17.7 C
Kocaeli
Pazartesi, Eylül 15, 2025

Çelişki

İnsanların zaafları hep vardı, yeni değil. Özellikle mülkiyet ve servet edinmede dizginlenemez boyutta. Ancak bu kadar azgınlaşacağını kim bilebilirdi. Öyle -böyle, ucundan- kıyısından değil yığın yığın, tomar tomar, kat kat. Ucu bucağı yok. “İki göz olsun, anam gile yakın olsun” modundan, asgari ücreti birkaç kez katlayan yüksek aidatlı mülkiyetlere kadar. Bir de vasat zekâlı saflığa yatanlar yok mu, insanı çileden çıkarırlar.  “Evet mal-mülk var ama bir de bana sorun mutlu musun diye” gibi ucuz numara çekenler mi dersiniz, “mülk Allah’ındır, eh şu fakirhane de bizim (yani malikhanesi) diyenlere mi. Adeta “ne yapabilirim rabbim nasib etti işte” gibi serzenişte de bulunurlar. Daha pişkin olanları da görürsünüz. “Rezidans komşularıma da soruyorum aç olan bir aile yok ki, ona destek olalım (!)” diyenlere kadar. Genelde menkıbeler de aynı nakaratta, ” bir gün dervişin biri., sahabinin bir avuç hurma ile infak ettiğini” falan da unutmazlar. . Yani lisanı haliyle derler ki, “.. bakmayın bu ultra lüks gibi görünen yaşantımıza dostum, çok da mutlu değiliz, hanım da üzülüyor gravyer peynir ve havyar alamayan nice insanlar da varmış” türünden çileden çıkarırlar insanı.

Devamla, sonuçta ne yersen ye, ne edinirsen edin, mal da mülk de hepsi boş. Biz de, sahabi hayatı yaşamak isteriz elbette, ancak ortam buna izin vermiyor. Yoksa bu hayata bayılmıyoruz..” gibi mahcup mızıltılar duyarsınız. Bunlar abartı değil, aksine rastladığımız gözlemler. Yerseniz tabii. Bu konu gündeme gelip uzadığında hemen sorarlar, “yoksa siz servet düşmanı mısınız?” diye. Hayır neden düşman olalım. Aksine, sermayenin emekle beraber üretim ve istihdama dönüşmesinden kim rahatsız olur ki. Vergisini hakkıyla veren, dış pazarlara giren, üreten, ülke ekonomisine katkı sunan bütün girişimcileri tenzih ederiz, onlar baş tacıdır, onlara hep minnet duymak lazım. Sözümüz meşru yoldan olmayan izah edilemeyen mülkiyetlere.

            Bir gerçek daha var ki, sermayenin sağcısı, solcusu, muhafazakârı, liberali olmaz. Burada asıl sorun mülkiyet ve servet edinmede, zamana sığmayan anormal “dikey büyümeler“. Hem de baş döndürücü şekilde. Mesela adam bir paket çaydan kaç bardak satarım hesabından, birkaç yılda ben diyeyim onlarca, siz deyin yüzleri bulan emlak yönetimine ulaşıyor. Adam Smith hayatta olsaydı işin içinden çıkamazdı ki iktisadi esaslara uymuyor diye. Bakmayın “emek kutsaldır, işçi sınıfı, ezilen proleterya…” gibi bir zamanın sol jargonlu söylemlerine. Onlar da ballı mülkiyetin kokusunu çoktan almışlar bile. Yiyin efendiler, siz de yiyin. Öyle uçtan kenardan da değil, bayağı yiyin. Emeğe saygı da neymiş, boş verin emeği, malzeme mi yok, siz de kıvırırsınız, “fakirin biri bir gün… ” diye başlayın, sonu gelir, uydurursunuz kitabına. İsterseniz Nazım gibi, “yârin yanağından gayri, her yerde, her şeyde hep beraber” deyin. İnanan olur mu, olur. Gerisi önemli değil zaten, yerseniz.

Seçtiklerimiz

spot_img