Bir Ölenin Ardından

68

“Ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmasaydı.” şarkı sözünü bilmeyen yoktur. Ölüm, yasa; ayrılık, kader… Her varlığın ortak kaderi.

Ayrılık, gurbeti; gurbet garipleri ortaya çıkarıyor. Ölene de “ölü” deniyor. Ölmek, kaçınılmaz ve korkunç gerçek, insanoğlu için. En sevimliler bile “ölü” sıfatını alınca ürkünç olabiliyor. Bir ölüyle yaşamak, belki en ıstıraplı hayat.

Ayrılıp gidenin de ölenin de arkasından çok laf edilir. Her laf, bir değerdir, değerlendirmedir. Bu değerlendirmeler hem söyleyenin hem de hakkında söz söylenenin aynasıdır. Bunda objektiflik, tutarlılık aranmaz; çünkü bulunmaz.

Kaçınılmaz gerçeğin kapanına siz de bir gün tutuldunuz. Arkanızdan insanlar ne söyleyecek, hiç bunu düşündünüz mü? Yaşadıklarınız, düşündükleriniz, etkiledikleriniz, dost ve düşmanlarınızla birlikte çevreniz hep konuşulanlar kapsamında olacak. Şu veya bu nedenle sizi sevenler vardı; onların söyleyecekleri şüphesiz iyi yönde olacaktır. Bu kapsamın dışında kalanlar ne diyor? Onlar hangi ölçüye göre konuşuyor? Kullandıkları ölçü ile söyledikleri arasında tutarlılık, inandırıcılık var mı? Varsa, söyleyenler samimidir, söylenenler ciddiye alınmalıdır.

Türkiye bir değişik ülke. Bu ülkenin kültür dokusu da farklı. Bizde insanlar hep öldükten sonra kıymetlenir. Kaçan balık büyüktür veya ölen hep badem gözlüdür. Biz, değerli insanları, yaşarken döveriz, hapse atarız, ailelerinden koparırız, onlara işkence yaparız; öldükten sonra da gözyaşı dökeriz.  Biz kıskancızdır, fesadızdır, cimriyizdir, çıkarlarımıza pek düşkünüzdür. Bu özellikler, bizi gerçekleri anlamaktan, değerli insanların değerlerini itiraf etmekten alıkoyar. İkiyüzlüyüzdür, iki yüzümüz arasındaki fark, gece ve gündüz kadar derindir. Hangi durum karşısında hangi yüzümüzü kullandığımızı kendimiz dahi bilmeyiz. Bu manada yüzümüz belki iki değil, bin ikidir.

Necmettin Erbakan, bir güzel insandı, inanç adamıydı. Davası vardı, bizim siyaset dediklerimiz onun literatüründe ibadet idi. Onu dört kere devirdiler, o beş kere ayağa kalktı. Ölürken ayaktaydı. Egemen çevreler, zayıflatmak ve hakaret etmek adına yapabilecekleri her şeyi yaptılar ona.  Küfür, iftira, aşağılama… Bunların hiçbiri yıldırmadı onu.  Her düşürülüşünü cümledeki virgüle benzetti O. Şimdi öldü, Hakk’ın rahmetine kavuştu. Ölümü onu sevenleri ve sevmeyenleri buluşturdu. Sırtını devlete dayamadığı için devlet töreni de istememişti. Musalla taşı, inanların gönlü oldu. Yüz binler ağlamadı, alkışlamadı; dua etti. Ölümü herkesi üzdü; ama kimseyi yormadı.

Her varlığın özgül ağırlığı farklıdır. Hiçbir varlığın yer doldurulamaz. Gölgemiz, boyumuzla orantılıdır, değerimiz etkimizle.  Erbakan, geldi ve gitti.; biz de gideceğiz. İnançlılar, inançsızlar; ikiyüzlüler, doğrucular ve diğerleri… bizim için ne söyleyecek dersiniz?