Yazılarımıza biraz ara verdik.
Neden?
Çünkü particilikle ilgili bir deneme yaptık. 2 ay kadar yoğun bir tempoda bu konu ile meşgul olduk ve sonuç kamuoyunun bildiği şekilde olunca biz de normal hayatımıza geri dönmeye karar verdik.
Şahsen, fikir mücadelesinin daha önemli olduğunu, fikir ve düşünce doğrultusunda hareket etmenin daha gerçekçi olduğunu biliyorum ve bugüne kadar da bu anlayışla hareket etmeye çok gayret gösterdim.
Ancak, bazen, şartlar dayattığında, fikir ve düşünce mücadelesinin yanında, bahsettiğim icraatları yapmanın gerektiğini de kabul ediyorum. Zaten, bunun için bir girişimde bulundum.
Türk Milliyetçisi düşüncesine sahip ve Ne Mutlu Türküm Diyene veciz ifadesine inanan bir anlayışın mensubuyum ve bu anlayışın her zaman, her yerde, her vesile ile ve her fırsatta mücadelesini veriyorum.
Gerçek bu olunca, diğer yaşanan her şey ayrıntı olarak kalmaktadır.
Ne diyor Mustafa Kemal ATATÜRK;
“Mevzuubahis olan vatan savunması ise, gerisi teferruattır.”
Biz de bu anlayışa inandık, iman ettik.
Bunu neden söylüyorum, biliyor musunuz?
Zaman, zaman bazı sorularla muhatap oluyorum ve kafalarda bu tip soruların kalmaması için kamuoyu önünde bir açıklama yapma gereği hissediyorum.
Dünya görüşümüze, şahsî menfaat hesapları için sahip olmadık.
Türk Milliyetçiliği anlayışımıza, koltuk ve unvan hırslarıyla ulaşmadık.
Türk Milleti’nin yücelip yükselmesi düşüncesine kişilere, kurumlara, gruplara göre yön vermek için inanmadık.
Böyle düşündükten, buna inandıktan, böyle hareket etmeyi düstur edindikten sonra, bu düstura, bu inanca, bu düşünceye kırılmak, darılmak, küsmek nasıl izah edilebilir?
Millete hizmet etmenin çok değişik yolları vardır.
Biz, bu yolların birçoğunu uyguladık, uygulamaya devam ediyoruz ve bundan sonra da devam edeceğiz.
Sadece, istedik ki, Türk Milleti’ne hizmet etmenin yollarından bir diğerini de hayata geçirelim. Olmadıysa, ne yapalım, o da eksik kalsın der ve diğer yolları kullanmaya devam ederiz.
Şimdi bakın; Türk Milleti’nin yerleşme alanları Avrupa’da Adriyatik Denizinden başlar.
İşte biz, Adriyatik Denizinde ayağını, Hazar denizinde yüzünü yıkamış bir insanız.
Çok şükür, bize bunlar nasip oldu.
Suriye Türkmenleri, Irak Türkmenleri, yeniden dirilmeye çalışan Urfa Türkmenleri ve diğer Türk Dünyası ilişkileri bizi yeteri kadar ciddi sorumluluklar içerisine sokmaktadır zaten.
Böylesine büyük bir dünyanın sorumluluğunu hissetmek, şahsî hesaplar yapmaya ister istemez engel olmaktadır.
Bakın, 14 Mart 2015’de Halep Türkmenlerinden bir kardeşimle yaptığımız bir mesajlaşmada onun son cümlesi nedir?
“….İnşaallah bir gün olur başkanım, siz bir tohum ektiniz, elbet bir gün yeşerecek…”
İnançları doğrultusunda yaptıklarının bu sonucunu gören hangi insan, şahsî hesaplarla hareket edebilir?
Ne Mutlu Türküm Diyene diyebilen herkesle yolumuz aynıdır. Bu, değişmez, vazgeçilmez, kopulmaz, tartışılmaz bir kuraldır.