Bunlar Mutlaka Bilinmeli

103

 

Ülkenin içinde bulunduğu durumu uzun zamandan beri yazıyor, çiziyor ve insanımıza aklımızın erdiğince bildiklerimizi söylemeye çalışıyoruz.

Yaşananların altında yatan mesele şudur:

Mustafa Kemal ATATÜRK’ü ve yiğit silah arkadaşlarını silmek ve Millî Mücadeleyi yok saymak.

Ne adına?

İslâmiyet görüntüsü, kisvesi, maskesi, aldatmacası altında Türk Milletini Anadolu’da zayıflatıp, Türk Dünyası’nın birlikteliğini engellemek ve Çanakkale ile Millî Mücadele’nin intikamını almak adına.

Çünkü, özellikle 1700’lerin ikinci yarısından itibaren yavaş yavaş tükettiklerini zannettikleri ve Avrupa’dan attıktan sonra Anadolu’dan da atacaklarına inandıkları Türk Milleti, sağlam, vatansever aydınları sayesinde Avrupa ve Haçlı dünyasını hem Çanakkale’de, hem de Milli Mücadele’de yenmiş ve Hıristiyan dünyasının 200-250 yıllık hayallerini yıkmıştır. Onun için Mustafa Kemal ve arkadaşlarından intikam almak gerektir.

Bunu yapabilmek için de içeride işbirlikçileri olmalıdır.

Bu durum çok açık ve çok nettir.

Bakın, geçenlerde İstanbul’dan gelirken Havaalanına gitmek için bindiğim bir taksinin şoförünün anlattığına:

Arabaya binen bir kişi, arabanın içerisinde gördüğü Mustafa Kemal imzalı çıkartmanın arabada ne işi olduğunu soruyor ve taksiciden aldığı cevap üzerine bu çıkartmayı çıkartmasını sert bir ifade ile emrediyor(!). Taksici reddedince, arabayı durdurup kin ve nefretle ilgisiz bir yerde taksiden iniyor.

Bir de şunu dinleyin.

Vardar Ovası türküsünde rakı lafı geçtiği için, Bülent ARINÇ bu türküyü söyletmiyor. Ama, birkaç sene önce, bu türkü ile ilgili övücü ifadeleri bilgisayarına yazdığından haberi yokmuş, bunu unutmuş gibi. Hayır, zamanı geldi ve ortam müsait hale geldi.

Şimdi, bu nefret edilen, kin duyulan ve yok edilmek istenen, unutturulmaya çalışılan Millî Mücadeleyi yapanlar ise hangi ortamda mücadele ediyorlar ve neyi kurtarmışlar bir de ona bakalım.

Adanalı hemşerimiz İsmail ARLI’nın sahibi olduğu Togan yayıncılıktan çıkan Aydın KELEŞOĞLU’nun yazdığı kitaptan alıntılarda şunlar yazılı:

“Yunan işgalinde Manisa ve çevresinde 5000 kişi katledildi. Manisa ve çevre köyleri ateşe verildi. Yerli ve yabancı basın mensuplarının araştırmasına göre Manisa merkezde 3.500 kişi yakılmış, 855 kişi öldürülmüştü. Manisa’da o gün 10.700 ev, 13 cami, 272 dükkân, 19 han, 3 fabrika ve 17.490 köy evi yandı.”

“Yüzlerce kişinin yandığı, kesildiği, tecavüz edilerek öldürüldüğü Manisa işgali bir toplu katliam niteliğine dönüştü.”

“Yunanlıları adeta Manisa’ya davet eden ve Hüsnüyadis diye anılan Rum hayranı Vali Hüseyin Hüsnü, savaştan sonra Yunanistan’a kaçtı. Hıristiyan oldu. Menemen’de Kubilay’ın başını keserek şehit eden Derviş Mehmet’in en yakın akrabasıydı.”

“Albay Bekir Sami bir camide kürsüye çıkarak halka silaha sarılma çağrısında bulundu. Ama camideki bir yaşlı:”Efendim bizler….. Hükümet bir şey yaparsa ne alâ. Yapmazsa biz sizin dediklerinizi yapamayız. Yarın Yunanlılar buraya geldikleri zaman bizim alnımıza ne yazıldı ise biz buna razıyız.” deyince Albay Bekir Sami küplere bindi ve kürsüde:

“Müslümanlar! Eğer bu camide çan görmek istemiyorsanız, eğer ailelerinizi Yunan Askerlerinin kucağında görmek istemiyorsanız, haydi silah başına!”  dedi. Ve son sözünü şu tarihi cümlelerle bitirdi:

Bugün ne bir hükümet, ne de bir devlet kamıştır. Devlet de, hükümet de sizsiniz!”

“Albay Bekir Sami son derece haklıydı. Çünkü, İçişleri Bakanı Ali Kemal, Yunanlılar ilk günde İzmir’de 2.000 Türk’ü öldürmesine rağmen, 22 Mayıs günü şu açıklamayı yapmıştı:

İzmir’de sükûnet var. İşgal geçicidir.”

“Aslında köylülerin bir kabahati yoktu. Yüzyıllardır cahil bırakılarak savaşlarla bezgin edilmişti. Ayrıca gazeteler de onları yanlış yönlendiriyordu.”

Şimdi gelelim, bizim söyleyeceklerimize.

Yukarıda uzun bir alıntı yaptığım yazılar size ne anlatıyor, bilemiyorum.

Ama, bana ve benim gibi düşünenlere, Millî Mücadeleyi yapan, kanı, canı, malı pahasına ve olağanüstü zorluklara katlanarak dünya egemen güçlerine meydan okuyan ve onları yenen insanlara, komutanlara, askerlere, sivil vatandaşlara ve bunların yapılmasını sağlayan Mustafa Kemal ve Kâzım Karabekir başta olmak üzere tüm liderlere Müslüman ve Türk olarak saygılarımı, minnetlerimi iletiyor, ahde vefa adına, vicdan adına, Allah adına, millet adına kendilerinden dualarımı eksik etmiyorum.

Bu arada, unutmadan söyleyeyim ki, Hüsnüyadis ve Derviş Mehmet’in ülkemizde en yüksek makamlara(!) ulaşmış ve hâlâ bu makamları işgal eden kimle ilişkisi var, bunu daha sonra hep beraber inceleyeceğiz. İsim sürpriz olsun ki, şaşkınlık ve yukarıdan beri söylediklerimizin belgesi olsun.