Yıllar önceydi… Petkim’de
bulunan fabrikalardan birinde (CBR Sentetik Kauçuk Fabrikasında) başmühendis
olarak görev yapıyordum. Bu fabrikalar içinde binlerce ton yanıcı, parlayıcı ve
patlayıcı kimyasal maddeler bulunduğu için yangın riskine karşı katı kurallar
uygulanırdı.
Fabrika sahasını kuşatan ana
yolların haricinde motorlu taşıtların fabrika içine girmesi yasaktı. Çok zaruri
hallerde Teknik Emniyet görevlileri tarafından gaz ölçümleri yapılarak “giriş
izni” verilirdi.
Sorumlu olduğum fabrika bakım
duruşunda iken, fabrika sahası içine Fabrikalar Müdürünün aracının girdiğini
gördüm. Aracın içinde Müdür ve iki yardımcısı vardı. Yanımda olan formeni
(ustabaşı) hemen oraya gönderdim. Formen arkadaşımız kuralları hatırlatarak içeri
girmemeleri için uyardı.
Bu uyarı karşısında Fabrikalar
Müdürünün cevabı benim için tam bir hayal
kırıklığı oldu: “Bize yasak yok, biz gireriz.”
Bu müdürümüz de, daha sonra
Petkim’e Genel Müdür olan yardımcısı ve yine kamuda ve özel sektörde önemli
makamlara gelen diğer yardımcısı da mühendisti. Yaşça ve kıdem itibarıyla
benden büyük ve tecrübeliydiler. Fabrika sahasına araçla girmenin
tehlikesini en az benim kadar biliyorlardı. Orada yangın çıkarsa benim kadar hatta
benden önce onlar sorumlu olacaklardı.
Bütün bunlara rağmen şimdi
rahmetli olan müdürüm nasıl bu cevabı verebilmişti? Hâlâ anlamakta güçlük
çekerim.
****
Benzer bir tecrübeyi zamanın İl
Emniyet Müdür Yardımcısı olan, sevdiğim, saygı
duyduğum bir ağabeyim ile yaşadım.
O’nun resmi makam aracıyla
birlikte bir yere gidiyorduk. Şehrin girişinde trafiğin en riskli olduğu bir
bölgede trafik lambası kırmızı yandı.
Emniyet Müdür Yardımcısı olan
bu büyüğüm şoförüne “geç, geç” dedi.
Ben “ama kırmızı ışık yanıyor” demeye
çalıştığımda, cevabı “bize yasak yok!”
oldu.
Kırmızı ışıkta geçtiğinde
olabilecek riskleri elbette ki benden iyi biliyordu. Yasaklar bu
risklerden korunmak içindi, birilerine imtiyaz sağlamak için değil.
Buna rağmen bir İl Emniyet
Müdür Yardımcısının bu cevabı nasıl ve neden verebildiğini hâlâ anlamakta
güçlük çekerim.
******************************
Kural Koymak Bizim, Uymak Sizin İşiniz
Salgın (pandemi) sebebiyle
vatandaşların daha az zarar görmesi için devleti yönetenler belli kurallar
koyuyorlar. Konulan kuralların bazıları tartışılabilir olsa da, genel olarak
kurallar uygulandığında virüsün bulaşmasında ve hasta sayısında azalma olduğunu
hepimiz biliyoruz.
Buna rağmen başta
Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, AKP Genel Başkanı sıfatıyla, kapalı salonlarda
binlerce kişiyi “lebalep” toplayarak il kongreleri yaptı. Yetmedi on binlerce kişiyle Genel
Kurul yaptı.
Baroların, derneklerin hatta
apartman yönetimlerinin genel kurul yapmasını yasaklarken neden ve nasıl bu toplantıları yapabildi, anlamakta
güçlük çekiyoruz.
Yetmedi, Erdoğan bazı tanınmış
kişi ve cemaat önderlerinin cenaze törenlerine katıldı, binlerce kişiyle
birlikte namazlar kıldı.
Binlerce kişinin katıldığı riskli cenaze namazlarına, kuralları koyan ve uygulamaktan sorumlu olan Sağlık
ve İçişleri Bakanları da katıldılar.
Oysaki, pandemi sebebiyle
cenaze törenleri 30 kişiyi aşmayacak şekilde yapılması kuralı getirilmişti. Sıradan
vatandaşlarımız çok yakınlarının cenazelerine dahi iştirak edemiyorlardı.
Bu olaylardan sonra yurdumuzda
salgın adeta kontrolden çıktı. Nüfusuna oranla bulaşma ve hasta sayısı ile ölüm
oranları bakımından dünyada birinci hale geldik.
Bu tür kalabalık toplantıların
riskini, salgının boyutunu daha da büyüteceğini bahsi geçen zevat eminim ki
benden daha iyi biliyorlardı. Kuralları ihlal etmelerinin binlerce
insanımızın ölümü veya ağır hastalık geçirmesine sebep olacağını da öngörmüşlerdir.
“Kul hakkının” ne olduğunu, “hesap
günü” olduğunu da, bu dünyada olmasa da ahirette
hesap sorulacağını da iyi biliyor olmalılar.
Salgının kontrol
edilememesinin siyasi sorumluluğunun da
kendilerinde olacağını ve yeniden seçilme ihtimallerini iyice
azaltacağını da biliyorlardır.
Ama “Bize yasak yok!
Biz yaparız!” anlayışıyla hareket ediyorlar.
Bu tavrı anlamakta ben güçlük
çekiyorum. Mutlaka bir bilimsel açıklaması olmalı.
Ama biliyorum ki, medeni
ülkelerde kurallar sadece sıradan vatandaşların uyması için değildir. Kendisini farklı, üstün, seçkin ve ayrıcalıklı
görenler de dahil, her kademeden insanlar kurallara uymak zorundadır.
Mesela İngiltere
Kraliçesinin eşinin cenaze töreni sadece 30
kişiyle yapıldı. Norveç Başbakanı
evinde 10 yerine 13 kişiyle doğum günü kutladığı için polis para cezası kesti.
Başbakan halkından özür diledi ve cezayı ödedi.
İngiltere’nin ve Norveç’in en
yetkili yöneticileri “bize yasak yok, biz yaparız” demediler.
******************************
Yapmayacağınız Şeyleri Söylemeyin
Cenab-ı Hak, Saf Suresi 2. ve 3.
ayetlerde, şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz?
Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında çok çirkin bir davranıştır.”
Diyanet Tefsirinde bu ayetteki
“Ey iman edenler” diye hitap edilenlerin, aslında “ey iman etmiş
görünenler” tarzında bir anlam taşımakta olduğu
ifade ediliyor. Ve “söylediği ile yaptığı bir olmayan iki yüzlü kimseler
kınanmaktadır” diye açıklanıyor.
Diyanet Tefsiri ayetin
amacını, “burada çelişkili söz ve
davranışlardan kaçınmanın önemine ilişkin
kalıcı bir mesaj verilmesinin amaçlandığı açıktır” diye izah ediyor.
Allah’ın mesajlarının muhatabı
sadece sıradan vatandaşlar değil, kendisini farklı, üstün, seçkin ve
ayrıcalıklı görenler de dâhil, her kademeden insanlardır.