Bir Ülkücü Gözüyle Ülkücü Hareket

85

 “Tarihimize belge,
gelecek nesillerimize ibret ve istifadeye vesile olması dileğiyle…” diye imzalayıp
gönderdiği “Sıradan ve Piyade Lokman Abbasoğlu” adını verdiği kitabını
okuduktan sonra böyle bir değerlendirmeyi uygun gördüm. Ankara Tıp 74 mezunu
olduğum için kendisini bizzat tanırım.

Büyük ülkü yolunda bir ömür üstbaşlığı ona uyan bir
hayattır. Bu kitabı yazarak ülkücü gençlik hareketi mensuplarının nasıl bir
dünya görüşü ve günlük yaşayış biçimine sahip olduklarına ışık tutmuştur. Benzeri
eserler bu düşüncenin daha iyi bilinmesini sağlayacak ve daha doğru değerlendirmeler
yaptıracaktır. Kitap üç ana bölüm şeklinde yazılmıştır.

 Birinci bölüm
girişinde yazar kendini tanıtmakta, doğduğu ve büyüdüğü ortamı, eğitim gördüğü okullar
ile çocukluk ve gençlik yıllarını yazmaktadır. Lokman adı kendisine bilinçli
olarak verilmiştir.

Dedesi Ahmet Hamdi Abbasoğlu doğum yeri olan Erzincan Tercan
müftüsüdür. Daha sonra Ahilik

kültürünün sürdürüldüğü Ankara’nın Kale bölgesindeki
Selçuklu dönemi camilerinden Arslanhane

Camii’inin 1943-1957 tarihleri arasındaki vaizlerindendir.
Aile derdi, hastası, sıkıntısı olanların başvurduğu ve çözüm aradığı bir
adrestir. Lokman ismi bunun için seçilmiştir. Büyük dede Osmanlı-Rus savaşında
Medresesi’ndeki 500 talebesi ile Trabzon dan Erzurum a giderek savaşmış ve 91
yaşında şehit olmuş bir insandır. İlkokulun son iki senesi, orta ve lise
eğitimi Ankara’dadır. Yazları simit ve gazete satışı yapması, boş zamanlarında
babasının dükkânında ticaretine yardımcı olması, ek din dersleri alarak ve lise
yıllarında Türk Ocakları binasında tarih âlimi ve Türk ocakları başkanı Prof. Dr.
Osman Turan‘ın seminerlerine katılması tarih ve millet bilincinin oluşmasında
etkilidir. Bunlara ilahiyat gibi dini kimliğine uygun bir yüksekokul tercihi
onun kişiliğini pekiştirmiştir.70 li yılların öğrenci olaylarında dini ve milli
hassasiyetleri benimseyen ülkücü hareket onunda adresini belirlemiştir. İlahiyat
fakültesi öğrenci temsilciliği ile bu durum netleşmiştir. İlahiyat öğrenciliği
döneminde öğrenci olayları şiddetlenir. Onun arkadaşları olan Ruhi Kılıçkıran’ın,
Gazi Eğitim de Alparslan Gümüş’ün , Ziraat Fakültesi’nde Süleyman Özmen ‘in ,
sonra Dursun Önkuzu’nun öldürülmeleri… Bunlar vatan sevgisini ülkücü
harekette bulup o adresi seçmiş öğrencilerdir. Sonra Dr. Necdet Güçlü’nün
Ankara Tıp’taki işgal girişimine karşı bir grup ülkücü gençle olan çatışma
karmaşasında ölmesi ve bu olaydan o okuldaki ülkücü İbrahim Doğan’ın suçlanması
kitapta yazarın gözlemleriyle değerlendirilmektedir.

 Mezuniyet sonrası ilk
görev yeri Zonguldak İmamhatip Okulu dur. Burada dindarlık ve milliyetçilik
konularında çalışmalar yapar. Dini reddetmeyen bir milletçilik anlayışının
milleti pekiştirecek tek yol olduğu, bunun ahlaklı nesiller yetiştirilerek
olacağı fikrini savunup anlatır. Daha sonra bu çalışmalarını tuzla piyade
okulunda ve asteğmen olarak gittiği Kıbrıs’ta da sürdürmesi anekdotlar halinde yazılmıştır.
Askerlik dönüşü ülkücü köylüler derneği başkanlığı ile başlayan ve öğretmen
olarak kurada çektiği Tunceli’ye gitmeyişi sonrası çeşitli kurumlardaki ve
gümrük bakanlığındaki çalışma ve hatıraları dönemin siyasi tarihine de ışık
tutmaktadır. Özellikle o dönemlerde gümrüklerdeki kaçak ve kaçakçılığın kontrol
altına alınması sonrası bakan Gün Sazık’ın öldürülüp şehit edilmesi hakkında
notlar vardır. Kastamonu’daki Şeyh Mehmet Fevzi Efendi’nin milliyetçi kimlik hakkındaki
şu tespiti aktarılır.

“ Sadakati Vataniyye,

mefahiri milliye,

hamiyeti diniye”

Şeklinde özetlenen bu tarif kavmin sevilmesi ve hak din İslâmın
insanlarmızca benimsenmesi şeklindedir.

 1980 ihtilali ve
sonrası ilk üç yıl kaçak olarak değişik isimlerle tutuklanan arkadaşlarına
yardım  faliyetleri şeklinde olur ve
bunlar anlatılır. Yakalandıktan sonra Mamak cezaevi hatıraları ibretlik olaylardır.
Mamak cezaevindeki olaylar bu da olmaz cinsinden ama olmuş şeylerdir. Hukuk ve
adaletin böylesi dönemlerde askıya alınmasının acı sonuçlarını okuyoruz. Bunlar
arasında İzmit ‘ in renkli siması rahmetli Musa Baştan’ın kendisine sorulan “
laiklik nedir? “ sorusuna cevabı bizler için hoş bir hatıradır. İdamla
yargılanmasına rağmen 3 yıl sonra tahliye edilir. O günlerde ülkücülerin
çıkışta yaptıkları ilk iş Hacıbayram Camiinde iki rekât şükür namazı kılmak ve
cam bardakta çay içmektir.

Gerek yakalanmadan önce gerekse Mamak’ta tutukluyken eşi
Nermin Hanım ve arkadaşları olan kadınların fedakârlıkları ve çalışmaları takdirle
anlatılır. 1997 yılında 80 öncesinin eğitimcileri ile birlikte MHP ye üye olurlar.
Bunlar parti müfettişliğiyle görevlendirir. Bunların girişi ve sonrası MHP’ye
yeni bir güç verdiği anlatılır. Ama 97 de Türkeş’in vefatı sonrası gelişen
olaylar onu siyaset dışı kalmaya karar verdirir.

 Kitabın son bölümünde
onu tanıyanların tespit ve yorumları vardır. Bunların içinden Ahmet

Gazi’nin şu dörtlüğünü alarak yazımızı bitirelim.

“ Er kişi isen görevin ne ise başar,

Zevke eğlenceye hayvan da koşar,

Tanrı Türk’ü korusun!

Hepiniz Allaha emanet olun!“

 Barış, huzur, güven
ve refahın olduğu bir Türkiye dilek ve dualarım ile.