Çok ilginç değil mi?
Yapılmamış bir işten, gerçekleşmemiş bir girişimden ve yalan üzerine kurulmuş bir davadan sonra insanlara yıllar, hatta müebbetler vereceksin, yetmeyecek, bazılarına iki müebbet vereceksin.
Bu cezayı alanlar arasında, aynı düşüncede olmadığım, dünya görüşümüzün asla uyuşmayacağı bir takım insanlar var, elbette. Ancak, bu önemli değil.
Konu; vicdan, vicdan.
Bir tarafta, bu milletin kanını dökmüş, bölücülük yapan, bu devleti yok sayan, bölünmek isteyen ve her gün en ağır sözleri, devlete, millete söyleyen, kendi sözüm ona şehitliğini terörist grubunun silahlı bekçiliğiyle yapan bir terörist grupla kucak kucağa yaşamak, bir tarafta da bu terörist grupla savaşan kişilere müebbetler vermek.
Bu, vicdan meselesi değildir de nedir?
Bu davada bir takım isimler var ki, inanın o isimler tamamen konuyu saptırmak için konulmuş isimlerdir.
Amaç, sadece, terörist grupla mücadele eden ve vatan, millet diye mücadele eden kişilere ceza vermektir.
Amaç, Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratmak ve hatta gücünü yok etmektir.
Amaç, emperyalizmin bölgemizde yapacaklarına engel olma ihtimaline karşılık bu kurumu, yani, Türk Ordusunu bu durumlara düşürmektir.
Şimdi, Hatay’da Kara Kuvvetleri Komutanının bir tehdidi ile terörist başını ne yapılacağını bilemeyen bir dünyadan, bugün geldiğimiz noktaya bir bakalım.
Dünyaya meydan okuma ve bu meydan okumanın herkes tarafından görülüp, derhal yerine getirildiği bir ortamdan, geldiğimiz, düştüğümüz, düşürüldüğümüz duruma bir bakın.
Bunun adı da ordunun vesayetinin ortadan kalkması.
Vesayetin kalkmasına, ordunun sivil hayata sürekli müdahale pozisyonunda olmasına evet mi diyelim diye soranlara sadece acı, acı gülmekten başka ne yapabiliriz?
Şimdi, hangi vesayetin altındayız?
Ordunun vesayetini yok edelim, amenna.
Ama, bu vesayetin karşılığı PYD’nin, Barzani’nin, Öcalan’ın vesayeti mi olmalıydı?
Her konuda konuşan ve her konuda propagandaya meraklı Başbakan, bu vesayetler konusunda neden bir tek kelime etmez?
Bu aşamadan sonra, Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları arasında, devleti, milleti kendisinden fazla düşünecek ortamı kim sağlayabilir?
Bu aşamadan sonra, devlet, millet için çarpışacak bir Türk Silahlı Kuvvet mensubu bulabilecek miyiz?
Bunun cevabını, Deniz Kuvvetlerinden son altı ayda istifa eden subay sayısından bile görebiliriz.
Bu aşamadan sonra, Askeri Lise ve Harp Okullarına girmek isteyecek kaç Türk genci bulabiliriz?
Şimdi gelelim, en can alıcı konuya:
Peki, bu sonuca gelmekte Türk Silahlı Kuvvetleri’nin rolü nedir?
Maalesef, NATO ile bu kadar iç içe geçmiş bir Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bugün içine düştüğü durumun çok anlaşılır olduğunu biz yeni görebiliyoruz. Bu konuda daha başka bir şey düşünmeye ve söylemeye gerek var mı?
Bütün sıkıntılara rağmen, Ramazan Bayramı’nızı Kutlar, bu Bayramın Türk ve İslâm Âlemine Hayırlar getirmesini dilerim.