“Bu da mı Penaltı Değil?”

98

Futbolu emperyalizmin uyuşturucu maddelerinden biri sayar ve 3 İstanbul takımını tutmamayı marifet sayanlardandım. Kiminin başlı başına bir din, kiminin dev bir sektör, kimininse toplumsal düzen anahtarı olarak gördüğü futbol topunu kaldırırsanız değişik bir ilişkiler sarmalı çıkar; kanaatim budur.

Futbol asla sadece futbol değildir” sözüne de katılanlardanım; ne var ki bu noktada da ters kutuplanma örnekleri var. Daha doğrusu fanatik futbol kültürünü sosyal ahlâka değil de toplumsal dayanışmayı sığ ve sabit futbol kültürüne aktararak “Esenlik Bildirisi” yayan, kitle kültürünün vites büyüterek gelişmesini sağlayan yapılar var.

İyiliği yayma ve kötülüğü engelleme” iddiasındaki dinî teşekküllerin çoklukla bu noktada havlu atarak gurup menfaatleri noktasında kendilerine konum belirlediklerini müşahede etmekteyiz. Yalnız ve yalnız meşin yuvarlak gibi boş beleş sporlarla uğraşması gereken bir tribün gurubunun tam da bu alanda birilerinin es geçtiği boşlukları doldurması “Bu ülkede her zaman hayat var” dedirtecek türden.

ÇARŞI Grubu’ndan söz ediyoruz; Lösemili Çocuklar için “Bir Tuğla da Siz Koyun“dan “Çarşı Irkçılığa Karşı – Hepimiz Eto’yuz“a, kimsesiz çocuklara oyuncak ve kırtasiye yardımından Kızılay‘a topluca kan bağışında bulunmaya, Gezi Parkı olaylarından Van’daki depremzedeler için yardım organizasyonlarına kadar haniyse her toplumsal hadiseye tepki verdiler.

Artan terör eylemleri karşısında 81 ilde bayrak açabilen; kendine uzak yada yakın Necmettin Erbakan gibi bir siyasetçinin ölümüne de, Neşet Ertaş gibi bir sanatçının ölümüne de yas tutabilen; Güneydoğu’daki çocuk gelinler için de, Karadeniz’de HES’lenecek dereler için de tavır koyabilen bir ÇARŞI’dan bahsediyoruz.

Hep şikâyet ettiğimiz hem de ezelî dedikleri rekabet nedeniyle bir araya gelmesi en zor gibi gözüken Beşiktaş-Fenerbahçe-Galatasaray ve hatta Trabzonspor taraftarlarını bile toplumsal olaylar konusunda ortak yürütebildiler. Gerçi yüksek yetkililerimiz onların birbirleriyle palalı-maytaplı çatışmasını barışık çalışmalarına tercih ederdi ya neyse..

Kitap aklın santraforudur” diyerek, “Kurban olam kalem tutan ellere” söyleyerek ve “Hayatta en çok KİTABI sevdim” diye vecizeleyerek 9 kusurlu hareketin kalan kısımlarını da tamamlamış oldular. Netekim efendim, Hükümet’e darbe suçlamasıyla da Türk Mahkemelerinin kapsama alanına girdiler.

O değil de Sivil Kuruluşlar ve Gönüllü Teşekküller liginde “Halkın Vicdanı” olmak sıralamasında şampiyonluk ÇARŞI’YA kalmamalıydı, kaldı. “Acı diyorum efendim, o da evrensel olmalı; bir çocuğun eline diken batsa insanoğlu yanmalı” ve “Gel ey büyük bakış, yüce suskunluk; gel artık beri” mısralarıyla hangi ümmetin kitabını imliyorlar?

Dikkati ve aklı duygu ile işleyerek insanî değerler ve insanlık onuru için sahaya sürmek‘ işini bihakkın yaparak üzerimizdeki farz-ı kifayeyi de karşılayan bu ekibi dıştan alkışlıyorum. Önyargılarımı ve sabit fikirlerimi Soma’daki Maden Mezarlığı’nda bırakarak ölümün o acı ve sarsıcı düdüğünü çalmak isterim:

“Üzülme anne, babamın iş elbiselerini koklarız.” Bu da mı penaltı değil!