O kâfirler hakkında iki ihtimal var.
Ya ölümle yokluğa gönderilecek
veya daimî azapta kalacaklar.
Vicdanına dikkat etsen,
var olmanın, velev cehennemde de olsa,
yokluğa nisbetle merhamet ve hayır olduğunu anlarsın.
Çünkü yokluk şerr-i mahz / sırf şer, bütünüyle şerdir.
Dünyadaki idam ve müebbet hapis cezalarını mukayese etmek,
bunu daha iyi anlamamıza yardımcı olur.
İdama mahkûm biri,
cezası müebbet hapse çevrilince sevinir.
Çünkü bir miktar daha yaşayabilecektir.
İşte -temsilde hatâ olmasın-
ebedî yokluğa nisbetle, ebedî cehennem cezası;
daha alt bir cezadır,
kâfir hakkında bir çeşit rahmettir.
İyi tahlil edip / incelersen,
yokluğun bütün musibet ve günahların kaynağı olduğunu anlarsın.
Vücud ise, cehennemde de olsa, hayr-ı mahz / sırf hayır, bütünüyle hayırdır.
Azabın kendi cinayet ve isyanına mukabil, onları izale eden bir ceza olduğunu bilmek,
cinayetin utanç yükünü hafifletmek için ruhu razı etmesi ve
“O haktır, ben de buna müstahakım” demesi, ruhun fıtratının şanındandır.
Hatta adalet sevgisiyle, bu cezadan lezzet alır.
Dünyada namus sahibi nice insan, işlediği cinayetin utanç perdesini kaldırması için,
kendine had cezasının uygulanmasını iştiyakla arzulamıştır.
Her ne kadar cehennemdeki hayat ebedî bir hayat
ve cehennem kâfirler için daimî bir mesken ise de,
amelin cezası bitince, hak kazanma tarzında değil,
bir lütuf şeklinde onların hayırlı amellerine, bir mükâfat olarak çok hafifletmelerle beraber,
oraya bir nevi ülfet ve alışma olacaktır.
Hadisler buna işaret etmiştir.
Meselâ şu hadisler bu meyanda hatırlanabilir:
“Allah mahlûkatı yarattığı zaman yanında bulunan, Arş’ın gerisindeki bir kitaba şunu yazdı:
‘Muhakkak ki rahmetim gazabıma galebe çalmıştır.’ ” (Buhârî, Tevhid 15)
“Allah, rahmeti yüz parçaya böldü. Bundan doksan dokuz parçayı kendine ayırdı.
Yeryüzüne geri kalan bir parçayı indirdi.
Bunu da cin, insan ve hayvan mahlûkatı arasında taksim etti.
Bu tek parça sebebiyledir ki, mahlûkat birbirlerine karşı merhametli davranır.
At bu sayede, yavrusuna basmak endişesiyle ayağını kaldırır.” (Buhârî, Edeb 19)
“Allah’ın yüz rahmeti var.
Bunlardan biriyle,
mahlûkat kendi aralarında birbirlerine merhamet gösterirler.
Doksan dokuz rahmet de Kıyamet günü içindir.” (Müslim, Tevbe 20)
Bu da, onlar buna lâyık olmamakla beraber,
onlara bir çeşit merhamettir.
İnsan zor ve çetin şartlar altında bir süre kaldıktan sonra, gittikçe o hâle alışır,
ülfet eder, şartlar aynı olmakla beraber, ilk günlerdeki kadar etkilenmez.
(İşârâtü’l-İ’câz, Tercüme ve Dipnotlar: Doç Dr. Şadi Eren’den yararlanılarak yazılmıştır.)


