Benim Türkiye‘ye ve dünyaya kafayı yormaya başladığım yıllarda bir takıntımız vardı.
Ne zaman ülkem bir musibetle karşılaşsa, sebebi belliydi.
Siyonistler!
Bu sadece benim kuşağımın, benim dünya görüşümün yarattığı bir ‘fail’ değildi.
Benden öncekilerde de aynıydı, bugün geniş bir kesimde de bu fail değişmedi.
Bu kadar gücü nereden buluyorlardı bu Yahudiler?
Kaç kişiydiler?
Ne ile uğraşıyorlar da ülkemin, dünyanın düzenine nizam verebiliyorlar?
Günlerce, aylarca hatta yıllarca araştırabilirsiniz.
Bu sorunun bir tek cevabı var.
– Eğitim.
Ama illa kaliteli eğitim.
Tabii ki ardından bilim.
Dünya nüfusu nerede ise yedi milyara yaklaşırken, dünyada yalnızca 14 milyon Yahudi var,
Bunun 11 milyonu Amerika ve İsrail’de, diğerleri başta Rusya olmak üzere Avrupa ve diğer ülkelerde.
Dünya üzerinde 1.5 milyar Müslüman yaşadığını düşünürseniz. Neredeyse her 100 Müslüman’a karşılık, sadece 1 tane Yahudi var.
Ama dünyaya bilim yoluyla yön verenlere baktığınızda, Yahudiler, hem Müslümanlardan, hem de dünya üzerindeki nüfusları 2.2 milyarı bulan Hıristiyanlardan açık ara öndeler.
Tüm zamanların en etkin bilim adamı ve Time dergisi tarafından ‘Yüzyıl’ın Adamı’ seçilen Albert Einstein bir Yahudi’ydi.
Psikanalizin babası Sigmund Freud bir Yahudi’ydi.
Karl Marx, Paul Samuelson ve Milton Friedman da öyle.
Bir de buluşları ile insanlığın yaşamını değiştirenler var aralarında.
Benjamin Rubin aşı iğnesini buldu.
Jonas Salk ilk çocuk felci aşısını geliştirdi.
Baruch Blumberg Hepatit B aşısını geliştirdi.
Bulaşıcı hastalıklarla ilgili çalışmalarıyla Nobel ödülü kazanan Elie Metchnikoff da, kas-sinir sistemi arası iletişim alanındaki çalışması ile Nobel ödülü alan Bernard Katz da, insan gözü hakkındaki çalışması ile Nobel ödülü kazanan Gerald Wald da bir Yahudiydi..
Böbrek diyaliz makinesini geliştiren Willem Kolff da bir Yahudi.
Tüm dünya bu buluşlardan faydalanıyor, sağlığına kavuşuyor.
Saymaya kalksak, yerimiz yetmeyecek bu isimleri.
Son yüzyılda 14 milyon Yahudi, bilim dalında 100 ün üzerinde Nobel ödülü kazanırken, 1.5 milyar Müslüman arasında Nobel alan bilim adamı sayısı sadece 3.
Sadece bilim alanında değil tabii ki.
Ekonomide farklı mı sanıyorsunuz?
Ralph Lauren (Polo), Levi Strauss (Levi’s Jeans ), Howard Schultz (Starbuck’s), Sergei Brin (Google), Michael Dell (Dell Bilgisayar), Larry Ellison (Oracle), Donna Karan ( DKNY), Bill Rosenberg (Dunkin Dougnuts ) da Yahudi inancına sahip birer iş adamı .
Peki, Harrison Ford, George Burns, Tony Curtis, Charles Bronson, Sandra Bullock, Billy Crystal, Woody Allen, Paul Newman, Peter Sellers,Dustin Hoffman, Michael Douglas, Goldie Hawn, Cary Grant, William Shatner, Jerry Lewis ve Peter Falk’ın da Yahudi olduklarını biliyor muydunuz ?
Yönetmenler ve yapımcılar arasındaki Yahudiler: Steven Spielberg, Mel Brooks, Oliver Stone, Aaaron Spelling, Neil Simon, Andrew Vaina Michael Mann, Milos Forman, Ivan Reitman, Kohen Kardeşler, William Wyler.
Bir de William James Sidis var ki ; 250-300 lük I.Q derecesiyle dünyanın gördüğü en parlak insandır.
Bu kadar etkin bir nüfusa sahip olmanın tek bir nedeni var.
Sorgulayıcı, araştırıcı, yaratıcı eğitim sistemi.
İslam Konferansı Teşkilatı’ na mensup 57 üye ülkedeki üniversite sayısı 500 iken, sadece Amerika’da 5758 üniversite var.
Okuma yazma oranlarındaki fark ise utanılacak bir çerçevede.
Araştırma geliştirmeye İslam dünyasındaki ülkelerin ayırdıkları pay, gayri safi milli hasılanın % 0.2 si iken, bu dünyada % 5 e çıkıyor.
Bizler okuma konusunda, ısrarla okumamaya devam ederken, dünyada kişi başına düşen gazete ve kitap sayısı, bize oranla kıyas dahi kabul etmez bir noktada.
Sahip oldukları bu bilgi sayesinde ülkelerindeki ileri teknoloji ürünleri ihtiyaçları da o oranda artıyor doğal olarak.
Örneğin Pakistan‘ın ileri teknoloji ihracatının toplam ihracatın içindeki oranı % 1, Suudi Arabistan*ın % 0.3, Kuveyt, Fas ve Cezayir‘in aynı şekilde % 0.3 iken, bu oran, Singapur‘da % 58.
Geleceğin, bilgi temelli toplumlara ait olduğu gerçeği karşısında aczimizin her geçen gün daha da artacağını görmek için kâhin olmaya gerek yok sanırım.
İKÖ’ne mensup 57 ülkenin gayrı safi milli hasılalarının toplamı 2 trilyon doların altında iken, ABD’nin tek başına 12 trilyon dolar değerinde mal ve hizmet üretmesini, Çin’in 8 trilyon dolar, Japonya’nın 3.8 trilyon dolar ve Almanya’nın 2.4 trilyon dolarlık üretim yapmasını eğitime ve bilime verdikleri önemin dışında başka ne ile izah edebiliriz?
Bütün bunlardan sonra Türk ve Müslüman nüfusun bir taraftan artmasını teşvik ederken, diğer tarafta nüfusun iyi eğitilmesi yönünde çabalardan yoksun kalmak, bizi daha ileri değil, çok daha geriye götürür.
Ve biz hala kahve köşelerinde de, siyaset erbabının kendi aralarında da ” Bu Yahudiler var ya! “ diye diye, 21. asrı da ıskalarız.