıyla, ağlamalarını gülmeye çevirir.

Demek ki, iki cihanın ve iki hayatın saadetini sağlayacak olan yalnız iman ve inançtır. İnancın yokluğu evde, şehirde ve vatanda başka bir çeşit terör rüzgarlarının esmesine yol açar. Teröre, bir de bu zaviye ve açıdan bakmalı. Neyin yokluğu teröre kapı açtığı iyi anlaşılmalı. Tedbirler de ona göre alınmalı. 

 

 

Önceki İçerikKürtleşen Türkmenler
Sonraki İçerikPeşkir
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.