Elazığ’da yaşanan 6,8 büyüklüğündeki depremden sonra yer bilimleri alanındaki uzman bilim adamlarını yeniden hatırladık.
Prof. Dr. Naci Görür ve Prof. Dr. Şener Üşümezsoy’un aylar öncesinden TV programlarında, Doğu Anadolu Fayı’nın deprem olan kısmını ismen belirterek uyarıda bulundukları anlaşıldı.
“Kendisi de Elazığlı olan Prof. Naci Görür, daha önce Elazığ için projeler hazırladıklarını ancak TÜBİTAK ve DPT tarafından reddedildiğini” üzüntüyle açıkladı.
Habertürk canlı yayınında, Jeoloji Profesörü Prof. Dr. Cem Yaltırak, muhtemel İstanbul depremine hazırlık bakımından tavsiyelerini belirtirken, “Bir projemiz var Gelibolu Yarımadası fayı üzerinde. Eften püften bir nedenden kabul edilmedi” dedi.
Cem Yaltırak’ın “Bu projenin maliyeti ne kadar?” şeklindeki soruya verdiği cevap, vicdanı olanlar için, çok ürpertici idi:
“İstanbul’a bir yıl lale ekmezseniz bütün yer bilimleri projelerini finanse edersiniz.”
*************************************
Öncelik Sıralamasını Doğru Yapmak
Gelişmiş ülkeler ile geri kalmışlar arasındaki en önemli fark, ihtiyaçların öncelik sıralamasını yapmakta görülür.
Ekonomistlerin çok sık kullandıkları bir ifadeye göre “insan ihtiyaçları sınırsız, ancak bu ihtiyaçları karşılamak için gerekli kaynaklar sınırlıdır.”
Geçen hafta kaybettiğimiz, “Toprak Dede” olarak anılan, Hayrettin Karaca gibi “bilgelik” mertebesine erişmiş nadir insanlar hariç, hemen hepimiz bu tanıma uygun davranıyoruz. Yani ihtiyaçlarımız sınırsız gibi gözüküyor. Hayrettin Karaca –zengin olduğu halde- aralıksız 20 sene giydiği kırmızı kazakla sembolleşen, çok az tüketim malzemesiyle yetinen bir kişiydi.
Oysaki imkânı olan hemen hepimiz, kapitalizmin “daha çok tüketin” buyruğuna uyduk. Dolaplarımız hiç giymediğimiz onlarca giysi ve ayakkabı ile dolu. Hiç kullanmadığımız veya nadiren kullandığımız aletler, eşyalar alıyoruz. En temel işlevlerini kullansak bile en gelişmiş özelliklere sahip, en pahalı telefon, bilgisayar vd cihazları satın alıyoruz.
Bireysel olarak bu tercihlerimiz bizi ve ailemizi ilgilendiren sonuçlar üretir. Sürekli borç ödemek, yeni “ihtiyaçları” alamadığımız zaman hissettiğimiz “yoksunluk duygusu” ve “mutsuzluk” gibi kendi tercihlerimizin yarattığı sonuçlarla boğuşuruz.
Fakat devleti yönetenlerin tercihlerinde öncelik sıralaması doğru yapılmadığında, toplumun kalkınması, ülkenin bağımsızlığı ve güvenliği; bireylerin sağlıklı, huzurlu ve mutlu olması tehlikeye girer.
Birey olarak herkesin en güvenli ve konforlu otomobil alma ve kullanma hakkı vardır. Ama bir memur maaşı ile bu özelliklere sahip pahalı bir otomobil almaya kalkmazsınız. Bu ihtiyacınızı karşılayan asgari özelliklere sahip, uygun fiyatlı bir araç almayı tercih edersiniz.
Dünyada bütün insanların –Türkler’in de- sağlıklı, güvenli bir çevrede, huzur ve refah içinde yaşamaya hakkı vardır. Ancak herkesin temel haklara erişmesi pratikte mümkün olmuyor. Öncelikle toplumun bunu hak edecek davranış türünü tercih etmesi gerekiyor.
Ekonomik açıdan ürettiği, tükettiğinden fazla olan toplumlar tasarruflarıyla toplumun refahını artırıcı yatırımlar yapabiliyor. Almanya, G. Kore ve Japonya cari fazla verirken, Türkiye sürekli cari açığını dış borçlarla kapatıyor. Hep başkalarının tasarrufunu harcıyoruz.
Almanya, G.Kore ve Japonya’yı yönetenlerin saraylarda oturmaya, en lüks uçaklardan oluşan filolar kullanmaya hakları vardır.
Türkiye gibi ülkelerin yöneticileri ise bu ihtiyaçları sağlayan asgari özelliklere sahip mekân ve araçları kullanmalıdır.
Ama Almanya, G. Kore ve Japonya’nın tepe yöneticileri bizimkilerden çok daha sade bir hayat tarzı içindeler.
*************************************
Lale ve Kanal İstanbul’a Değil, Deprem İçin Harcayın
Az gelişmiş ülkelerin yöneticileri genellikle yatırım harcamalarında da öncelik sıralamasına uymazlar.
Prof. Dr. Cem Yaltırak’ın “İstanbul’a bir yıl lale ekmezseniz bütün yer bilimleri projelerini finanse edersiniz” sözü bu tercih hataları için çarpıcı bir örnektir.
Yer bilimcilere göre, İstanbul uzak olmayan bir zamanda, çok yıkıcı bir deprem yaşayacak. Ama 1999 Marmara Depreminden beri alınan tedbirler, sadece yeni yapıların yeni deprem yönetmeliğine göre yapılması zorunluluğunun getirilmesi ve bazı binalar ile altyapıların güçlendirilmiş olmasından ibaret.
Üstelik yanlış tercihlerle, şehircilik açısından berbat uygulamalarla İstanbul’a ihanet ettiler. İmar işlerini şeffaf ve denetlenebilir olmaktan çıkardılar. İmar rantları yüzünden, 2000 yılında 9 milyon olan İstanbul nüfusunun 2019’da 15 milyona çıkmasına göz yumdular. Rant ihtirasıyla deprem toplanma alanlarını bile imara açtılar.
Elbette lale güzel bir bitki ve bu güzellikten nasiplenmek bizim de hakkımız. Ama lalenin bütün getirisi, sadece 20 gün görsel bir güzellik katmak için ekilen bir çiçek.
Buna karşılık, “beklenen büyük deprem” öncesi yapılacak yer bilim çalışmaları hayati derecede önemli olduğundan, öncelikli olmalı idi.
AKP Türkiye’sinin tercihi laleler oldu.
Hiç olmasa bu safhadan sonra doğru bir tercih yapsalardı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, çılgın projesi “Kanal İstanbul’un, dış finans bulunamasa bile, kendi kaynaklarımızla yapılacağını” söyledi. Bu projenin, diğer sakıncaları bir yana, maliyeti için telaffuz edilen rakamlar 75-100 Milyar TL.
Bu para ile İstanbul’da depreme dayanıksız bütün yapıların yenilenmesi ve bunca insanımızın ölmemesini sağlamak mümkündür.
Gerekli tedbirler alınmazsa, İstanbul depreminde on binlerce vatandaşımız ölecek, sakat kalacak, Türkiye ekonomisi derinden sarsılacak.
Bu yüzden siz olsanız, eminim kaynaklar tahsis edilirken “büyük depreme” karşı tedbirler alınması için öncelik verilmesini isterdiniz.
Ama Cumhurbaşkanının önceliği “çılgın proje- Kanal İstanbul.”
Bu yanlış tercih ve önceliklere destek veriyorsanız, günahsız olduğunuzu kendi vicdanlarınıza bile kabul ettiremezsiniz.