Bütün Hocalar Böyle Olsa…

109

Bazen çorak bir arazide, hiç ummadığınız bir anda, göz alıcı bir çiçek görüverirseniz ve içiniz tatlı bir sevinçle dolar ya.

Ben de “saçının bir teli göründü diye Müslüman kadınları Cehenneme gönderen, Kur’an kursuna bir tuğla koyanı da Cennette köşkle müjdeleyen” din adamlarının arasında İslam’ın özünü / ruhunu anlatan bir hoca/bilim adamı gördüğümde böyle oluyorum. (Belki ismimin “dinin ruhu” anlamına gelmesinin de bir tesiri vardır.)

“Allah’ın bize gönderdiği din ile bizim yaşadığımız din arasında yüzde bir bile bağlantı yok! / Allah Resulünün bize anlattığı, yaşadığı ve bize teklif ettiği din ile bizim yaşadığımız din arasında yüzde bir bile bağlantı yok!”

Bu acı hakikati söyleyebilen Hoca’nın Diyanet mensupları tarafından “dinden sapmışlardan” sayılacağından endişe edebilirsiniz. Fakat bu sözlerin sahibi de Diyanet camiasından. Osman Egin DİB’na bağlı bir eğitim merkezinin (HAGEM) müdürü. Bu ve aşağıda not aldığım sözleri ifade ettiği yer ise Habertürk’te Veyis Ateş’in sunduğu “Büyük Sorular” programı.

Osman Egin’i ilk defa dinledim. İslami bilimlere vakıf olduğu hemen anlaşılan ve meselelerin özünü akıcı, zarif ve naif bir üslupla anlatabilen bir hoca.

Canlı yayında tamamını izleyemediğim için, youtube’dan tamamını yeniden izledim. Ve “keşke bütün hocalar böyle olsa” dedim.

Osman Egin özeleştiriden hiç sakınmayan biri. Diyanetin müftü ve hocalarını da dahil ederek, özellikle “dini anlatarak maişetini temin edenlerin” ve “dindarların” sorumluluğunu vurguladı.

“Din adamlarının ve dindarların dini temsil etme noktasında ciddi problemleri var.”

“Oysaki Hazreti Peygamber dini tebliğ ederken eyleminin sesi söyleminden çok çıktı. Bizim söylemlerimiz var, boğazımızdan aşağı geçmeyen.”

“Diyanet mensupları kendileri model insan olabilmeli.”

“Biz İslam’ı yaşamadığımız gibi, söylemlerimize bile yansıtamıyoruz” dedi.

*************************************

Peygamberin Fakir Sevgisi, Cumhurbaşkanının Zengin Sevgisi

Programı izlerken birçok yeni bilgi de öğrendim. Şu ana kadar pek duymadığımız bir hadisteki Allah Resulünün duası benim için çarpıcı idi: “Gönlümdeki fakir sevgisini artır.”

Aklıma 80’li yıllarda, dönemin başbakanı ve sonra Cumhurbaşkanı olan Turgut Özal’ın söylediği “ben zenginleri severim” sözü geldi.

Bir de “Bütün Müslümanlar zengin olmalı, ben de bir Müslüman’ım, o halde ben de zengin olmalıyım” inancıyla “kul hakkı” yemeye doyamayanlar geldi.

*************************************

Komşunun İnancına Saygı

Osman Egin Almanya’da görev yaptığı sırada yaşadığı mahallede Müslümanların yarısı Sünni, yarısı alevi imiş. Kasaptan alışveriş yaparken, kasabın sorusu üzerine “İmam” olduğunu söylemiş. Kasap elindeki bıçağı bırakıp “ama ben Aleviyim” demiş. Hoca’nın cevabı çok hoş: “Kardeşim ne olursan ol, yeter ki iyi bir et ver” demiş. Alevi dedesi olan bu kasapla yıllardan beri dostluğunu devam ettiriyormuş.

Alevi esnafa bu insani davranış esasen program içinde anlatılan bir hadisteki peygamber tavrı ile ne kadar uyumlu:

Hazreti Peygamberin “en yakın komşularınızdan başlayarak sadaka verin” sözleri üzerine bir sahabi “ben çok fakirim, ancak bir tabak yemek paylaşabilirim. En yakın komşularımdan biri Yahudi diğeri Müslüman, hangisine vereyim” diye sorunca Şanlı Peygamberimizin cevabı “hangisinin kapısı sana yakınsa ona verirsin” olmuş. Sadakada din ayrımı yapılmasını istememiş.

Oysaki günümüzde sadaka verdiği kişinin namaz, oruç gibi ibadetlerini araştıran Müslümanların tavrı bu anlayışa uymuyor. Alevi komşusunun verdiği yemeği yemeyen Müslüman’ın davranışı da öyle.

Osman Egin Hoca “Allah’ın bize gönderdiği din ile bizim yaşadığımız din arasında yüzde bir bile bağlantı yok!” tespitini boşa yapmamış.

*************************************

Sayı Değil Nitelik Önemli

Bazen yaptığımız sosyal faaliyetler, yazdığım köşe yazılarımdan kaç kişi etkileniyor ki” diye ümitsiz bir merak içine girerim.  “Toplumu etkileyebilecek çapta bir faydası yoksa (herhangi bir maddi kazancı olamayan) bunca emek, bunca gayreti sarf etmeme değer mi?” diye düşünürüm.

Bu kaygımı kovmak için “bir kişi bile olumlu etkilenir, benden öğrendiği bilgiden maddi veya manevi olarak yararlanırsa benim için yeterli olmalı” diye kendimi teselli etmeye çalışırım.

Bu konuda Azerbaycanlı sanatçı dostum İftihar Piriyev’in sözü bana yardımcı olur.

Bundan birkaç sene önce Azerbaycan Devlet Tiyatrosunu Kocaeli’ye davet ettik. Tiyatronun Müdürü ve sanatçısı İftihar Bey’in yönettiği güzel tiyatro eserini izlemeye gelen seyirciler Sabancı Kültür Merkezi salonunu yeterince doldurmadı. Bütün salonu dolduramadığımız için üzüntümü ifade ettiğim İftihar Bey bana unutamadığım o sözü söyledi:

“Hiç üzülmeyiniz. Biz bütün salon doluyken de bazen salondaki bir kişi için oynarız. O bir kişi salonda varsa maksat hasıl olmuştur” dedi.

Bu bakış açısının ne kadar İslami olduğunu Osman Egin Hoca’nın TV programında örneklerle yaptığı değerlendirmeden öğrendim:

“5-6 sene peygamberlik görevinden sonra Hazreti Peygamberin etrafında sadece 15-20 inanan kişi olabilmişti. Bu duruma bakıp ‘acaba görevimi iyi yapmadım mı?’ endişesine kapılan Şanlı Peygamberimiz Yunus Suresinde yer alan bir ayetle uyarılmış.”

“İnsanları mümin olsunlar diye onları zorlayacak mısın?” Bu ayetle Allah “sen benim verdiğim görevi yapmaya yoğunlaş” diye uyarmış oluyor.

Günümüzde “biz dindarların sayısını artırmaya çalışıyoruz. Allah ise niteliğini artırmayı önemsiyor.”

Esasen nitelik artırılırsa sayı arkadan çoğalır.

Bir başka örnek de Nuh Aleyhisselam. “Hazreti Nuh 950 sene peygamberlik yaptı. Küçük bir gemiyi dolduracak kadar inananı olmadı. Hatta eşi ve oğlu bile O’na inanıp gemiye binenlerden olmadılar.”

O halde, kuru kalabalıkların olduğu yerde olmak yerine, nitelikli insanlarla yol arkadaşlığına talip olacağız. “Biz seferle sorumluyuz, zaferle değil” deyip yola devam edeceğiz.   

Önceki İçerik‘Kavram Kargaşasına Son!’ Entelektüel İlim Adamı Prof. Dr. Ahmed Güner Sayar ile Boşaltılan Kavramların İçini Doldurmaya Çalışıyoruz. (İkinci Bölüm)
Sonraki İçerikSafahat
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.