Biraz Sempatik Olamaz Mısınız?

98

 

Uzun zamandır bir araştırma yapıyoruz. Osmanlı, Fransız, Belçika ve İngiliz arşivlerinden ve bu kaynaklara daha önce başvuran bazı değerli yazarların eserlerinden de yararlanıyoruz. Yakında sizlere sunulacak olan “DUVAN DE OTOMAN” isimli 16. Kitabımızda; Türk, Kürt, Ermeni, Çerkez ve diğer bütün etnik gruplarla asırlardır bu topraklarda kardeşçe yaşadığımız ve birilerinin bu kardeşliği bozmak için asırlardır çalıştığı ve bizler bu topraklarda yaşadıkça asırlarca da çalışacakları anlatılmaktadır.

Bu arada, “Ayrılıkçı” olarak nitelenen, İspanya’da Katalanları ve İrlanda’da İrlandalıları da kendi topraklarında tanıdım. Onlarla dostluklarım oldu. Ülkelerinde ve dışarıda da onlarla beraber oldum. Şimdi düşünüyorum da bizimkilerden, bizim ayrıkçılardan çok farkları var.

Bir kere daha bilinçliler.. Ne istediklerini biliyorlar. Nerden geldiklerini biliyorlar. Ve çok önemli bir şey daha; en ateşlileri bile çok daha sempatikler. Mücadelelerini akılcı yapıyorlar. Taleplerini mantıklı olarak ileri sürüyorlar. Boş konuşmuyorlar, terbiyesizlik yapmıyorlar. 

Şimdi iki olay anlatacağım; Akbank tarafından Staj ve Lisan Eğitimi için İngiltere’ye Londra ve Cambridge’e gönderildiğim zaman; davaları ve hedefleri hakkında hiçbir fikrim bulunmayan, hatta onun bir Katalan olduğunu bile çok sonra öğrendiğim bir profesör arkadaşım vardı. Barselona dediği zaman ağzından bir kez daha Barselona çıkıyordu. O zamanlar pek anlayamamıştım. Yıllar sonra Barselona’ya yeniden gittiğim zaman orasının İspanya’nın özerk bölgelerinden bir ve en önemlisi olduğunu o zaman öğrendim. Ve orada ayrılıkçı bir grup; Katalanlar vardı.

Katalanları daha yakından tanıdıkça onlara sempatimiz de arttı. Bir kere en önemli unsur, “Kendi Bölgelerini Sonsuz Seviyor Olmalarıydı”  Gerçekten onlar için varsa yoksa Barselona idi. Ve bunu lafla değil icraatla yapıyorlardı; yıllar öncesinin merdiven altı cinsinden imalathanelerini büyük üretim tesislerine çevirmişlerdi. Dediler ki; “Burada Katalan Bölgesinde yaşayan işadamı ve sanayicileri kesseniz yatırımlarını gidip mesela Madrid’te yapmazlar. Başka bir bölgeye de yapmazlar. Barselona’yı canları gibi severler. Ve bu çalışkan, sempatik insanlar kendi bölgelerinin gelişmesine gerçekten büyük hizmet etmişler.

Diğer olayımız İngiltere’de geçiyordu. Cambridge’de; çok önemli bir toplantıya katılmıştım. Bu toplantıda Türk Büyükelçisi, eşi ve bazı diplomatlarla Cambridge Valisi ve Üst yöneticileri de vardı. Bu toplantıya katılan bir de çok önemli bir Lord vardı. Beni bu İngiliz’le tanıştırdılar.

Bu Lord, çok önemli bir şahsiyetmiş, çok tanınmış, çok saygın bir İngiliz Lordu imiş kendileri.   İşte beni bu Lord ile tanıştırdılar. Sevgili Lord hemen şöyle kasıldı, gerildi ve o heybetli haliyle bana hitaben;

  • – Ooo, are you Turkey? Dedi.. (Güya; Sen Türk müsün? Diye pekiştirecekmiş gibi benimle alay ediyor ve “Sen HİNDİ misin? Diyordu? Müstehzi bir edayla, küstah bir ifadeyle ifade ile ve aynı kelimeleri kullanarak, benimle alay ediyordu. Ortalıkta buz gibi bir hava esti. Onun jest ve mimiklerinden benimle alay etmek istediğini anlamıştım. Hemen cevabı yapıştırdım;
  • – No sir, I am not a Turkey, I am coming from Turkey. (yani ben hindi değilim sadece Türkiyeli bir Türküm diyordum.

Hemen anladı ve yüzündeki o alaycı ifade hemen değişti. Pişkinliğe vererek benim İngilizcemin çok iyi olduğunu söyledi.  Zira nüansı çabuk fark etmiş ve ona “Benimle Bir Türk’le Alay Etme Fırsatı” vermemiştim.  Hemen değişti kendine keldi.    

Ortalık önce buz gibi olmuştu. Orda bulunan  Cambridge Üniversitesi Atatürk Kürsüsü Başkanı Prof. Sinan Bayraktar ve eşi, Büyükelçimiz Rahmi Gümrükçüoğlu son derece rahatlamış, memnun olmuşlardı, hemen hepsi bir fırsatını bulup beni tebrik ettiler., Bu ara da bir İngiliz de bana yaklaştı ve hararetle tebrik etti. Harika bir cevap verdin ve bu pis Lord çok şok oldu.

  • – Senden hiç kimse bunu beklemiyordu, ama öyle muhteşem bir cevap verdin ki bizler ve diğer İngilizler, sizin Büyükelçi de çok mutlu oldu filan dedi.
  • – Teşekkür ettim.

Ama işin asıl önemli yanını hemen sonra öğrendim. Bu İngiliz, İrlandalı idi ve O Lord’u hiç mi hiç sevmiyordu. Benim cevabıma çok mutlu olmuşlardı. Kendilerinden başka herkesi küçük gören O Kendini Beğenmiş İngiliz’e öyle güzel bir cevap vermişim ki sormayın.

Evet bu İrlandalı beni çekti ve;

  • – Bak dedi, sana çok güzel bir şey öğreteceğim. Öğreteceğim ki bu kendini beğenmişlere bunu da söyle lütfen. Buna çok bozulacaklardır. Tamam mı?
  • – Tamam dedim lütfen anlatın şimdi. Ve İrlandalı anlattı.. Kısaca olay şu idi.

Bir büyük söz vardı, daha önce de duymuştum; derler ki;  “The sun never sets on the United

Kingdam”  Yani diyor du ki; “İngiliz İmparatorluğu Üzerinde Güneş Asla batmaz”  Yani; bu imparatorluk Doğudan Batıya O kadar Büyük bir İmparatorluktur ki her zaman gündüz olan bir toprakları vardır. Güneş asla tam olarak batmaz.  Evet gerçekten büyükmüş..

       Bak ama dedi neden böyledir biliyor musun?

  • – Biliyorum dedim. Hani İmparatorluk Büyük, Çok Büyük ya ondan.. Değil mi?
  • – Hayır dedi, hayır ondan değil. Bunlar öyle söylerler ama ondan değil
  • – Peki neden efendim?
  • – Bak dedi dikkatle dinle beni ve devam etti. ..
  • – The sun never sets on the United Kingdam, because, yes because The God NEVER TRUST them in darkness.
  • – Hemen anladım ve kahkahayı patlattım. Beni hararetle kutladı.

Çok ilginçti. Bakınız ne diyordu;

 Miş  

Burada biraz duruyor ve bizim ayrılıkçıları düşünüyorum. Yıllardır Doğu için alınan teşviklerle Batı’da tesis sahibi oldular. Antalya’da, Bodrum’da, Mersin’de; Akdeniz ve Ege’de, yüzlerce tesisin sahipleri “Güney Doğulu Zenginlerdir.”  Arada bir kendi yöresinde yatırım yapmak isteyen ve yapan da var. Onları takdirler karşılıyoruz. 

Bölgenin “Yaşam Seviyesinin Yükseltilmesi” edebiyatını yapıyorlar ama bu bölgede devlet ve özel sektörün bazı yatırımlarını engellemek için de her şeyi yapıyor, kendi yatırımlarını da bölge dışına kaçırıyorlar. İşte bu nedenle samimiyetlerine inanmak zor.

Bir de biraz daha sempatik olamazlar mı? Mesela; Gemlik Yürüyüşü gibi terör estirmek yerine, Gemlik’te Kürt Kültür ve Sanat Haftası adıyla; ya da Diyarbakır Kültür ve Sanat Gecesi adıyla kendi kültürel değerlerini sergileyemezler mi?

Bütün Anadolu gibi çok zengin kültürel değerlere sahipler ama onlarla sempati toplamak yerine Milletvekili Hüviyetine sığınarak Polis Tokatlamayı yeğliyorlar. Bu ne küstahlıktır? Bu fotoğraf kendi sempatizanları nezdinde bile tepki çekmiştir. Öyle kabadayılıkla, küstahlıkla sempati toplayamazlar, davalarına da ihanet etmiş olurlar.

Bir kere fert olarak da iyi bir fotoğraf vermiyorlar, öyle asık suratlarla hain bakışlarla davaya hizmet edemezler. Dua etsinler ki; Selahattin Demirtaş gibi, her şeye rağmen güler yüzlü bir fotoğraf veren güler yüzlü bir liderleri var da biraz olsun durumu kurtarıyor.  Ne terörle, ne kavgayla, ne de polis tokatlamakla davaya hizmet edilmez. Tam da tersine antipati kazanırsınız.

Bir kere sevgi göstermek gerek.. Bölgesini, Ülkesini, İnsanını sevmek gerekir.  Sevgiye inanmak gerekir. Bizim de Kürt, arkadaşlarımız, akrabalarımız, can ciğer dostlarımız var.  Örnek olarak Mir Veli ÖZDEMİR Bey var, Asil bir Kürt Beyi, Milli Mücadele kahramanı, Atatürk adına onun talimatı ile Yozgat isyanını bastırmak üzere gidebilen tek güç. Bizim aile büyüğümüz. Ayrıca dostlarımız var; Kürt Cemal Erdoğan, Hasan Bozdoğan ve başkaları bizim canlarımız, dün de bu gün de can ciğer dostlarımız. Biz de yıllarca oralarda o bölgelerde bulunduk, görev yaptık, dostlarımız oldu.

Dostlukları gördük.  Ama densizlik görmedik. Terbiyesizlik görmedik.  Bu densizlikler önce kendi davalarına ihanet demektir.  

Ana Dilde Eğitim demiş tutturmuş gidiyorlar. Ve biliniz ki yıllar önce, 1990’larda bunu bazı İlkokullarda Devlete rağmen gizlice yaptılar, yaptırdılar. Ve ne oldu biliyor musunuz? Yüzlerce genç Kürtçe İlk Okuldan sonra İl Merkezlerinde Orta Öğretime devam edemediler. Zira Orta Öğretim Kürtçe değildi.  Devletin Resmi okulunda ve Türkçe idi. Birkaç hafta bocalayan bu çocuklar kaçtılar, belki binde biri orta okula devam edebildi. Ama diğerleri büyük şehirlerde hamallık vb. işlerde çalışmak zorunda kaldılar,  ya da daha kestirmeden ve çaresizlik içinde kendilerine daha iyi imkanlar sağlayan terör örgütüne gittiler.

Ana Dilde eğitim olacaksa, Üniversiteye kadar devam edebilecekse ne ala, aksi halde ilk okuldaki o şuursuzluk sonucu  -eğer bilerek yapmadınızsa- o çocuklara yazık olmuştur. Çok yazık olmuştur.  Bir bakıma onların katili sayılırsınız. Onların içinden de Ali Babacan’lar çıkabilirdi. Yazık!

Herkes ne istediğini açıkça söylemeli ve bu tartışılabilmelidir.

Şiddet yerine sempati ile davayı açık ve net olarak ortaya koyup savunmak ve tartışmakla bir yere varabilirsiniz. Aslında varabileceğiniz hiç bir yer de yoktur.

Gelin kardeşçe yaşamaya devam edelim. Bunu ciddi ciddi düşünemez misiniz?  O zaman sabredin ve “DUVAN DE OTOMAN” ı okuyunuz lütfen.    

Herkese selam sevgi ve saygılar sunuyorum.