“Bu Ülkenin İnsanları Kardeş”

99

 

Diyarbakır’ın Hani ilçesinden, serbest meslekle uğraşan Kürt asıllı Abdülkadir Fırat adlı bir vatandaşımızın 1995 Nisan’ında -artık merhum olan-  Ahmet Kabaklı’ya yazdığı mektubu; yazarın da ifadesiyle, hem milyonlarca Kürt vatandaşımızın ciddî bir ihtarını taşıyor; hem de Türkiye’deki refah ve hürriyet nimeti bolluğunu  -bugün de olduğu gibi-  dile getiriyor:

“Ülkemizin bölünmesine yönelik terörist faaliyetlerde…herkes bir şeyler söyledi ve hâlen de söylemekte. Ancak bu konularda asıl konuşması gereken insanlar adına, son sözü ben söylemek istiyorum.

“…1984 yılından bugüne kadar başıma açtığınız belâ yetmemiş gibi, şimdi bir de kendinizin dahi inanmadığı, terörist faaliyetlerinize kılıf bulmak amacıyla ortaya attığınız  ‘Ulusal Meclis, Sürgün Parlamentosu, Sürgünde Hükümet’ gibi ütopik oluşumlarla lütfen kargaşa çıkarmayın. Kanlı terörizminize, bir de kavram terörizmini eklemeyin.

“Ben, Kürdistan Sürgün Parlâmentosu falan istemiyorum. Bu türden bölücü faaliyetlerden vazgeçin artık. Benim adıma hiçbir şahsın, grubun veya örgütün karar veremeyeceğini de kabul edin. Ben, sadece ve sadece Türk vatandaşı olarak kalmak, Türk, Çerkez, Laz, Ermeni, Rum, Yahudi kardeşlerimle birlikte ve huzur içinde yaşamak istiyorum.

“Türkiye Cumhuriyeti hukuk sistemi çerçevesinde, Türk toplumunu oluşturan halk; hangi ırktan, etnik kökenden ya da dinden olursa olsun; Türk toplumunu oluşturan aslî unsurlardan birisi kabul edilmektedir.

“Etnik kökenleri ne olursa olsun, her Türk vatandaşı, Anayasa’nın tanıdığı haklardan yararlanmakta ve siyasî, ekonomik, kültürel ve sosyal hayatın her alanında özgürce hareket edebilmektedir.

“…Her Türk vatandaşı (Kürt, Türk, Laz vb. ayırmaksızın) seçme – seçilme hakkı çerçevesinde bütün görevlere talip olabilir ve o görevleri üstlenebilir. Nitekim, Türk Parlâmentosu’nda, ordusunda, devletin her kademesinde çeşitli etnik kökenden kişiler görev yapmaktadır.

“Bu nedenle, Kürt asıllı Türk yurttaşlarının, kültürel kimliklerini ifade etme özgürlüklerinin olmadığı iddiaları yalan ve asılsızdır.

“Evet, Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî dili Türkçe’dir. Ancak, Kürtçe konuşmak, yayın yapmak, şarkı bestelemek ve dinlemek, çocuklara Kürtçe isimler koymak yasaldır ve serbesttir.

“Öyleyse, beni ikinci sınıf vatandaş durumuna düşürecek kültürel hakların, zaten benim her türlü hakkımı koruyan ve beni birinci sınıf vatandaş kabul eden Anayasa’ya konulmasına ne gerek var?

“…Sizler benim ikinci sınıf vatandaş olmamı mı istiyorsunuz? (Böyle düşünenler, bir bakıma  ‘azınlık statüsü’  peşindedirler. Halbuki Türkiye müslüman bir ülkedir. Müslümanlar ise, menşeleri ne olursa olsun, İslâm olmaları hasebiyle asla azınlık statüsüne tâbi tutulamazlar. Kaldı ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti de müslüman olan halkına eşit şekilde yaklaşmakta olup, kökenlerini nazarı itibara almamaktadır. Çünkü azınlık deyince sadece  -gayri müslim oldukları için-  Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler akla gelmektedir. Üstelik Lozan antlaşması da ancak gayri müslimleri azınlık olarak görmektedir. Zira İslâmda halk iki kısımdır: Müslim, gayri müslim. Kaldı ki azınlık olmak; istenen bir şey değildir. Aksine kurtulunması arzu edilen bir durumdur.)

77

“Türkiye, bölgede barışın ve huzurun korunması için, demokrasinin yerleşip kökleşmesi için çaba sarfederken, sizler bugüne kadar bizler için ne yaptınız?

“Bölge barışını terörist faaliyetlerinizle tehdit ettiniz, kaos ortamı oluşturmaya çalıştınız ve binlerce masum insanı öldürerek, anaları gözü yaşlı bıraktınız. Bunca yıldır bana çektirdiğiniz acıya, gözyaşına ve sefalete artık yeter demek istiyorum.” (Bir Vatandaştan Ders, Ahmet Kabaklı, Türkiye, 12. 12. 1998)

Gerçi, yazdıkları bildiğimiz şeyler.Fakat bunu, sıradan biri; üstelik Kürt kökenli ve belli bir yöreden olan bir vatandaşımızın kaleme alması çok önemli ve takdire şayan bir husus. Bu konuda diğer bir örnekle yazımızı bitirelim:

Ali Bulaç, seçim gezisindedir. Sarp geçitlerin olduğu bir noktada dört asker ve üç polis onları durdurur. Arabaya yaklaşan polis, yazar Ali Bulaç’ı tanır. Onu görmekten büyük bir memnuniyet duyduğunu heyecanla belirtir.

Selâmlaşırlar. Polisler su ikram ederler. Çay yapmak isterler. Aslen Mardin’li olan Ali Bulaç’ı tanıyan polis Balıkesirli olup yüzü  -yazarımızın ifadesiyle-  pırıl pırıldır. Ali Bulaç ve beraberindekiler gösterilen olağanüstü ilgiden mahçup olurlar. Ayrıca adı geçen polis, Midyat’a kadar kendilerine eşlik edebileceğini söyler.

Ali Bulaç çok duygulanır. Bu anektodu anlattığı yazısında şu içten ve samimi hislerine yer vermekten kendini alamaz:

” ‘Bu lânet sorun’a isyan etmemek mümkün değil. Bu ülkenin insanları kardeş.” (Güneydoğu’da Seçim ve Siyaset, Ali Bulaç, Zaman, 15. 4. 1999)

 

 

Önceki İçerikHastalar Risalesi – 2
Sonraki İçerikYavuz Sultan Selim’e Cezayir Kadıları, Hatipleri, İmamları ve Tüccarlarının Mektubu
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.