Bu Yazıyı Yazmak Zorundayım

145

Konuşmalarımda kelimeleri seçerken mayınlı arazide yürür gibi hassasiyet gösteririm. Yazdığım yazılarda da aynı duyarlılıkla kılı kırk yararım. Bilge biri demiş ya: “Beni kimse anlamadı, bir kişi anladı; o da yanlış anladı.” misali, anlaşılmamaktan değil de yanlış anlaşılmaktan hep korkmuşumdur. Böyle bir olay yaşadım.

İşin diğer yönü, ağacı kesen keserin sapı da olmak istemem. Bu fabl, bir ihanet örneği gibi gelir bana. Bilirsiniz, ağaç, kendisine zarar veren kesere dönerek “Ben sana ne yapacağımı biliyorum ama çaresizim, sapın bizden.” demiş. Kırk yıllık eğitimci olarak kendi meslektaşlarına karşı, keser sapı olmak istemem.

Bir önceki “Deli, Deli, Deli …” başlıklı yazıma biri tanıdığım, diğeri tanımadığım iki öğretmenimizden tepki geldi. Biri yazının tek taraflı ele alındığını söylerken diğeri görüşlerime katılmadığını ifade etti. Yazıda anlatılanlar, bu tepkiyi tam hak etmese de bu görüşlere saygı duymam gerekiyor. Demek ki böyle de anlaşılabiliyormuş.

Yazımda bir öğretmenin, özürlü öğrenciye karşı ilgisizliği, örnek olarak kullanılmıştı. Örnek, yazının tamamıyla ilgili değildi, sadece bir örnekti. Bu örnek, şüphesiz, bu mesleği ibadet aşkıyla yapan öğretmenlerimize teşmil edilemez. Öğretmenlerimiz her zaman başımızın tacıdır, onurumuzdur. Eğitim öğretim faaliyetinin önce nesnesi olmuş, sonra öznesi olarak hayatını devam ettirmiş, bundan her zaman övünç duymuş kişi sıfatıyla bunu söylemek, bana ayrıca heyecan ve güç veriyor.

Öğretmen Mustafa Bey’e, madalyonun tersini de yazma sözü verdim. Burada öğretmenlerimizin fedakârlığı, vatanseverliği, anaçlığı, babacanlığı, kadirşinaslığı, idealizmi, vefakârlığı, çilekeşliği, sabrı, beklentisizliği… yer alır. Öğretmenlik, bir aşk mesleğidir. Aşkı, onuru, adanmışlığı bilmeyen yapamaz öğretmenliği.

On dokuz yaşımda başladığım öğretmenliğimde pek çok anım var. İnsan, anılar bahçesinde büyür, diktiklerini büyütür. Birlikte ağladıklarımızla daha sonra birlikte güldük. Sevdik, sevildik. Zihinlerde yer edindik, okyanuslarda hayatın dalgalarına karşı birlikte kulaç attıklarımızla daha sonra aynı limanda buluştuk. “İyi ki bu mesleği seçmişim.” cümlesinin sihirli gücüyle kanatlanarak yürüdüğümü hatırlarım, pek çok meslektaşım gibi.

Kendinden bahseden kişi ezikliği yaşamak ya da yaptıkları ancak kahraman insanların başarabileceği işlermiş megalomanlığı yapmak istemiyorum. “Çalıkuşu” seçilen öğretmenlerin hikâyelerinde bakın neler var:

Adıyaman Özel İdare İlkokulunda sınıf öğretmeni olarak görev yapan Mehmet Uğur Ayhan, doğuştan bedensel engelli ve boyundan aşağı bedeninin hiçbir uzvunu hareket ettiremeyen Filiz Arık’a, evinde okuma-yazma öğretmek amacıyla görevlendirilmesine rağmen, ders sırasında yaptırdığı egzersizlerle minik kızın hayata tutunmasını sağlar.Tahta ve bezden yaptığı aletlerle, eğitim verdiği kız öğrencisine aktiviteler yaptıran fedakâr öğretmen, önce ellerini kullandırarak yazı yazdırır, sonra da tek başına oturup onu yürütür.

Siirt Merkez Yavuz Sultan Selim Anadolu Lisesinde rehber öğretmen olarak görev yapan,şehit çocuğu ve terör mağduru Bahattin Körpe de kutsal görevinin bilinciyle, kız çocukların okullaşması için aktif biçimde çalışır, öğrencilerini madde bağımlılığı konusunda bilinçlendirir.

Şırnak Orgeneral Edip Başer İlkokulunda özel eğitim zihinsel engelliler öğretmeni olarak görev yapan Hülya Sarı, downsendromlu öğrencisine konuşmayı, kendini ifade etmeyi, arkadaşlarıyla teneffüste oynamayı, hayata güzel bakmayı ve sorumluluk sahibi olmayı öğretir.

Muğla Çamlıbel Çatak İlkokulunda sınıf öğretmeni olarak görev yapan İbrahim Özkul ise hem öğrencileri hem de velilerin katılımı için çeşitli yarışmalar düzenleyerek halkın da eğitim faaliyetleri içerisinde yer almasını sağlar.Öğretmenliğin sadece öğrenciler için değil, toplum için önemli olduğunun bilinciyle hareket eden Özkul, okul yakınındaki kahvehanede halkın kullanacağı kitaplık oluşturur ve kahvehanede oturan kişilere kitap okuma alışkanlığı kazandırmaya gayret gösterir. Mahalli imkânlarla kalorifer, anasınıfına tuvalet ve lavabo, depolar, çiçeklikler ve oturma alanları, kamelya, hayvanat bahçesi, boyama çalışmaları, teknolojik donanım yapılmasında görev alan Özkul öğretmen, oluşturduğu sera ve bahçede çiçek yetiştirerek öğrencilerine üretme ve paylaşma zevkini tattırır.

Bunlar, sadece birkaç örnek. Bu fedakârlıkların hiçbir maddi karşılığı olamaz. Onların beklentileri değer görmektir, insanca bir yaşam standardına ulaşmaktır. Ancak kendisine değer verilenler, değer üretebilirler.

Değerlerin kılavuz olduğu yarınları kuracak öğretmenlerimize, kendileri başta olmak üzere, hepimiz değer vermeliyiz