Bu öyle bir başlık, öyle bir kitap ismi ki, tek başına ciltler dolusu mânâ taşımakta. Hani derler ya: “Dünya bir yana, o bir yana.” Kitaptaki her şey bir tarafa “Bir Sevdâdır Türkiye” bir tarafa. Yâni “Bir Sevdâdır Türkiye” ağır basıyor.
Eserde ne yok ki; başında “Türkiye Sevdâsı”, püfür püfür esen yazar; bizleri kendisiyle beraber, kâh mâzi derelerine indirip önümüze ibretler seriyor. Kâh istikbâle kanat açtırıp geleceğin Büyük Türkiyesi’ni seyrettiriyor. Kâh günümüzde gezdirip, hâlin millî mes’eleleriyle, bizleri hemhâl ediyor. Müspet çıkış yollarını gösteriyor.
Eserde Tarih-Coğrafya ve Sosyal sorunlar içiçe geçmiş, bir yumak gibi derli toplu önümüze konuyor. Bizlere apaçık çözüm yolları sunuyor.
“Türkiye gerçekten bir sevdâ olmaya lâyıktır dostlar!” diyen yazar, vatanın “cennet ülke” olduğunun da şuûrunda olarak eserini ortaya koymuş bulunmakta.
Bizlere, her şeye rağmen büyüyen Türkiye’nin müjdesini vermekte. Türkiye’nin yer aldığı coğrafyanın önemine dikkat çekmekte. Bizi büyük ülke, büyük millet yapan unsurları sıralamakta; bu yüzden düşmanlarımızın sinsi plânlarından bahsetmekte.
Osmanlı’nın özünü teşkîl ettiğimiz vurgulanmakta.
Bir Türkiye Sevdâlısı olarak gezmiş Türkiye’yi. Bütün samîmiyet ve içtenliğiyle yazmış gördüklerini, duyduklarını.
Kâh sorularla sorgulayarak, kâh doğrudan yalın bilgilerle; bizleri baş başa bırakmak için yazmış bütün bunları.
Ülkeler içinde Türkiyemizi önemli kılan unsurlar nedir?
Neden bir türlü rahat bırakılmıyoruz?
Türkiye’nin jeopolitik olarak hassas bir noktada bulunuşu.
Kaynaklarının zengin, insanının şuûrlu ve özüne bağlı. Ülkesinin sevgi kaynağını teşkîl eden mânevî değerlerden aldığı güçle, ülkesini cidden sevdiği; uğrunda canını vermekten asla çekinmediği ve sırasında yine çekinmiyeceği.
Koca İmparatorluğun vârisi oluşumuz yüzünden; iç-dış düşmanların hücûmlarına durmadan mâruz kalışımız.
Türkiye’nin; dışarda kotarılan oyunlardan, içeride hazırlanan entrikalardan ve çeşitli menfî mihraklardan ve tabiî bizzat kendimizden kaynaklanan olumsuzluklarla, karşı karşıya bulunduğu.
“Türkiye Sevdâsı”nın önünde duran engellerden birinin; Ortadoğu’da oynanan çirkin oyun, yâni petrol hâkimiyeti uğrunda dönen dolaplar olduğu. Çünkü bu güçlerin Ortadoğu üzerindeki emel ve arzuları ne ise, Türkiye için de aynı şeyi düşündükleri.
Nitekim yıllardır ülkemizin Doğu ve Güneydoğusu’nda cereyân eden hâdiselerin de, işte bu çirkin oyunun bir parçası şeklinde tecellî edişi. Bundan dolayı Ortadoğu’da, Türkiye’nin konumu ve maddî ve mânevî zenginliği karşısında, bir şey yapmak isteyip de, yapamıyan güçlerin, onun iç bünyesini kemirerek zayıf düşürmeye çalıştıkları.
Van’da yapılan Ermeni zulüm ve işkencelerin, bugün yine bu topraklarda tekrarlanmak istendiği; Zeve Şehitliği’nde binlerce Müslüman-Kürt ve Türk evlâdının, nasıl vahşîce katledildiği.
Osmanlı, Türk ve Ortadoğu uzmanı Prof. Bernard Lewis’in İstanbul’da, “Irkçılık ve Antisemitizm” seminerinde: “Bir milyar Müslüman bugün işlerine gidip, akşam da evlerine döndü. Ve hiç kimseye zarar vermedi…Batı toplumlarına Müslümanların terörist olmadığı
347
anlatılmalı.” Diyerek doğru fakat o nispette düşündürücü bir teşhîste bulunduğu.
Ayrıca Lewis’in: “Batı’da yaygınlaşan İslâm korkusunun, Müslüman Dünyası’yla terörizm arasında sağlıklı bir ayrım yapılmamasından kaynaklandığını” söylemesi.
Doğu’dan Batı’ya bütün Müslüman-Türk beldelerinde binlerce yıldan beri kutlanan Millî Bayram ve Ulu Gün denilen Nevrûz’dan söz etmesi.
Yüce dağlarda, yalçın kayalarda, geçit vermez arâzilerde; vatan- millet düşmanı teröristlerin peşinde koşan, ülkenin sırtındaki hâin terör hançerini çıkarmak için canını dişine takan Mehmetçiklerden tutun da, daha bunun gibi birçok can alıcı konuların yer aldığı, bu mütevâzî kitap, âdeta:
“Bu necîb milletin pırlanta gençliğine, ciddî şekilde sâhip olmak zorundayız.” Temennîsiyle bitiyor ve sanki:
“Ülkemizin çok daha büyümesi, gelişmesi, birliği ve beraberliği için; bir not daha düşün günlüğünüze: ‘Ben ülkemi çok seviyorum.’ diye.” Tavsiyesiyle son buluyor Sn. Mustafa Öztürkçü’nün ilk baskısı 1997’de Ankara’da yapılan bu küçük ve mânidar eseri.