Devletin temel taşı her
daim cahillerdir. Cahiller sömürüldükleri takdirde toplum ve devlet gelişir.
Cahilin olmadığı yerde düzenden bahsedilemez. Benim cahil tanımıma göre cahil insan,
akıl yürütme hataları yapan kişidir. Bunu yapmasının sebebi ise bu insanların
genelde dar bir çevrede yetişmeleri. Böyle bir ortamda büyümelerinin doğal
sonucu olarak da yönlendirenleri olmadığı için, devlet kurumunun da bu alandaki
politikaları yetersiz olduğu için zekâlarını sosyal alanlarda kullanamazlar.
Şimdi biraz akıl yürütme hatalarından bahsedeceğiz.
Akıl yürütme bir
kanıtlama faaliyetidir. Bir problem durumunda belirli bir soruya cevap bulmak
ve bu cevabı kanıtlamak gerekir. Fakat burada yapacağımız herhangi bir hata
bizi yanlış mantıki sorgulamalara itecektir. Şimdi de bu hataları
sınıflandıracağız:
1- Temel mantık hataları: Aynı
kelimenin iki farklı anlamı bölümde iki farklı anlamda kullanılmasından doğan
çıkarımdır.
2- Genel- Özel ayrımında hata: Genel
ilke ve ifadelerin özel durumlar için de geçerli olduğunu düşünme hatası.
3- Tümelleme mantık hatası: Bütünün
parça ilişkisinde bağlayıcı yargıda bulunma hatasıdır. Tersine ise Tikelleme
mantık hatası denir.
4- Kısır döngü mantık hatası: Neden
ve sonucun birbirinin yerine kullanılmasından kaynaklanan hatadır.
5- Yanlış neden mantık hatası: Eksik
bilgiyle nedensel ilişkinin yetersiz olarak kurulmasından doğan hata.
6- İhmal edilen neden mantık hatası:
Yanlış değerlendirme yapıp daha az geçerlilik payı olan nedeni yüceltme hatası.
7- Temsil etmeyen örnek mantık hatası: Uygun olmayan örnekle
iddiayı destekleme mantık hatasıdır.
Muhtemelen bu maddeleri
okuduğunuzda aklınıza ilk günümüz siyasetçileri ve çevrenizdeki insanlar
gelecektir. Bu çok doğaldır çünkü yurdumuz insanı takdir edersiniz ki çok da
aklıselim bir toplum değil. Peki, eğer yurdumuz insanı böyle ise neden
siyasetçilerimiz de böyle. Neden özgürlüklerimizi savunması gereken ve bizim vekâlet
verdiğimiz milletin vekili de böyle diyeceksiniz. Çünkü sizi temsil eden
siyasetçiler de hepsi olmasa bile bu cahil kesime ait. Sadece insanların nasıl
ve hangi araçlarla kandırabileceklerini biliyorlar. Bu konuya birazdan
değineceğiz.
Cahil
toplumun temel taşı dedik. Buradan hareketle de toplumu diğer toplumlarla
rekabete sokacak olanlar ise elitler, aristokratlar ve aydın kesimdir. İktisadi
durumların çatıştığı hiçbir yerde düzen ve gelişme söz konusu olamaz. Bu
sebeple elitler aristokratlar ve aydınlar daima finanse edilmeli ve bunun da en
kolay yolu cahil kesimin soyulması, sömürülmesidir.
Gelelim yöneticilerin toplumu kendilerine bağlamak için
kullandıkları temsilcilere. Her devletin her türden insana ihtiyacı vardır.
Türkiye özelinde gidecek olursak cumhuriyetin kuruluşunda devletin halkı
kendisine bağlaması için milli duygular aşılayacak insanlara gereği vardı.
Bunlardan bazıları da ırkçı ve milli duygu kaplı yazarlar ve edebiyatçılardı.
Bu güruhun kullanılmasının sebebi ise kazanılan zaferin şeri bir zaferden çok
egemenlik ve bağımsızlık mücadelesi oluşuydu. Bu temsilci, yazar kesimin
çeşitlerine göre kullanılması dönemsel ihtiyaçlardan kaynaklı olarak değişim
göstermektedir. Günümüzde yine Türkiye özelinde İslamcı yazarlar kullanılmakta
ve finanse edilmektedir. Irkçı yazarlardan İslamcı yazarlara geçişin temel
sebebi cumhuriyetin ilk yıllarında planlanan eğitim modelinin sonradan gelenler
tarafından süreklilik sağlayamamasıdır. Yıllar içinde bahsettiğimiz
temsilcilerin eğitim seviyesi o kadar düştü ki yeni temsilciler artık İslamcılardan
oluşuyor. Bir başka deyişle ırkçı, milliyetçi kesimi bile aratır oldular. Eğer
ki planlanan eğitim modeli uygulanabilmiş olsaydı bugünkü toplumun yegâne
temsilcileri bilim insanları olurdu. Fakat böyle bir şey ülkemizde mümkün
olamayacağı gibi örnek aldığımız (almamız da gereken) Avrupa ülkelerinde de
mümkün değildir. Hatta belki de böyle bir halin mümkün olmaması devletlerin
lehinedir. Çünkü az önce de bahsettiğim gibi fikrimce kurulması mümkün olmayan
bu düzen bir şekilde kurulabilmiş olsaydı devletin tüm sömürü kaynaklarını
ortadan kaldıracak ve sömürü araçları tamamen yitirilecekti. Devletin her
türden insana ihtiyaç duymasının sebebi de bu. Örneğin batının önde gelen
devletleri bunu çok iyi bir şekilde uygulamışlardır. Her türden insanı toplum
içerisine yerli yerince yaymışlardır. Peki Türkiye’de durum nasıl? Bizde
toplumun temel taşı bol. Hatta onları sömürmekle görevli olan yöneticiler de bu
konuda başarılı ancak yöneticilerimiz sadece bu konuda başarılı. Benim gördüğüm
kadarıyla aydın, elit diyebileceğimiz hiçbir tane siyasetçimiz yok.
Siyasetçiler arasındaki hiyerarşinin ölçüsü artık kimin daha fazla duygu
sömürebildiğine bakıyor. Ülkemizde iyi (!) bir siyasetçi olmanın koşulu
verdiğiniz vaatlerle değil ne kadar yalan söyleyebildiğinize bakıyor. Ve bu
yapı Türkiye gibi her alanı problemli, karmaşık, istikrarsız, plansız olan bir
ülkede çözümü mümkün olmayan bir hal almış durumda. Haydi “yöneticinin görevi
bu değildir” gibi saçma bir tezle işin içinden çıkalım. Fakat bizim bu görevi
üstlenecek aydınımız, elitimiz, aristokratımız da yok. Ve ne yazıktır ki bizim
aydınlığın, elitizmin önemini kavramış yöneticilerimiz de yok. Aydınlarımız,
elitlerimiz muhakkak ki var fakat hepsinin eğitimleri yurtdışı orjinli. Bu
eksiklik olduğu sürece de ne biz ne de başka bir toplum hiçbir zaman muasır,
medeni bir yapı kuramayacaktır.