Yeni seçilen Belediye Başkanları bir de baktılar ki, Belediyenin harcayacak parası kalmamış. Dahası ödenmesi çok güç yüksek meblağlarda borç içindeler. Çoğu belediye çalışanların maaşlarını ödemek için kredi aramaya başladı.
Devletin Hazinesi de farklı değil.
Son 17 yılda toplam 1 trilyon $ dış ticaret açığı ve 625 milyar $ cari açık verdik. Bu açığı da dışarıdan borçlanarak finanse ettik. Borcu borçla ödemenin sonuna geldik. Ancak girdiğimiz tünelin çıkışı görülmüyor.
Osmanlı Padişahı 3. Selim tahta geçtiğinde hazineyi tamtakır bulmuştu. Hatt-ı Hümayununda bürokratlara “devletin gelirinin masrafından az oluşu, buna karşılık etrafı saran safahat hepimizin malumudur. Eğer bana kuru ekmeğe razı ol derseniz ben razıyım. Devlet elden gidiyor. Allah aşkına açıkça alınacak tedbirleri söyleyin” demişti.
Padişahın kuru ekmeğe razı olduğu şartlardan çok daha kötü durumdayız. Hala devlet israf ve şatafattan vazgeçmiyor.
50 milyon dolar için Tank Palet Fabrikasını satıyoruz. Ama 500 milyon dolara uçan saray alıyoruz.
2018 ve 2019’un ilk 4 ay mukayesesinde, “vergi gelirleri sadece % 5-6 civarında artarken, bütçe giderleri artışı %40’ların üstünde. Yılsonu için hedeflenen bütçe açığına, maalesef ilk 4 ayda yaklaşıldı bile…”
Alınması gereken tedbirleri almak yerine, yeniden seçim derdinde olanların bu derde çare bulması mümkün olabilir mi?
“Bindik bir alamete” de gerisini söylemeye dilim varmıyor.
*********************************
Dalkavukluk Sanatının Mirasçıları
Sultan Deli İbrahim kendi yanlışlarını uyarıp, doğru söylediği için Vezir-i Azam Kara Mustafa Paşa’yı boğdurup (1639) yerine Sultanzade Mehmet Paşa’yı tayin etti.
Mehmet Paşa mevkiini korumak için Padişahın bütün isteklerini yerine getirdiği gibi riyayı, dalkavukluğu adeta bir idare sanatı haline getirdi.
Padişah Paşa’ya, “Lalam Mustafa Paşa dahi bana itiraz ederdi ve ‘bu iş makul değildir’ derdi. Senden onun gibi bir söz işitmedim. Sebebi nedir?” diye sorar.
Vezir-i Azamın cevabı riya ve dalkavukluk edebiyatının bir şaheseridir:
“Şevketlü Padişahım, siz yeryüzünün halifesi ve Allah’ın yeryüzündeki gölgesisiniz. Aklınıza gelenler ilham-ı rabbanidir. Sizden hata sadır olmaz ki itiraza mecal ola. Görünüşte makul değil gibi görünen bazı gizli hikmetler vardır ki, bize malum değildir. Onun için inkâr ve redde cüret edemem.” (İhsan Kızıltoprak- Devlerin Mirası kitabından)
Osmanlı döneminden bize miras kalan çok iyi şeyler olduğu gibi, o dönemde yaşayan ceddimizden tevarüs ettiğimiz hastalıklar da olduğu açık.
Riya ve dalkavuklukta adeta bir zirve olan Mehmet Paşa gibilerden günümüze bu “sanatın” oldukça iyi korunarak(!) aktarıldığı kanaatindeyim.
“Allah’ın bütün sıfatlarını taşıyan” diye bir tanımlama ancak Mehmet Paşagillere yakışır.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına “Halife-i ruyi zemin” yani “bütün yeryüzünün halifesi – hâkimi” olarak tanımlayıp biat ettiğini söylemek de bu mirasçıların işidir.
“Erdoğan’a dokunmak bile ibadettir” ve “Erdoğan ikinci peygamberdir” gibi tanımlamalar da Mehmet Paşa’nın dalkavukluk seviyesinde olmakla beraber daha kabacasıdır.
“Asrın liderimizin” en temel konularda tamamen tersine dönen politikalarını hem önceki halini ve hem de tam tersine dönmüş halini aynı şevk ve heyecanla takdir edip, desteklemek ancak Mehmet Paşa gibi düşünenlerin başarabileceği bir iştir.
31 Martta yapılan yerel seçimlerden İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimini iptal eden YSK kararı hukuki olmadığı gibi tamamen siyasi etkiyle verilmiş haksız ve hukuksuz bir karardır. Bunu en iyi AKP adına ekranlara çıkan hukukçu yetkililer bilir.
Buna rağmen kendisine görev verenin talimatında “bazı gizli hikmetler olduğu” varsayımı ile “inkâr ve redde cüret etmektense, tam olarak biat edenlerin” de riya ve dalkavukluk üstadı Mehmet Paşa’nın manevi mirasçılarından olduklarını söyleyebiliriz.
*********************************
Tabelalara T.C. İbaresi Yazmak Riyakârlık İmiş!
CHP ve MHP’li belediyelerin kazandığı belediyelerde ilk değişim tabelalara T.C. ibaresinin yeniden yazılması oldu.
Özellikle Ankara ve İstanbul gibi şehirlerde belediye binalarına T.C. ibaresinin asılmasına dair konuşan Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan “T.C. ibarelerinin yeniden asılması riyakârlıktır” dedi.
“CHP, 31 Mart sonrası belediye tabelalarına T.C. ibaresi ekleyerek sözüm ona vatanseverlik dersi veriyor, şov yapıyor” diye suçladı.
“Riyakârlık” kelimesinin TDK sözlüğünde karşılığı “ikiyüzlülük” olarak verilmiş. Sait Faik Abasıyanık’tan bir örnek cümle ile de açıklanmış: “Riyakârlık, aşağılığın son haddidir.””
CHP’ye belki ama Erdoğan’ın ortağı MHP’ye “aşağılık” demek istediğini sanmıyorum.
O halde, “T.C. ibarelerinin yeniden asılması riyakârlıktır” tanımlaması doğru olabilir mi?
Kendisine ilahi sıfatlar ekleyenlerin riyakârlığına ses çıkarmayan Erdoğan’ın CHP’ye karşı ileri sürdüğü riyakârlık tepkisi makul olabilir mi?
Eskiden kamu kurumlarında T.C. ibaresi varken, açılım sürecinde Türk sözünden hoşlanmayanlar elele verip T.C. ibaresini tabelalardan kaldırdılar.
Bu kurumların bir Cumhuriyet Kurumu olduğunu vurgulayan ibarenin kaldırılması da riyakârlık yani ikiyüzlülük değildi. Türk’ten hoşlanmayanların riyakârlık göstermeyip içlerindeki gerçek duyguyu açığa çıkarmasıydı.
Ama bu millet Türk Milleti ve bu devlet Türkiye Cumhuriyeti idi. Çoğunluk devletinin sembolü olan ibareye sahip çıkıyordu. Hem Millet İttifakı bileşenleri (CHP ve İYİ Parti) ve hem de Cumhur İttifakından MHP bu sembole sahip çıktı. Bu ibareden sadece AKP ve HDP rahatsız.
Türk olmaktan mutlu olanların ve Türk Devletinin sembollerinden rahatsızlık duymayanların tabelalara tekrar T.C. yazdırması da riyakârlık olamaz. Onların da gerçek duygularının yansımasıdır.
Bu tartışmalarla sonunda sadece herkesin kendi gerçek yüzü ortaya çıkıyor. O kadar.