Çanakkale Neden Geçilmez?

21

18 Mart 1915 yılında gerçekleşmiş olan Çanakkale Savaşı,  Osmanlı İmparatorluğu ile “İtilaf Devletleri” arasında cereyan eden çok önemli bir muharebedir.

Tarihten silinmek istenen bir devletin, esir ve zelil edilmek istenen bir milletin toprağını, bayrağını, namusunu, şerefini, ecdadından yadigâr olan tüm kutsal değerlerini korumak adına; canını seve seve verdiği, ama bu değerlerinden, vatan topraklarından bir zerresini bile düşmanına teslim etmediği, vatanına sevdalı; 213.882 koç yiğidinin hayatlarını seve seve adadıkları destanın adıdır.

             Bu destan; Çanakkale sırtlarında ‘’Allah’ın Adını Yürekten Haykıranların’’ kanlarıyla yazılmıştır. O mübarek kanlardan, vatanın bağrında miskler saçan güller, papatyalar, nergisler, laleler, sümbüller vb.  filiz vermiştir. Bu yüzden Çanakkale’nin dağları, dünyanın en paha biçilmez en nadide çiçek bahçesidir ve şüheda kokmaktadır.  

            Dünya var olduğu sürece, Türk Milletini tarih sahnesinden silmek isteyen emperyalist güçler; tarih sayfalarını aralayıp, Çanakkale’yi neden geçemedik? Diye sorguladıklarında:

             Büyük Türk Ulusunun inancına, vatanına, bayrağına, milletine, devletine olan sevdasını görecek, vatan bellediğimiz “bu gazi toprakları ele geçirmeye kalkışmanın bedelinin neler olduğu” gerçeğini bir kez daha hayretle ve gıptayla öğreneceklerdir.

             İngiliz donanmasının Çanakkale Boğazına ilk saldırısı, 3 Kasım 1914 tarihinde yapılan Seddülbahir Kalesi bombardımanıyla başlamıştır. Bu saldırının ardından; Çanakkale seferinin fikir babası Winston Churchill’in 25 Kasım 1914 tarihinde İngiliz Savunma Konseyinde yaptığı konuşma dikkat çekicidir:

            ‘’Osmanlı İmparatorluğunun ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Daha dünkü Balkan Savaşı bozgunu bunun kanıtı değil mi? Donanmamız bir vuruşta Çanakkale Boğazı’nı ele geçirebilir. Topkapı açıklarında görülmesi bile, bu hasta adamın ellerini kaldırıp teslim olması için yeter de artar bile…’’

            Ancak Çanakkale’de; büyük hezimete uğrayan düşmanın ve Churchill’in karşısında hiç tahmin edemediği, aklına dahi getirmediği bir gerçek vardı: Savaş meydanlarının yiğit askeri Mehmetçiğin sarsılmaz imanı ile vatan, bayrak ve millet sevdasıydı.

            Bu hezimeti izleyen İngiliz kuvvetleri komutanı, General Hamilton, yaşananları şöyle anlatmıştır: “Gebe dağlar Türk doğurmakta devam ediyor.’’

            Evet, o destanın yazıldığı tarihte, Çanakkale’nin dağlarından, taşlarından, ağaçlarından, hülasa vatanımıza kucak açan ‘toprak ana’ dan adeta Mehmetçik fışkırmıştır. Çünkü o gazi topraklar; işgal edenlerin, mazluma zulmedenlerin değil, Allaha büyük bir tevekkülle iman edenlerin, hayatlarını vatanı için seve seve feda edenlerin yurduydu.

            Sarsılmaz bir imanla bu kahramanlar; İngilizlere, Fransızlara, Anzaklara, Hindulara, kısacası katil ve insafsız bu yığınlara tarihin en acı yenilgisini Çanakkale’de tattırdı.

            “Bu savaşlarda; 47.000 Fransız, 205.000 İngiliz/Hintli, Avustralyalı, Yeni Zelandalı (Anzak) Senegalli ölmüştür. Bu savaşlarda İngilizler, acımasızca ve sinsice müstemlekelerinin askerlerini de kullanmıştır. 

İstanbul’dan Çanakkale’ye giden “18 yaşındaki askerlerin” resmini görmüşsünüzdür. Ya da “Onbeşliler” türküsünü hepimiz dinlemişizdir. İşte onlar da böyle düşünüyorlardı: Belki öleceğiz ama teslim olmayacağız…

Tarihte iz bırakan kimi yaşanmışlıklar hüzünlüdür, acılarımızı depreştirir. Fakat Çanakkale, öyle kutlu ve anlamlıdır ki, ağrısı gurur vermekte, yaralı gönüllerde yanık türkülere dönüşmektedir.

Andıkça bir o kadar onurlandıran, başımızı dik tutmamıza vesile olan, böylesine eşsiz bir destanı, yeni nesillerin hücrelerine ilmek ilmek işlemek gerek. Bu yüzden, yediden yetmişe her kesin, savaşın geçtiği yerleri gezip görmesi, gerçekleri öğrenmesi, özümsemesi, içselleştirmesi, dersler çıkarması ve ibret alması elzemdir.

Çünkü Çanakkale öylesine devasa bir destandır ki, aynısının değil, benzerinin bile tekrarlanması, her bakımdan asla mümkün değildir. Yazıldığı yer vatan toprakları, başrollerde yer alan Mehmetçik’tir. Her sahnesi kanla icra edilen ve 213.882 koç yiğidin şehadetine, onulmaz acılara, gözyaşlarına, ıstıraba, çileye, sönen ocaklara   mal olan bir destandır.

Çanakkale savaşları, aynı zamanda düşman tarafından akla hayale gelmedik vahşetin, zulmün, hilenin, kalleşliğin, adaletsizliğin, uygulandığı, akla hayale sığmayan,  insanlığı utandıran haksız ve çirkin bir saldırıdır. Bu saldırıda vahşi, gaddar, acımasız, canavarlaşmış düşmanlar rol almış, her türlü çirkin ve rezilliklerle bir milleti yok etmeye çalışmıştır.

Buna rağmen Mehmetçik, bu canavarlığa ve her türlü çirkinliğe, merhametini, vefasını, şefkatini, mertliğini, sabrını, tevekkülünü vb. hasletlerini katarak, insani boyut getirmiş, akılların almadığı, gücün yetmediği taş kalplerin anlayamadığı ibret sahneleri icra etmiştir.

 Feryatlarına dayanamadığı düşmanını, şefkatle sırtlayarak cephe gerisine taşımış, düşmanına siperden sigara atmış, düşmanını bir nebze de olsa utandırarak insanlık dersi vermiştir.

Bire karşı on kat düşmana eyvallah etmemiş, rakipleri her türlü konforla, modern silahlarla donanımlı iken, O cepkenine taşlardan düğme yapmış, yırtık ve söküğünü kendi dikmiş, peksimetini yanındakiyle paylaşmış, kurşun yağmuru altında, ölüme tebessüm ederek, huşu ile cemaatle namaz kılmıştır.

Çanakkale Savaşı dünyada deniz, kara ve havada harp silahlarının birlikte kullanıldığı ilk savaştır. Çanakkale Savaşı, ilklerin zaferidir. İngilizler, uçak gemisini ilk defa kullanmışlardır. Fransızlar, balon gemisi kullanmışlardır.

Çanakkale, dar alanda yapılan çok yoğun bir savaştır. Savaşta 1 metrekarelik alana 6 bin mermi düşmüştür. 600 milyonda bir olan 2 merminin çarpışma ihtimali Çanakkale’de defalarca gerçekleşmiştir.

Sonuç olarak, Çanakkale Savaşı, sadece bir askeri başarı değil, aynı zamanda Türk milletinin; fedakârlığını, sabrını, ahde vefasını, dayanışmasını, cesaretini, şükrünü, cesaretini, kararlılığını ve hoşgörüsünü vb. karakterlerini, simgeleyen bir destandır.

Vatan ve vazife uğruna hayatlarını seve seve feda eden tüm şehitlerimizi rahmetle, minnetle anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. Ruhları şad olsun…

Hayatta olan gazilerimize saygılarımı, dualarımı göndererek,  sağlıklı, hayırlı ömürler, diliyorum.