Bir Umre Ziyaretinin Ardından – 1 –

90

(Üç Mescid’de Üç Cuma)

15 Aralık 2016 ile 3 Ocak 2017 tarihleri arasında, üç mescidi içeren bir Umre ziyareti gerçekleştirdik. İlçemiz Bucak’ın tek ve güzide kuruluşu, “Talha Gökmen Turizm” bu konuda bizlere yardımcı oldu. 15 bayan, 6 bay arkadaş olmak üzere toplam 21 hemşehri olarak seyahate iştirak ettik. Birkaç gün önceden ilçe toplum sağlığı merkezimizde aşılarımızı olduk. Şirketimiz toplantı yaparak kitapçığımızı, el çantası ve bavullarımızı vererek, değerli hocalarımız Sayın Mehmet Gökmen ve kafile Başkanı hocamız Sayın Bekir Sak tarafından gerekli açıklamalarda bulunularak bilgilendirildik.
15 aralık günü sabah ezanı ile birlikte Oğuzhan Camimizde toplandık ve Antalya havalimanına hareket ettik. Havaalanında sevenlerimizle ve uğurlamaya gelenlerle vedalaşarak, hareket kapısında toplandık. 9.30 da Royal JORDAN havayollarına ait uçağımıza binerek, ilk durağımız olan İstanbul Atatürk havalimanına bir saatlik bir yolculuk ile ulaştık. 
İstanbul’da şirketimizin işbirliği yaptığı Ensar turizmin yetkilileri ve diğer yolcuları ile buluştuk. Isparta’dan ve Bandırma’dan katılan Umreci dostlarımızla tanıştık. Uçağımızın saati gelinceye kadar, çantalarımızdaki kumanyalarımızı paylaşarak hep birlikte öğle yemeğimizi afiyetle yedik.
14.30 da yine Ürdün havayollarına ait bir uçakla Ürdün’ün başkenti Amman’a hareket ettik. Heyecan, tatlı bir telaş, sorumluluk hissi taşıyan dozajında ve tatlı bir endişenin eşliğinde, yaklaşık iki saat sonra Amman havaalanına vardık. Oldukça büyük ve müteşekkil bir hava limanı ile karşılaştık. Bizleri karşılayan şirket yetkililerimizin yönlendirmesiyle, önceden hazır edilmiş otobüslerimize binerek, ilk ziyaret mescidimiz olan Mescid-i AKSA’ya ulaşmak üzere, İsrail gümrük kapısına doğru hareket ettik.
Çok kısa süren Ürdün gümrüğünden çıkış işlemlerimizden sonra, birtakım tereddütler ve gizemlilikler içerisinde İsrail gümrük kapısına ulaştık. İsrail’li görevliler, otobüslerimizden valizlerimizi çıkararak, orta bir yerde topladılar. İlgili görevlilerden sıra ile aldığımız bavul belgelerimizi bavul ve çantalarımıza yapıştırarak ilgili tünele geçiş için bıraktık. Sıra pasaportlarımızı kontrol ettirerek, kendimizin kapıdan geçmemize gelmişti. 
Görevlilerin konuştukları İbranice dilini hiç birimiz bilemediği için, iletişimde bir takım sorunlar yaşayarak, gecikmeli bir şekilde, kontrol noktasından gecenin geç saatlerinde geçebildik. Valizlerimiz diğer tarafta orta bir yerde biriktirilmişti. Herkes kendi valizini alarak, bu defa İsrail tarafından tutulan otobüslerimize binerek hızla Kudüs’e (Jarusselam) doğru hareket ettik.
Artık İsrail sınırları içerisinde idik. Hiçbir sıkıntı ile karşılaşmadan, birkaç saatlik yolculuk ile, Mescid-i AKSA’nın oldukça yakınında önceden rezerve edilmiş olan otelimize vasıl olduk. Daha odalarımıza yerleşmeden bizim için hazırlanmış yemeklerimizi afiyetle yiyerek derhal istirahate çekildik.
Sabahleyin erkenden ezan okunmadan kalkarak, atalarımızdan kalma tarihi taş yapı ve kalelerin arasından yaya olarak, yaklaşık 200 metre mesafedeki Mescid-i AKSA’ya doğru hareket ettik. Hafiften yağmur çiseliyor, hava da hafifçe serin serin dokunuyordu. Hava adeta ilçemiz Bucak’ın havasını andırıyordu. Yürürken küçük küçük fırınlarda sabah ekmeklerinin pişirilmeleri ve kahvaltılık hazırlıklarının yapıldığına şahit oluyorduk. 20 dakikalık mana yüklü bir yürüyüşün ardından birçoğumuzun Mescid-i AKSA olarak bildiği, altından yapılmış muhteşem kubbeli, “Kubbet-ül SAHRA, bütün haşmeti ve güzelliği ile bizleri karşılamıştı.
Bu güne kadar Kutsal şehir Kudüs ile ilgili nirengi noktası haline gelmiş, Kudüs deyince ilk aklımıza gelen muhteşem eserle karşı karşıya idik. İnsanlar dört bir yandan oluk oluk sabah namazı için Mescid-i AKSA’ya akıyordu. Kubbet-ül Sahranın muhteşemliğini seyrederek, etrafını dolaşıp yaklaşık 100 metre aşağıdaki İslamın ilk mescidi olan Mescid-il Aksa’ya ulaştık.
Emek verenden, sahip çıkandan Rabbim razı olsun. Görkemine, güzelliğine, manevi havasına hayran kaldığımız Mescid-i Aksa’nın ön saflarına doğru yanaşarak namazımızı büyük bir huşu içerisinde, binlerle ifade edilebilecek bir cemaatle birlikte kıldık. 
İmamın ve müezzinin, sesine, makamına, kıraatine, tecvidine hayran kalmamak imkansızdı. Rabbim cümlesinden razı olsun. Namaz sonrası Mescid’in dışında belirlediğimiz kocaman ağacın altında toplaştık. Gün ağarıyordu. Kutsal şehir Kudüs’ün tam göbeğindeki ilk mescidimizi ve çevresinin manasını, gündüz gözüyle görüp, daha yakından incelemeye başlamıştık.
Hocalarımız bizlere bilgiler veriyorlardı. Çiseleyen rahmetle hafif hafif ıslanarak, belki de bereketlenerek, otelimize doğru kahvaltı için yürüdük. Girişte ve çıkışta tedbiren nöbet tutan silahlı İsrail askerlerinin namluları gölgesinde kendi kutsalımıza girmek, ağırımıza gitmişti. Ama yapacak bir şey yoktu.
Kahvaltı sonrası yakın çevreyi tanımaya ve istirahata izin verilmişti. Zira önceki günden hayli yorgun ve uygusuzduk. Vakit namazlarımızda yine Mescidimize giderek oldukça kalabalık bir cemaat ile namazlarımızı eda ettik. Mescidimizin özellikleri ve güzelliklerini gündüz gözü ile iyice müşahede etmeye gayret ettik. Namazlardan sonra Mescidin ve Kubbet-ül Sahra’nın oldukça geniş ve fazla olan ayrıntılarını ve çevredeki kutsal yerleri gezerek hocalarımızdan bilgiler aldık.
İkinci günümüz mübarek Cuma idi. Adeta bir mahşer yeri görünümündeki kalabalık cemaat ile Cuma namazımızı eda ettik. Bayanlar, Kubbet-ül Sahra’nın içinde ve çevresinde, erkekler de, Mescid-i Aksa’nın oldukça büyük olan iç bölgelerinde ve dış çevresinde saflara dahil olarak, Cuma namazımızı büyük bir huşu içerisinde eda ettik. Elbette bu namaz hayatımızın en önemli dönüm noktalarından birisini oluşturuyordu. Çünkü yüce dinimiz tarafından övgüye mahzar olmuş üç önemli Mescid’den birisiydi burası. 
(Devam edecek).

Selam, sevgi ve dualarımla. Allah’a (cc) emanet olunuz