Türkiye, bir türlü kendi başına bırakılmıyor! İçten dıştan daima kafası meşgul ediliyor! Dikkati dağıtılıyor! Kendisi, kendisinden uzak tutulmaya çalışılıyor!
Kıbrıs 1974’de sulh ve sükuna kavuştuğu halde, hala mes’ele edilmesi.
Ege’de Türkiye, denize açılamayacak bir duruma sokulmak istenmesi.
Kurulmak istenen Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği (AGSK)’nin karar safhasından NATO mensubu olduğumuz halde – dışlanmamız. Yani (AGSK)’nin ihtiyaç anında NATO’dan faydalanması mes’elesinde, adeta davul Türkiye’nin omuzlarında, tokmak AB elinde olacak şekilde düzenlemekte ısrar ve baskı yapılması.
En tabii haklarını savunmakta ciddi ve şahsiyetli bir kararlılık politikası güden Türkiye’yi -akıllarınca – dolaylı yoldan yola getirmek için bir anda ekonomik gidişatını alt üst etmeleri. Sonra da suret-i haktan görünerek, zor duruma soktukları Türkiye’ye – taahhüt edilen THY ve Telekom’un özelleştirme suretini başlatmak gibi, hayati tavizler sonunda – güya el uzatmış olmaları.
Bu kadarı yetmezmiş gibi, vatanseverliğinden zerrece şüphe etmediğimiz, kahraman polislerimizi en yaralı bir anından istifade ederek sokaklara dökmeleri çok düşündürücü.
Bütün bunlar beni yıllarca önce, Ahmet Sağırlı’nın Türkiye gazetesinde “Hayatın İçinden” başlıklı sütununda “Öz vatanında ‘garip’ kalanlar!” serlevhası / başlığı altında yazdığı bir makaleyi tekrar hatırlamama vesile oldu.
Evet, olayların bir dış, bir de görünmeyen iç sebepleri var. Menfaat ve çıkarlarının devamı uğrunda, Batı’nın Ortadoğu ve Batı Asya’da – daha doğrusu dünyanın her yerinde – nasıl tezgahlar kurduğunu ve bugün de kurmayı sürdürdüğünü ibretle okuyalım:
“1920 yılında Topal Molla lakabıyla tanınan bir zat, Afganistan’da bir tekke kurmuş.
“Topal Molla’nın müridleri 3 yıl içinde 200 bine ulaşmış. Müridlerinin sayısı 1925 yılında 300 bini aşan Topal Molla, devlete karşı ayaklanma hareketini başlatmış. Bir yıl boyunca Afganistan’da kan gövdeyi götürmüş.
“O yıllarda Afgan Emiri olan Emanullah Han, memleketini terk etmek zorunda kalmış. Ülkesinden ayrılan Emanullah Han, Afgan sınırına geldiğinde yanına bir ‘adam’ sokulmuş ve çok güzel konuştuğu Urduca’sıyla sormuş: ‘Beni tanıdın mı, demiş Emir’e. Ben meşhur Topal Molla’yım…Afganistan’daki görevim bitti, İngiltere’ye dönüyorum.’
” ‘Seni tanıdım, demiş Emir. Ben senin bir İngiliz casusu olduğunu biliyordum. Fakat halkıma o kadar çok tesir etmiştin ki, senin casus olduğuna onları inandırmanın çok zor olacağını düşündüm.’
“Sarıklı, sakallı Topal Molla, sakalını kesmiş, sarığını atmış, İngiliz kıyafetini giymiş, başına silindir şapkasını oturtmuş ve İngiltere yoluna koyulmuş.
……
“Mes’ele budur, gerisi bahane.”
517 – 519