13.8 C
Kocaeli
Cumartesi, Ekim 25, 2025
Ana SayfaDin ve AhlâkCehennem ve İlahî Merhamet (2)

Cehennem ve İlahî Merhamet (2)

     O kâfirler hakkında iki ihtimal var.

     Ya ölümle yokluğa gönderilecek

     veya daimî azapta kalacaklar.

     Vicdanına dikkat etsen,

     var olmanın, velev cehennemde de olsa,

     yokluğa nisbetle merhamet ve hayır olduğunu anlarsın.

     Çünkü yokluk şerr-i mahz / sırf şer, bütünüyle şerdir.

     Dünyadaki idam ve müebbet hapis cezalarını mukayese etmek,

     bunu daha iyi anlamamıza yardımcı olur.

     İdama mahkûm biri,

     cezası müebbet hapse çevrilince sevinir.

     Çünkü bir miktar daha yaşayabilecektir.

     İşte -temsilde hatâ olmasın-

     ebedî yokluğa nisbetle, ebedî cehennem cezası;

     daha alt bir cezadır,

     kâfir hakkında bir çeşit rahmettir.

     İyi tahlil edip / incelersen,

     yokluğun bütün musibet ve günahların kaynağı olduğunu anlarsın.

     Vücud ise, cehennemde de olsa, hayr-ı mahz / sırf hayır, bütünüyle hayırdır.

     Azabın kendi cinayet ve isyanına mukabil, onları izale eden bir ceza olduğunu bilmek,

     cinayetin utanç yükünü hafifletmek için ruhu razı etmesi ve

     “O haktır, ben de buna müstahakım” demesi, ruhun fıtratının şanındandır.

     Hatta adalet sevgisiyle, bu cezadan lezzet alır.

     Dünyada namus sahibi nice insan, işlediği cinayetin utanç perdesini kaldırması için,

     kendine had cezasının uygulanmasını iştiyakla arzulamıştır.

     Her ne kadar cehennemdeki hayat ebedî bir hayat

     ve cehennem kâfirler için daimî bir mesken ise de,

     amelin cezası bitince, hak kazanma tarzında değil,

     bir lütuf şeklinde onların hayırlı amellerine, bir mükâfat olarak çok hafifletmelerle beraber,

     oraya bir nevi ülfet ve alışma olacaktır.

     Hadisler buna işaret etmiştir.

     Meselâ şu hadisler bu meyanda hatırlanabilir:

     “Allah mahlûkatı yarattığı zaman yanında bulunan, Arş’ın gerisindeki bir kitaba şunu yazdı:

     ‘Muhakkak ki rahmetim gazabıma galebe çalmıştır.’ ” (Buhârî, Tevhid 15)

     “Allah, rahmeti yüz parçaya böldü. Bundan doksan dokuz parçayı kendine ayırdı.

     Yeryüzüne geri kalan bir parçayı indirdi.

     Bunu da cin, insan ve hayvan mahlûkatı arasında taksim etti.

     Bu tek parça sebebiyledir ki, mahlûkat birbirlerine karşı merhametli davranır.

     At bu sayede, yavrusuna basmak endişesiyle ayağını kaldırır.” (Buhârî, Edeb 19)

     “Allah’ın yüz rahmeti var.

     Bunlardan biriyle,

     mahlûkat kendi aralarında birbirlerine merhamet gösterirler.

     Doksan dokuz rahmet de Kıyamet günü içindir.” (Müslim, Tevbe 20)

     Bu da, onlar buna lâyık olmamakla beraber,

     onlara bir çeşit merhamettir.

     İnsan zor ve çetin şartlar altında bir süre kaldıktan sonra, gittikçe o hâle alışır,

     ülfet eder, şartlar aynı olmakla beraber, ilk günlerdeki kadar etkilenmez.

     (İşârâtü’l-İ’câz, Tercüme ve Dipnotlar: Doç Dr. Şadi Eren’den yararlanılarak yazılmıştır.)

Muhsin Bozkurt
Muhsin Bozkurt
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.

Seçtiklerimiz

spot_img