Bir Rizeli’nin Dersim’e Bakışı (Ya da Dersim’in Kredi Notu)

220

Bir Rizeli’nin taammüden söylediği sözlerin enkazında kalanlar kurtarılamasa da Erdoğan Bayraktar 5,2’nin şiddetinden kurtarıldı. Allah onu TOKİ’ye bağışladı. Tam Bakan‘ın kellesi isterken İzmit‘te Kartepe Vapuru kaçırıldı – bak Allah‘ın işine – ve konu gündemde düştü. Kaçıran niye kaçırdı, kaçırtan onu niye susturdu? Türkiye‘nin kredi notu düşürülürken bir başka Rizeli Dersim‘de yaşanan katliamdan (!) ötürü Devlet adına özür diledi. Tamam, asıl mevzu halının altına süpürülecekti ama gündem böyle bir anda deprem + tsunami + nükleer çevre felaketiyle birlikte değişir mi? Bir anda olduk Japonya.

Hükümet kredibilitesini düşünürken halkı resmen Devletine karşı kin ve nefret duygularına sevketmiştir. Hem de kimin referansıyla? Necip Fazıl‘ın. Şimdi gelelim fasulyenin faydalarına.. Bir; anne tarafından hemşehri olduğum Tayyip Erdoğan‘la istersem akraba bile çıkarım. İki; üniversite yıllarında en çok etkilendiğim 2 kişiden biridir Necip Fazıl (diğeri Fethullah Gülen).

Başbakan’ın alıntı yaptığı kitap ‘Son Devlerin Mazlumları‘ adeta Millî Mücadele Muarızlarıdır. Devrin APO’su Şeyh Said‘in ve Genç İsyanı‘nı bile 2’inci sıradan mazlum gösterir. Millî Mücadele aleyhine fetvalarıyla meşhur İskilipli Atıf Hoca‘yı ise 4’üncü sıraya koyar.

Herkes bilir ki mesele ne şapkadır ne şeriat. Kurtuluş Savaşı‘nda emellerini işgalcilerin emellerine bağlayanlar yeni Cumhuriyeti buldukları her fırsatta dış destek / iç köstek demeden delme denemelerine giriştiler. Osmanlı‘dan kalma hainliği hoşgörme hastalığına şükür ki genç Devlet düşmedi ve ihaneti affetmedi. Zira Türkiye Cumhuriyeti kuruluş itibariyle çelik bir çekirdektir.

Başbakan dedesinden çok dinlemiş. Neyi dinlemiş? Tavuk kümesine saklandıklarını. Rus işgalini, Rum mezâlimini görmemişler mi; onu kim anlatmış? Rize‘de “Bi cöreyim, adam nasi yuvarlanayi” diye bedavadan bayırda adam vurulduğunu da mı anlatmamışlar? 150 yıllık derebeyleri / kabile savaşlarını ne yapmışlar?

Devlet mübadeleyle homojenize edilmiş fakat vergi vermeyen ve başkaldıranların da Laz, Yörük, Kürt, Alevî, Sünnî, İzmirli, Diyarbakırlı, Rizeli, Tuncelili olduğuna bakılmaksızın kafası kırılmıştır. Ama Başbakan‘ın İbrahim Sadri gibi okuduğu o Dersim terâneleri bir Necip Fazıl uydurmasıdır. Kitaba bakarsanız Erdoğan az bile anlatmış: Yok Kadınların karnı deşilmiş, yok erkekler doğranıp buğday sapları üzerinde yakılmış, yok 1’le 10 yaş arasındaki çocuklar derede katledilmiş… (Toplamış 50 bin)

Eşeğe iz’an demişler, yatıp uzanmış“. Bunları dinlerken aklıma Halepçe Katliamı geldi, Hitler‘in fırınları geldi. Acaba dedim, bunları Yunanistan Başbakanı söyleseydi ne tepki verirdik? PKK tüm gücüyle 2012 – 2013’te Hakkâri‘yi fiilen Türkiye‘den ayırmaya kalktığında bakalım ne Dersim tepkisi vereceksiniz? Seyit Rıza’nın Şerif Hüseyin’den ne farkı var? O aşiretler ne için ve hangi gazla ayaklanmışlar?

Bu şu demektir; bundan sonra tepki vermeyin ve millî refleks göstermeyin. Ermenilerden özür artı iade-i taahhütlü tazminat ve toprak. Sonra Süryanîler, sonra Rumlar, sonra Keldanîler.. Nasturî İsyanı‘nı pardon katliamını da unutmayalım. Gayri siz varken düşmana ne gerek var!

Başbakan sık sık “Biz bakkal dükkânı yönetmiyoruz, Devlet yönetiyoruz” derdi. Şimdi düşünüyorum da bu muymuş? Eğer buysa anamın dayısı rahmetli Hacı Bakkal (Osman Emice) bile daha iyi yönetirmiş.

Her şeyi kredi notuna tahvil edenlere not: Necip Fazıl‘ın bende kredisi kalmadı. Büyük (Orta) Doğu Marşı‘na girmiyorum bile. Yok, çok isteyen varsa onun için de bir sıkımlık yazı yazılır.

Ben okudum – ufledum, o uçti; ha bu Cumhuriyeti kurmak sanki suçti