Çanakkale Zaferi

101

Çanakkale Zaferi’nin 107. Yıldönümünü kutluyoruz… Tarihî
şahsiyetlerimizi anmak yahut geçmişte kazandığımız zaferleri kutlamak bizim
için kadirşinaslıktan ziyade bir görevdir. Elbette maziye takılıp kalmayacağız.
Yüzümüz geleceğe dönük olacak. Ama gözümüzü de geçmişten ayırmayacağız. Çünkü
geçmiş bizim için bir aynadır. Bu aynaya bakarak zaferlerimizi de
hezimetlerimizi de göreceğiz. Ve dün yaşadıklarımızdan ders alarak
yarınlarımızı inşa edeceğiz…

Peki, Çanakkale Harbi’ne baktığımızda ne görüyoruz? Bu savaştan
alacağımız ders nedir?

Öncelikle şunu belirtelim ki, “Çanakkale Savaşı’nı tek
başına ele alıp değerlendirmek doğru olmaz. Zira Çanakkale Savaşı, I. Dünya
Harbi’nde savaştığımız cephelerden sadece biridir. Evet, Çanakkale’de bir
destan yazdık ama diğer cephelerde aynı başarıyı gösteremedik. Esasen
göstermemiz de mümkün değildi. Biz en büyük hatayı I. Dünya Savaşı’na dâhil
olmakla yapmıştık. Nitekim bizi savaşa sokan maceracı paşalar
(Enver-Talat-Cemal) kısa süre sonra durumun vahametini görmüş olacaklar ki
İshak Paşa’yı, görüşüne başvurmak üzere Beylerbeyi Sarayı’nda gözetim altında
tutulan padişah II. Abdülhamid’e gönderirler. II. Abdülhamid, İshak Paşa’ya
şunları söyler:

“Bu vaziyette artık benim verebileceğim bir fikir,
tavsiye edebileceğim bir tedbir kalmamıştır. Zira bu zavallı devlet Harb-i
Umûmî’ye (I. Dünya Savaşı) sürüklendiği gün münkariz olmuştur. (yıkılmıştır)
Sizi bana gönderenler, harbe girmeden önce göndermeliydiler. Dünyanın
karalarına ve denizlerine hâkim olan devletlerine karşı Almanya ve Avusturya
ile birleşip ateşe atılmak, tarihin ender kaydettiği hatalardandır.”

Diğer taraftan Çanakkale Zaferi elbette bizim için önemlidir.
Allah muhafaza, Çanakkale’de mağlup olsaydık sanırım bugün Anadolu’da başkaları
olurdu. İşte bunun içindir ki Mehmet Akif, Çanakkale Muharebesi ile Bedir
Savaşı arasında bir ilgi kurarak Mehmetçiğe şöyle seslenir:

“Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker//Gökten
ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer//Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor
Tevhîdi//Bedri’n aslanları ancak bu kadar şanlı idi.”

Mehmet Akif’in, Çanakkale’de savaşan Mehmetçiği “Bedir’de
savaşan “ashap”la karşılaştırması basit bir benzetme gibi görünse de
aslında şair yukarıdaki mısralarda büyük bir hakikati dile getirmektedir. Çünkü
Müslümanlar o gün Bedir’de mağlup olsalardı müminlerin ocağı Medine düşer ve
İslâm güneşi daha doğmadan batmaya mahkûm olurdu. Aynı şekilde, düşman
Çanakkale’de o gün galip gelseydi başta İstanbul olmak üzere bütün Türk yurdu
ve İslâm dünyası işgal edilecekti. Dolayısıyla, Bedir Savaşı ile Çanakkale
Harbi arasında bir benzerlik olduğu muhakkak…

*

Zamanın Büyük Britanya İmparatorluğu İngiliz Emperyalizmine
karşı

Osmanlının Payitahtı İstanbul’un işgâl edilmesini önleyen
Çanakkale savaşları, Osmanlı subaylarının olduğu gibi İngiliz subaylarının da
takdirlerine mazhar olmuş olacak 57. Alay Komutanı Yarbay Mustafa Kemal’in
savaş tekniğini isabetle kullanması, askerine verdiği cesaret ve taktikler
sonucu, savaşın kazanılmasında başrol olmuştur.

Zira Anafartalar Komutanı Mustafa Kemal’in tarihe geçen o
meşhur taarruz emri verilen savaşın ne kadar hassas süreçlerden geçtiğini
gösterir;

‘’Ben size taarruz etmeyi değil ölmeyi
emrediyorum!” diyecekti.

*

İki yıl sürecek ( 1915/ 17) bu çetin ve zor şartlarda geçen
kara ve deniz savaşlarının kazanılmasının verdiği üstün moralin ve güvenin 1919
ruhunun başlangıcı; Kurtuluş Savaşlarının da öncüsü olacaktı.

Zira Çanakkale Zaferinin üçüncü yılında Montrö Mütarekesi
sonucu Osmanlı parçalanmış; İngiliz İstanbul Sarayburnu önlerindedir.
Anadolu’ya çıkmak üzere görevlendirilen Mustafa Kemal bu tarihte kendisine
tahsis edilmiş gemisiyle Samsun’a gitmek üzere İngiliz muhripleri arasından
geçerken arkadaşlarına dönerek ‘’geldikleri gibi giderler!’diyecekti. Bilindiği
gibi, İngiliz’in desteğinde Yunan’a karşı verilen kurtuluş savaşlarında Başbuğ
Mustafa Kemal Yunan’ı İzmir’den denize döker; İngiliz geldiği gibi gider;
Osmanlının külleri üzerinde Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti kurulur.

*

Gazi Paşamız Atatürk’ün günümüz Liderlerine ışık tutacak
veciz ifadeleriyle:

‘’Artık millet, iki şey için silaha sarılacaktır: Milli
sınırlarımız içinde yaşamını, bağımsızlığını ve egemenliğini korumak için!
Artık bizim saldırgan bir askeri siyasetimiz olmayacaktır. Cihangirlik
sevdasında, savaşarak ülkeleri alma peşinde olmayacağız. O düşünüş biçimini
izleme yüzünden en ağır cezaları hala çekmekteyiz. ‘’

*

Anlaşılan o ki, dünyada en büyük talihsizlik bir insanı
tanımadan, dinlemeden, eserlerini okumadan o’nun hakkında hüküm vermektir.
Sanırım en talihsiz insanlar nankörlerdir. Bu vatan için ter döken, kan döken,
can veren herkese sonsuz minnet duyuyoruz. O eşsiz kahraman kadronun tırnağı
etmeyen zavallıların, onları küçümseme gayretleri sadece ve sadece ‘’yarının
utanç levhaları’’ olacaktır. Diğer Müslüman ülkelerin hali karşısında bugün pırıl
pırıl bir Türkiye varsa unutmayalım bu ‘’Atatürk’ün ve arkadaşlarının’’
eseridir.

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran iradenin, Türk Milliyetçisi
iradenin karşısında Türk Düşmanlığı üzerine kurgulanmış ve cemaatçilik
örgütlenmesi adı altında bedevi kültüründen beslenen Türk kültür genlerinden
mahrum nankörleri ve diğer kanı bozukları görmeliyiz.

“Bizim kitabımızda Türklük yok”, “Türklük şart değil”
diyenler yine bunlar! Bu asil milletin aşıyla beslenen nankörler,

Türklüğü ayaklar altına aldıklarını söyleyen bu hainlerle
ülke yıllardır boğuşuyor; kan kaybediyor.

*

Çocuklarımızı sahte din soslu uyuşturucu kültürden arındırıp
Türk Kültür DNA’sı ile donanımlı ‘’Kurt Gibi’’ yetiştirilmezse yine olacağı
budur.

*

Başta Ebedi Başbuğ Atatürk olmak üzere, bize bu toprakları
vatan kılmak, vatan tutmak için can veren Kuvva-i Milliye şehitleri atalarımız,
bu aziz milletin necip evlatları, kutlu ruhlarınız şad olsun.