Dikkat! Bu bir mizah yazısıdır.
Hani atlayanlar olabilir de…
Halkın -bir kısmının- dinî inançlarına, alenen, aykırı laf söylenir mi? Söylenmez. Bu her yerde böyledir. Mesela Suudi Arabistan’da böyledir, Afganistan’da, İran’da hep böyledir. Bizde de böyle olması lazım gelmez mi?
Bakın bu yönde kesinleşmiş ve hükmü icra edilmiş engizisyon mahkemesi kararları da var: Mesela halkın ve kilisenin inancı, sadece bir dünya bulunduğu, bizimkinden başka dünyaların var olamayacağı idi. Öyle ya, birçok dünya olsaydı birçok İsa olması gerekmez miydi? O halde? Giordano Bruno işte tam bu küfrü işliyor, çok sayıda dünya vardır diyordu. Çok sayıda dünya olduğunu iddia etmekle de yetinmiyordu o kâfir, kâinat sonsuzdur da diyordu. Hâlbuki kilisenin ve dolayısıyla halkın dinî inançları, dünya sabittir, her şey dünyanın etrafında döner idi. Kopernik ve Kepler ancak, “Yok öyle değil. Sabit olan güneştir, Dünya güneşin etrafında döner.” demişlerdi. Bruno Engizisyon’da yargılandı ve 17 Şubat 1600 günü Campo de’ Fiori’de, o meydanda, kazığa bağlanıp yakıldı. Kopernik ve Kepler’in iddialarını savunarak halkın bir kısmının dinî inançlarını alenen aşağılayan Galileo Galilei de Bruno’dan on yıl sonra yargılanıp ev hapsine mahkûm edildi. Demek suçu Bruno kadar ağır değilmiş. Papa’nın dostu olduğuna dair dedikodular da var.
Celal Şengör’den Cemil Meriç’e
Bugün Bruno’nun yakıldığı yerde, onun heykeli var ve dünya her 17 Şubat’ta Bruno’yu anıyor.
Şimdi gelelim dört asır sonrasına ve günümüze. Celal Şengör Hoca, geçen haftalarda Hazreti Musa ve İbrahim’in tarihte olmadığını söyledi ve bir savcı onun aleyhine dava açtı. Bir kısım halkın dinî inançlarını alenen aşağıladığı iddiasıyla…
Nedense aklıma Bruno geldi. Sonra bu suçu işleyip de takibata uğramayan bunca insanı hatırladım.
Mesela rahmetli Cemil Meriç’i alalım. Bu Ülke’de Hazreti İsa için şöyle yazıyor:
“Tarihçilerin iddiasına göre, nerede doğduğu, ne zaman doğduğu, hattâ doğup doğmadığı meçhul olan bu insana, Avrupa’nın hâlâ taabbüt etmesi anlaşılmaz bir zaaf: belki bir kadirşinaslık, *belki bir narsisizm.* Hadi bu idrak sakametini anlayışlı bir tebessümle karşıladık; kendi hamakatimizi gelecek nesillere nasıl bağışlatacağız?”
Bu da tıpkı Celal Şengör’ünkü gibi, Giordono Bruno’nunki gibi bir suç değil mi? Kilise insanları öldükten sonra aziz edebiliyor; acaba biz de öldükten sonra mahkûm edemez miyiz?
Ateistleri, Dawkins’i ne yapmalı?
Devam edeyim. Halkın dinî duygularını alenen aşağılayan bir grup insan var. Bunlara Ateist deniyor. Bunlar İsa’yı, Musa’yı değil; doğrudan doğruya Tanrı’yı reddediyor. Eh bunlara da bir işlem yapılması, aynı mevzuatın icabı değil midir? Aşağılamaysa aşağılama. Aleniyetse aleniyet. Adamlar dernek kurmuşlar. Üstelik üye sayılarının ikiye katlanmasına sebep oldu diye mevcut iktidara dua ediyorlar. (Galiba dua değil de teşekkür ediyorlardı.)
Bakınız Tanrı Yanılgısı’nın yazarı Richard Dawkins var. Aşağılama? Aleniyet? Hem de nasıl! Gıyabi tutuklama çıkarmak, kitaplarını yasaklamak, mevcutları toplayıp yakmak gerekmez mi? İtalya’daki cetlerimiz öyle yapmış! Yakacağımız kitaplarının ateşinden ne yapılabileceği yukarıdaki Bruno hikâyesinden anlaşılır.
Ya evrimciler?
Hadi diyelim Dawkins yurt dışında, celp emrine gelmez. Meriç rahmetli. Peki, ortalıkta hiç çekinmeden evrim de evrim diye gezinenlere, bir şey demeyecek miyiz? Gerçi evrimi orta öğretimden kovduk. Biz, Amerika gibi, Avrupa, Japonya falan gibi çocuklarımızı zehirleyecek değiliz. Elimizden geleni yapıyoruz. Her yıl Sayın Diyanet İşleri Başkanımızın himayelerinde yeni üniversitelerimizde “Yaratılış Kongresi” yapılıyor. Buralarda türlerin evrimle falan değil, tek tek yaratıldığını ispatlıyoruz. Bizi ciddiye alsalar Biyoloji Nobeli alırız ama maalesef gâvurlar bu çalışmaları hiç mi hiç ciddiye almıyor, bilim dergilerinde de yayımlamıyor. Üst aklın komploları işte, bilisiniz. Fakat benim işaret etmek istediğim husus başka. Resmî görüşümüz şu: Evrim yoktur. Halkımızın inancı da muhtemelen bu. ABD’de bile evrimin yalan olduğuna inanan halk çoğunlukta. O halde şunca üniversitenin genetik bölümünde, biyoloji bölümünde hâlâ evrim öğretiyorlar; öğretmekle kalmıyor, öğrencileri sınava sokup, evrimi bilmeyenleri sınıfta bırakıyorlar. İşte buyurun! Hem aykırı, hem aleni. Bölümler kapatıla, hocalar tutuklana…
Bir paragraf ciddiyet:
Celal Şengör’ün her kanaatine katılmak zorunda değilim. Ama kanaatini söyleme hürriyetini de sonuna kadar savunmak zorundayım. İnsanlar kanaatlerini, daha da beteri, bilip gördüklerini söyledikleri için kovuşturuluyorsa, bu onların kanaatlerinin değil, o ortamın kabahatidir. Bazı ülkelerde ortam temel insanlık haklarına aykırı olabilir ve o ortam yine kanunla düzeltilir.
https://millidusunce.com/celal-sengoru-kizilayda-kaziga-baglayip-yakalim/