Biz Neyi Kaybettik

77

Herkeste olan dört şeyden dört şey daha meydana gelir: 1-İnatçılıktan rüsvalık,                                                                  2-Öfkeden pişmanlık,                                                       3-Kibirden düşmanlık,                                                                     4-Tembellikten de düşkünlük. Feridüddin Attar

 

Yukarıda bu gün içinde güncelliğini koruyan bir vecizesini yazdığım meşhur lakabıyla Feridüddin Attar Hazretleri; baba mesleği hekimlik ve eczacılıkla da ilgilendiğinden Feridüddin Attar mahlasını kullanmış asıl adı Muhammed bin İbrahim el-Attar olan büyük bir Türk düşünürüdür.

Bu büyük düşünür, Harezmşah Hükümdarlarından Atsız Harezmşah‘ın hüküm sürdüğü ve tarihin en netameli bir döneminde 1136 yılında Ulu Türkistan’daki  Nişabur şehrinde doğmuştur. Celaleddin Harezmşah zamanında 1221 yılında Moğolların Ceyhun Nehri Havzasını (Harzem) İstilasında 85 yaşında iken bir Moğol askeri tarafından jılıç darbesiyle şehit edilmiştir.

Feridüddin Attar fikir ve eserleriyle kendisinden sonraki kuşakların fikri olgunluğa ulaşmasına vesile olmuş şair,  akıl ve tecrübe ilmi sahibi bir mutasavvıftır.

Bu günkü Afganistan‘da bulunan güney Pamir Dağlarından doğan  Tacikistan ve Afganistan’ın kuzeydoğusınırını oluşturduktan sonra geniş bir delta ile Aral gölüne ulaşan UluğTürkistan’ın 2.540 km. uzunluğundaki Ceyhun (Amuderya) nehri havzası Türk tarihinde önemli bir yeri olan coğrafya parçasıdır. Harezm de denilen Ceyhun Nehri Havzasının mümbit arazilere sahip olması, ticari ve askeri yönleri yanında Türk-İslam tarihinde büyük düşünürlerinde yetiştiği bir yer olmuştur.

Amuderya ismi bu günkü Türkmenabat şehrinin bulunduğu yerde kurulu bulunan Āmul kentine nispeten  bu aldığı bazı araştırmacılar tarafından belirtilmekte Eski Ahit‘te Gihon, Arap kaynaklarında ise Jayhoun ismiyle anılmıştır. Kırk bin kadar hadisi bünyesinde toplayan İmam Ahmed bin Hanbel’in Müsned adlı eserinde rivayet ettiği bir hadis de “Dört nehir cennetten fışkırmıştır; bunlar Fırat, Nil, Seyhun ve Ceyhun nehirleridir.” İfadelerine yer verilmiştir.

Divân-ı Lügati’t-Türk‘de Ceyhun: tanınmış ırmağın adı diye tanımlanmıştır.

Ceyhun cenk edilen yer anlamına da gelmektedir. Tarihte çoğu yerde karşımıza çıktığı gibi burada da coğrafyanın adı kurulan Türk Devletine isim olarak verilmiş ve Harezmşahlar olarak anılmışlardır.

1097 yılında Kutbeddin Muhammed Harezmşah tarafından kurulan ve gelişen bu büyük Türk Devleti 5.000.000 kilometre karelik bir alana yayılmış ve zamanının en büyük İmparatorluğu haline gelmiştir.

Fitne sonucunda Anadolu Selçuklu Hükümdarları ile arası açılan Harzemşahlar Devleti, Eyyübilerin desteğini alan Anadolu Selçuklu Devleti ile giriştiği Erzincan yakınlarındaki Yassıçemen Meydan Muharebesinde 1230 yılında yenilmeleri sonucunda düzenleri bozulmuş ve çok geçmeden bir yıl sonra Celaleddin Harezmşah‘ ın 1231 yılında vefatıyla yıkılıp tarih sahnesinden çekilmiştir.

Savaş kazanmasına karşılık Anadolu Selçuklu Devletinin bu tarihi hatası, Anadolu’nun Moğollar tarafından hızla istilasına zemin hazırlamışve büyük kıyımların oluşmasına  sebep olmuştur. Bu olayda bize gösteriyor ki tarih Devlet idaresinde hatayı asla affetmemekte ve daima anlayana ibret aynası  olmaktadır. İnsanın yaradılışı değişmediği sürece (yeni tabirle DNA’sı) dün böyleydi bu gün ve yarında aynı olacaktır. Devletler var oldukça bu döngü süre gelecektir.

Zamanının İslam dünyasının en güçlü askeri hukuki ve eğitim örgütlemesine sahip olan Harzemşahlar Devletinin arka planında ilim ve irfanın yattığını görmekteyiz.

Üçlü bir hukuk sisteminin uygulandığı Harzemşahlar Devletinde adalet örgütlenmesi şerî hukuka dayanmasının yanında, yerleşik alan dışında yaşayan Türk obalarına Türk örf ve adetleri uygulanırken, askeri hadiselerden kaynaklanan olaylarda da askerler has yasalar uygulanmıştır.

Harzemşahlar Devleti, yetiştirdiği fikir ve ilim adamlarıyla dönemin dikkatini üzerinde toplamıştır. Özellikle İslamiyet’le yeni tanışan göçebe Türklerin dalga, dalga şehirleşmesi yanında İslamiyet’i benimsemelerinde tarikat evli mutasavvıf bilginlerin büyük etkisi olmuştur. Türk boylarını en fazlada Yesevi Tarikatının kurucusu Piri Türkistan Şeyh Hace Ahmet Yesevi’nin büyük etkisi olmuştur. Bu büyük şeyh vaaz ve deyişlerini toplumun rahat anlayabileceği bir dil olan Türkçe söylemiş ve yazmıştır.

İslam âleminde özellikle Harun Reşit zamanında başlayan bilim ve sanat gelişmesi Bağdat’tan sonra, Harzemşahların Başkenti olan Cürcân, bilim ve sanat merkezi haline gelmiştir.

Türk Hükümdarlar, kendilerinden sora tahta çıkacak olan şehzadelerinin eğitimlerine çok önem vermişler,bunların maddî ve manevî ilimlerle donanımlarını sağlamışlardır. Haliyle bu yetişme tarzı onların ilim ve fen adamlarına karşı davranışlarını da etkilemiş bu nedenle iyi eğitim görmüş hükümdar ve şehzadeler, âlim ve sanatçıları himayelerine almışlar, bilim ve sanatın gelişmesine destek olmuşlardır.

Bu dönemde yetişen alimlerden en meşhurları; Zemahşerî, Fahrüddîn-i Râzî, ŞihâbeddinHivâkî, Şemsüddin Muhammed el-Zabî, Feridüddin Attar, Ebü’l-FazlKirmânî, Ebu Mansur, Hüseyin Ersbendî, Ebu Muhammed Harekî, Muhammed bin Keysbu dönemde yetişmişlerdir.  Bu alimler kendilerinden sonra takipçilerine ışık olmuş, yol göstermiştir. Bu kandillerden biri de Feridüddin Attar’dır.

Türkistan’ın kandilleri olan bu büyük insanlar, kendilerinden sonraki alimleri, fizik, kimya, matematik, astronomi, din bilimlerinde etkilemiştir. Mevlana, Hacı Bektaşı Veli, Yunus Emre ve diğerleri bunlardan bir kaçıdır.

Biz neyi kaybettik.

İşte biz bunları “anlamayı” kaybettik. Anlama yerine kolaycılığa kaçarak hep anlaşılmaya çalıştık. Türk ve İslam âleminin perişan vaziyeti bundandır.

Önemli bir Not:1-İnatçılık, 2-Öfke, 3-Kibir, 4-Tembellik hastalıklarından Allah bizleri korusun, bizleri idrakten mahrum bırakamasın. Saygılarımla.