Büyük Düşünmek ve Büyük Adam Olmak

102

Kısa sayılabilecek bir sürede büyük bir servete sahip olan adama; televizyon röportajında sordular;

– Efendim, siz bu kadar kısa bir zamanda çok zengin oldunuz bu nasıl oldu? SİZ ÇOK MU AKILLISINIZ?
Adam güldü ve cevap verdi;

– Benim çok akıllı olmam değil önemli olan.. BEN BENDEN DAHA AKILLI ADAMLARI ÇALIŞTIRDIM…

Onları buldum, anlaştım ve çalıştırdım.  İşte benim başarımın sırrı buradadır. AKILLI KADROLAR..

Son günlerde bir VERGİ CEZASI olayı var.. İş alemine BOMBA gibi düştü.

Daha ilk bakışta açıkgözlük sırıtıyor. Sen bilmem kaç milyarlık satış sonucu, sadece alacağın nakit bedeli, sırf  formalite olarak BİR TEK İŞ GÜNÜ ERTELEYECEKSİN..  Sonra da anlaşma yeni yılda bitti diyerek sadece para ödemesi ile, HESABEN HAK EDİLMİŞ BİR GELİRİ erteleyeceksin.  Ertelenmiş göstereceksin. Yok böyle bir şey.. Tutmadı, tutmaz tabii.

Ne olacak o zaman?  ÇOK AÇIK ve  NET.  Son derece iyi niyetli bile olsan, en azından bu sene sağladığın kazancın vergisini bir yıl sonra vereceksin. 

Sadece bu mu? Belki bazı ayarlamalarla o vergiyi mümkün mertebe de azaltabileceksin.

Kasıtlı hiçbir şey yapmasan bile BİR YIL ERTELEMENİN VERDİĞİ AVANTAJI kullanacaksın ve ayrıca da Devletin bu NET ALACAĞINI, daha ileriye ve bir belirsizliğin içine atacaksın.

İşte Devlet bunu GÖRMÜŞTÜR.  Sadece senin AKILLI BÜROKRATLARIN MI, bu açıkgözlüğü ya da diyelim ki; yasal boşluğu, görüyorlar?  Başkaları da görecek elbet..  

İşte son günlerde yaşanan sansasyonel olay budur…

Şimdi biraz gerilere gitmek istiyoruz; (“Aslında ZOR Değil” birinci kitabımız sahife 30 ve.. )

NE DİYORDU SABANCI; Akbank Müfettişi olarak ilk göreve başladığımız ilk günde bizlere;

” Arkadaş, bizi DEVLET’le karşı karşıya getirmeyin. TEK KURUŞ BORCUMUZ VARSA zamanında VERİN ve VERDİRİN.. Amma bizim de ALACAĞIMIZ VARSA Onu da ALIN..” 

İşte bize verilen İLK MESLEK DÜSTURU BUYDU..

Ve bu onların saygınlığını yarattı. 

Cenaze töreninde Taksi Şoförü bunları dinleyince ne demişti;  

– Ne kadar güzel Ağabey, ne mutlu onlara da, size de. Tekrar başınız sağ olsun!..

– Teşekkür ederim. Sağ ol! dedim. Sizlerin de, hepimizin başı sağ olsun.

Ve inme zamanı gelmişti. Para bile almak istemiyordu. Göz­leri buğulu, elindeki kağıt mendili tekrar yüzüne götürdü ve uzaklaştı.

Benim taksi şoförüm de ağlıyordu. İçten üzülüyordu. O gün bunu birçok insanda fark ettim. Halkımız, çocuklar, yaşlılar, kadınlar ger­çekten ağlıyordu.  

Taksi şoförünün söyledikleri üzerinde düşündüm. Sonra gördüğüm diğer insanlar, ellerine geçirdikleri tek karanfili Sakıp Ağalarına atan, dua eden, gözyaşı döken, içlerinden geldiği için, hiç bir organize etki olmadan cenaze geçerken tekbir nidaları ile Sakıp Ağalarını selamlayan halkımız, onların sesleri ve davranışları bana bir şeyi daha hatırlattı.

İnsanlar Sakıp Sabancı’yı, Sakıp Ağalarını seviyorlardı, ama; sadece bir halk adamı olduğu için değil, onlar gibi doğal davran­dığı için değil, belki biraz da bunlar için ama asıl;

Devleti soymadığı ve soydurtmadığı için. Bu çok önemli bir ayrıntı idi. Ne diyordu taksi şoförü,

“Ağabey herkesin bir marifeti çıktı. Bunlar için, ne kendisi, ne de çocukları için duymadık.”

İşte cenaze töreninde, Sakıp Ağa için gözyaşı dökenlerin, içten sevgi ve saygılarını sergileyenlerin, belki de hiç dikkate alınmayan bir başka gerekçeleri.

Bu aslında Türkiye’nin bir özlemi, bir hasreti, 30 yıldır unut­tuğu değerlerin bir hatırlanmasıydı. Bence Sakıp Bey’in renkli kişiliği, sempatisi, popülaritesi yanında Kitlesel Fetihlere neden olan en büyük farkı burada yatmaktadır.

Ne diyordu taksi şoförü; “Yanlış işlerini görmedik ve duy­madık.”

Bu bana bir olayı hatırlattı: 1975 yılı filandı, ben Akbank’ta Refakat Müfettişi olmuştum. Bir gün Heyet Reisi beni acilen Adana’ya gönderdi.

Bir vergi hatası yapılmıştı. Şube Müdürü Gökalp Atağan’la birlikte Defterdarlığa gittik, Defterdar Bey’e durumu anlattık. Akbank muhtasar beyanna­meyi zamanında vermemişti. Biz de pişmanlık ve düzeltme talep ediyorduk. 

Defterdar; şaşkın, şaşkın bize baktı ve gidin işinize be kardeşim der gibi;

 – Öyle şey olmaz, bu güne kadar ne Akbank’ta ne de Sabancı’da böyle şey olmadı, gidin iyi bakın, beyanname mutlaka verilmiş­tir.

 – Hayır Efendim, dedik, verilmedi.  Adam ters ters kafasını iki yana salladı ve ilgili yetkiliyi yanına çağırdı.

 – Var mı böyle bir iş? dedi. Kararlı ve sert bir ifade ile.

 – Hayır efendim yatırdılar, dedi Şef. Defterdar bize döndü, buyurun, gördünüz mü der gibi gülümsüyordu.  Biz ısrarla,

 – “Hayır efendim beyanname verilmedi,” dedik ve olayı anlattık. Muhasebeci beyannameyi hazırladığı sırada bir telefon almıştı. Telefonda annesinin ağırlaştığı ve hastaneye kaldırıldığı bildiriliyordu. Ve annesi ölmüştü. Bu haberi alan ve hastanede annesinin vefatını öğrenen muhasebeci bir hafta işe gelememiş ve hazırlamakta olduğu beyanname kalamazonun arasında kalmıştı.

Sonuçta beyanname verilememişti.

Ama, Defterdar da, Şef de, bu yıllar yılı vuku bulmamış olaya ihtimal bile vermiyorlardı.

Devlete karşı vecibeler öylesine dikkatle yerine getiriliyordu ki, aksine bir duruma devlet bile ihtimal vermiyordu.

Müfettişliğimin ilk günündeki talimatı hatırlayınız, “Bizim devlete karşı zor durumda kalmamıza neden olacak hiç bir işi yaptırmayın.”  

İşte size, bir Müfettişlik talimatı.   Oysa ne patronlar ne talimatlar veriyorlardı… 

Sakıp Bey ekrana çıkıp da; “Argadaş, verr-gii-den döö-nee-niiin gaşığı gırılsın!” dediği gün olay bitmiş ve halkın zihnine kazılmıştır. Ayrıca öyle veya böyle, devlete Karşı bir ekonomik ayıpları da gerçekten duyul­mamıştır. Bence halkın büyük sevgi ve sempatisinin kökeninde grubun bu hasletleri yatmaktadır.

Bir Devlet Bankası özelleştirilecekti, satın almaya niyetlenen grup önce bana sinyal verdi. Etkili birisi HAZIRLIK YAPMAMI Söyledi. Ben de KIRK KİŞİLİK bir kadro oluşturdum. Hemen müdahale edecek ve Bankayı mesela (3 Yılda) Türkiye’nin İLK DÖRT BANKASI Arasına sokacaktık. 

Ölçtüler, biçtiler, bir başkası ile anlaştılar.. 

Bana ilk haberi veren ve daveti yapan sevgili Ağabeyimize teşekkür ettim ve iddialı bir şekilde; BAK AĞABEY DEDİM, BİR YILA BU BANKAYI BATIRIRLAR. 

Aradan BİR YIL geçti. Bankanın geçici bilançosu ilan edildi. Her şey mükemmel görünüyordu. Bana daveti yapan Ağabeyimiz aradı;

GÖRDÜN MÜ DEDİ BİR YIL GEÇTİ VE SONUÇLAR ÇOK İYİ.. 

  • – Gördüm Ağabey dedim. İnşallah ben yanılmış olurum.

Aradan dört ay daha geçti.. Bir SABAH ANİDEN BOMBA Patladı..  Banka batmıştı. Sadece BANKA değil, sahipleri de batmıştı. Devlet EL koydu.. 

Hemen sevgili AĞABEYİMİZİ Aradım. Halen de Bir Vakıf Üniversitesinin başındadır. KIRK senelik hukukumuz olan çok değer verdiğim bir AĞABEYİMDİR.

  • – Ağabey sana YEMEĞE geliyorum dedim..
  • – Gel gel dedi. BAK HAKLI ÇIKTIN Ama gecikme ile.
  • – Tamam Ağabey dedim.. Ben DÖRT AY Yanıldım. Bir şey de daha yanıldım. BEN SADECE “BANKA BATAR” Demiştim, oysa SAHİPLERİNİ DE BATIRDILAR.
  • – Haklısın dedi Sahiplerini de batırdılar.

Gittim, uzun, uzun sohbet ettik ve o ilk günlerde şimdiki yöneticileri bana tercih eden eski dosta da bir mesaj gönderdim..  Ağabey; Lütfen BEYEFENDİYE SELAM SÖYLEYİN dedim. Başına gelen her şey İKİNCİ SINIF YÖNETİCİLER YÜZÜNDEN gelmiştir.  BİRİNCİ SINIF – DÜRÜST- YÖNETİCİLERLE ÇALIŞMAYI BİR TÜRLÜ ÖĞRENEMEDİ.

Evet,  şimdi, kıvranıp bağıranlar da bir türlü BİRİNCİ SINIF ADAMLARLA çalışmayı öğrenemediler.

Herkese, selam sevgi ve saygılar sunuyorum..