Buzullar Erise Bile Kıbrıs Konusu Çözülmez!

70

        Bundan birkaç ay önce National Geographic’in uzmanları dünyadaki bütün buzulların erimesinin neden olacağı deniz seviyesindeki 65 metre yükselmenin yaratacağı etkilerini haritaya taşıdığı çalışmasına dayanılarak Kıbrıs adasının, toprağının yüzde 22’sini kaybedeceği bildirilmişti…

       Basınımızda pek yer almayan bu haber özellikle Kıbrıs Rum basınında büyük çapta yer almış, ilgiyle karşılanmıştı. Rum basınının önde gelen gazetesi Politis bu haberi:

   “Buzlar Erirse Kıbrıs Üçe Bölünecek… Lefkoşa Dışındaki Bütün Kentler Batacak” başlığı ile vererek, buna göre Kıbrıs’ın toprağının yüzde 22’sininin kaybedileceği belirtilmişti…

        “Big Cyprus sitesi uzmanlarının National Geographic verilerine dayanarak durumu haritalandırdığını belirten gazeteye göre buzulların erimesiyle Kıbrıs üçe bölünecek. Bugünkü Kıbrıs’ın yerinde üç küçük adacık kalacak;  65 metre yüksekliğin altında kalan bütün bölgeler ise batacakmış!

           Bugünkü Kıbrıs’tan geriye kalacak parçaların en büyüğü Ada’nın orta, Batı ve Kuzey bölümleri olacak. Limasol, Baf, Poli, Mağusa, Güzelyurt, Larnaka ve Girne mazi olacak. Tek kurtulacak kent ise denizden çok uzak bulunan Lefkoşa olacakmış. İkinci kara parçası adanın burnunda Karpaz yarımadasında oluşacak. Karpaz burnundaki Apostolos Andreas Manastırı da batacak, üçüncü kara parçasını da küçücük bir adacık şeklinde kalacak Mağusa Bölgesi’ndeki Paralimni, Derinya, Sotira ve Frenaros oluşturacakmış.

       Haber içeriğine bakıldığında; buzullar eridiğinde adada yaşayanların, adanın üç parçaya bölüneceği gerçeği ile karşı karşıya oldukları belirtilmiş! Bu müthiş doğa olayının dünyada gerçekleşeceği zamanı bizler göremeyeceğiz ama o dönemde yaşayan nesiller bu doğal afeti görecek, Kıbrıs’ta yaşayanlar da etkilenecek…

      Tıpkı asırlardan beri Kıbrıs’ta yaşanan nice olayları görenler gibi!

       Tıpkı; Mısırlıların-Finikellilerin-Bizanslıların-Luzinyanlıların-Venediklilerin-Osmanlıların-İngilizlerin-KKTC ve GKRY dönemlerini yaşayanların adada ne yaşandıysa gördükleri gibi!

       Adanın özgeçmişine bakıldığında; onca medeniyetlere ev sahipliği yapmış; asırlar boyunca dünya ticaret yollarının üzerinde önemli bir liman olmuş; bizim kuşakların yaşadığı dönemde de dünyanın en önemli enerji kaynaklarını kontrol eden stratejik konumu ile öne çıkan Kıbrıs’ta dünya devleri önemli bir satranç turnuvası varmış gibi her hamleyi dikkatle izliyorlar!

      Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki zengin enerji kaynaklarının kullanımıyla ilgili hem kendi, hem de KKTC’nin hakkını savunması bakımından Libya ile imzalamış olduğu Akdeniz’deki münhasır ekonomik bölgeler ve yetki alanları iş birlikteliği anlaşmasıyla:

      Türkiye-KKTC ikilisini bu zengin enerji kaynaklarının dışında tutmak isteyen başta GKRY ve Yunanistan olmak üzere bu ikili ile işbirliği anlaşması imzalayan ülkeler önünde Türkiye yapmış olduğu bu anlaşma ile bir adım öne geçmiş, karşı blokta yer alan ülkeleri adeta Şah-Mat yapmıştır.

      Son dönemde Kıbrıs sorununun çözümünden çok Doğu Akdeniz’de yaşanan enerji kaynaklarının kullanımıyla ilgili çözümsüzlük öne çıkmakta, adanın geleceği ada çevresinde mevcut bu zengin kaynakların kullanımına odaklanmaktadır. Bu çözümsüzlüğün sonu nereye varır bilinmez! Ama görünen odur ki, Kıbrıs konusunun çözümü noktasında bundan böyle Doğu Akdeniz’de mevcut zengin enerji kaynaklarının kullanımı da çözüm masasında olacaktır.

       Yukarıda sıralamış olduğum konular analiz edildiğinde yıllardan beri bir türlü çözüme ama adaletli bir çözüme kavuşamayan Kıbrıs konusunun bundan sonra da çözülebileceğini beklemek, büyük bir hayalperestlikten öteye geçmeyecektir!

        Aslında Kıbrıs’ta yaşayan iki ayrı halk çoktan yolunu çizmiş yaşayıp gitmektedirler. Hiçbir niteliği birbirine uymayan bu iki halkı bir arada yaşamaya zorlamak, adanın yeniden karışmasından başka bir son getirmeyecektir!

        Yazımın başlığında belirtmiş olduğum gibi, ‘buzullar eriyip de ada üç parçaya bölünse’ bile Kıbrıs’ta dayatılmaya çalışılan; ‘’Birleşik Kıbrıs’’ çözümü hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir…

Önceki İçerikGerçek Bir Beka Meselesi: Kanal İstanbul
Sonraki İçerikGüçlüye Ayrı Zayıfa Ayrı Tavır
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.