Devriye görevi yapan genç polis memuru kaldırımda bir yandan sigara içiyor, diğer taraftan cep telefonu ile mesajlaşıyordu. O sırada makam aracıyla yoldan geçmekte olan emniyet müdürü aracından indi ve polis memurunun yanına geldi. Polis memuru müdürünü görünce elindeki sigara izmaritini yere attı.
Aralarında şöyle bir görüşme gerçekleşti:
– Görev başında sigara ve mesajlaşma mı? Ne bu aynı anda birkaç iş mi? Yere attığın izmariti al. Buna ‘yere çöp atmak’ denir.
– Kusura bakmayın amirim ama polisim ben, çöpçü değilim.
– Buna da ’emre karşı gelmek’ denir. Ceza defterini ver.
– Ne için?
– Biz kanunlara uymazsak halkın kanunlara uymasını nasıl bekleriz?
– Bana ‘yere çöp atmaktan’ ceza mı yazdınız?
– Ayrıca iş başında sigara içip telefonla mesajlaşmak devriye kurallarının ihlalidir.
– Ama ben iyi adamım, sizin polislerinizden biriyim.
– O zaman ona göre davran.
Bu sahneyi bir Amerikan polis dizisinde seyrettim.
O çok basit ve net ifade beni çarptı. “Biz kanunlara uymazsak halkın kanunlara uymasını nasıl bekleriz?”
Neden bu cümle beni etkiledi? Bu hepimizin bildiği basit bir gerçek değil mi?
Elbette biliyorum, Anayasa’da yer alan eşitlik kuralının özü, kanun ve kuralların, kanun yapıcılara, kuralları koyma veya uygulama gücünü elinde bulunduranlara da uygulanabilmesidir. Cumhurbaşkanı, Başbakan, milletvekilinden, subay, polis ve zabıtaya kadar herkes kanun ve kurallara tabidir.
Hukuk devletinde herkes işine gelsin gelmesin kanun, kural veya mahkeme kararlarını uygulamak zorundadır.
Dizide “ama ben polisim” diyen memura, Emniyet Müdürünün “o zaman ona göre davran” cevabı bana şunu düşündürttü:
Devlet adamı iseniz yasaları ve kuralları çiğnediğinizde “ama ben devletin yöneticisiyim” demeniz mazeret olamaz.
Birileri çıkar ve “O halde ona göre davran” derse cevabınız olamaz.
***********************************************
Kamu Görevlilerinin Sorumluluğu
Kamu görevlilerinin “konusu suç teşkil eden yasadışı eylemleri” kadar, “görevi layıkıyla yapmamak” ve “etik ilkelerin” çiğnenmesi de önemlidir.
Demokratik ve etik değerlerin çiğnenmesine karşı mücadelede toplum vicdanı en etkili unsurdur.
Buna dair toplumda güçlü bir kanaat oluşması gereklidir.
Toplum vicdanının, etik kuralların çiğnenmesinden rahatsız olması hatta öfkeye dönüşebilecek bir tepki vermesi lazımdır.
Yüksek ahlaki değerlerin yansımasını bulduğu bir toplumsal vicdana sahip olup olmadığımızı dışarıdan bazı örneklerle mukayese ederek anlayabiliriz.
Ø ABD’de Washington eyalet Başkanı 5 adet maç bileti hediye aldı diye görevden ayrılmak zorunda kaldı.
Ø Makedonya Ulaştırma ve İletişim Bakanı, gölde tekne faciası sonucu 15 turist hayatını kaybedince “Etik sebepleri göz önüne alarak” istifa etti.
Ø Japonya Dışişleri Bakanı yabancı kaynaklardan yasadışı bağışlar aldığı yönünde iddialar yükselince istifa etti.
Ø Letonya Başbakanı alışveriş merkezindeki çatının çökmesiyle 54 kişi hayatını kaybedince “benim de sorumluluğum var” deyip istifa etti.
Ø İtalya Altyapı ve Ulaştırma Bakanı yaptıkları ihalelerde yolsuzluk yaptığı ve bir işadamından 10.350 Euro değerinde saat aldığı ortaya çıkınca istifa etti.
Ø Japonya Başbakanı ülkesindeki Amerikan üssünü kapatma sözüne sadık kalamadığı ve parti üyelerinden birinin yolsuzluğa karışması sebebiyle istifa etti.
Ø Mısır Ulaştırma Bakanı 49 kişinin öldüğü tren kazası sonucu istifa etti.
Ø Güney Kore Sağlık ve Refah Bakanı vaat ettiği yaşlılık maaşını uygulamaya geçiremediği için istifasını verdi.
Ø Bulgaristan Başbakanı elektrik faturalarının kabarık gelmesi ülke genelinde protesto edilince istifa etti.
***
Gelelim Türkiye’ye. 2017’ye de lanet bir terör saldırıyla girdik. İstanbul’da eğlence merkezi Reina’ya yapılan silahlı saldırıda yılbaşı kutlaması yapan 39 kişi hayatını kaybetti.
Bilanço ağır. Son bir yılda 33 terör saldırısında 750 şehit, 502 sivil kayıp verdik. 1660 yaralı var.
Devleti yönetenlerden bugüne kadar bir tek istifa eden olmadı.
Bu terör saldırıları sebebiyle sorumlular örnek verdiğimiz ülkelerdeki gibi davranıp istifa etselerdi, herhalde devletimiz yöneticisiz kalacaktı.
İyi ki istifa etmemişler(!)
Yoksa bizi bu sıkıntılı durumdan kim kurtaracaktı?
*********************************
Muhalefete ne Demeli?
Muhalefet partilerinde durum nasıl? Önce dışarıdan, sonra bizden bir örnek verelim.
Ø İngiltere’de 2015 seçimlerinde seçimi kaybeden üç muhalefet partisinin lideri seçim sonuçları açıklandıktan sonra 52 dakika içinde istifa etti.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin 19 yıldır genel başkanı. Bugüne kadar hiçbir seçimi kazanamadı. Üstelik Haziran 2015 seçimlerinde aldığı milletvekili sayısını 4 ay sonra yapılan Kasım 2015 seçimlerinde yarıya (80’den 40’a) düşürdü. Milliyetçi Hareket Partisi HDP’nin de gerisine düşerek Meclis’teki 4. Parti oldu.
Devlet Bahçeli istifa etmedi.
Bırakın istifayı, kurultay yaparak partililere hesap vermeyi dahi kabul etmedi. Delegelerin kurultay taleplerine karşı hukuku ayaklar altına alan akıl almaz yöntemlere başvurdu. Kendisine rakip olan Genel Başkan adaylarını partiden attı.
Daha da kötüsü R. Tayyip Erdoğan’ın unutmaya başladığı Başkanlık hayalini diriltti. Ülkeyi tek adam yönetimine devredecek bir rejim değişikliğinin yolunu açtı.
İyi ki İngiliz değiliz(!) Yoksa “bilge lidersiz” kalırdık.
**************************************
Referandumda Hayır Çıkarsa
Ø Aralık 2016’da İtalya anayasanın 139 maddesinden 47’sinin değiştirilmesi için referanduma gitti. Çünkü Başbakan Matteo Renzi gücünü ve yetkilerinin artırmak istiyordu. Başbakan anayasada yapılacak değişikliklerin siyasi istikrar ve tasarruf getireceğini savunuyordu. Yapılan referandumda halkın, Anayasa değişiklik paketini reddetmesi üzerine Başbakan Demokrasiye inandığını ve bu sebeple kaybettiğini kabul ederek istifa etti.
Şimdi Türkiye’de de benzer bir durum var. Önümüzde bir Anayasa değişiklik paketi ile sistem / rejim değiştirilmek isteniyor.
TBMM’de en az 330 milletvekili “evet” derse değişiklik paketi referanduma sunulacak.
Şimdi sorum şu:
İtalya’da olduğu gibi referandumda “hayır” çıkarsa, Anayasa değişikliğini isteyen üç siyasetçi, Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, istifa eder mi?