Bir Nebze İnsan (9)

85

     Her bir zîhayatın
/ hayat sahibinin hayatında, gayr-i mütenahi / sonsuz gayeler vardır. Bu
gayelerden zîhayata / hayat sahibine ait, ancak binde birdir. Bakî / geri kalan
gayeler, gayr-i mütenahi / sonsuz olan malikiyeti  / sahipliği nispetinde, hayatı icat eden
Zat’a aittir. Öyle ise, büyük bir mahlûkun, küçük bir mahlûka karşı tekebbür
etmeye / kibir ve büyüklenmeye hakkı yoktur. Hakikate nazaran abesiyet /
faydasızlık da yoktur. Çünkü, bir hayatın bütün faydaları, bir zîhayata /
canlıya ait değildir ki, abes / lüzumsuz olsun. Evet, sath-ı arz / yeryüzünde
her sene yapılan ziyafet-i amme-i İlâhiye / Allah’ın bütün mahlûkatı için
verdiği ziyafet; nev-i beşere / insanlara; halife olduğu / yeryüzünde bazı
hususlarda Allah adına ve yine Allah’ın izniyle hareket ettiği için, bir
ikramdır. Yoksa hepsi onun istifadesi / yararlanması için değildir.

     İnsanın zihnine
bazen şöyle bir vesvese gelir, der: “Sen de adî / basit, sıradan böcek gibi bir
hayvansın. Hayvanlardan fazla ne kıymetin var? Hem de, semavat / gökler ve arzı
/ dünyayı yed-i kudretine / kudret eline alan Hâlık-ı Zülcelâl / sonsuz
büyüklük sahibi, yaratıcı Allah’a karşı ne meziyet / üstünlüğün ve ne gibi bir
hizmetin var ki, seninle meşgul olsun?”

     Bu vesvese / şüphe
ve kuruntuya karşı şöyle bir hakikati düşünmek lâzım:

     İnsan, gayr-i
mütenahi / sonsuz acz / zayıflığı ve fakrıyla beraber, Cenab-ı Hakka imanıyla;
kudret, gınâ / zenginlik, bolluk ve izzete / büyük bir şerefe mazhar / nail
olmuş ve kavuşmuştur. İşte bu mazhariyet / bu görüntüden dolayı; insan
hayvaniyetten terakki edip / yükselip ,halife-i zemin / yerin halifesi, yani
dünyadaki tüm varlıklar üzerinde tasarruf edici, yani söz sahibi olmuştur.

     Yine, Cenab-ı Hak;
ihata-i kudret / kudretinin kuşatıcılığı, genişliği ve enginliği ve azameti /
yüceliğiyle; insanın duasını işitir. Hacatını / hacet ve ihtiyaçlarını görür.
Semavat / gökleri ve arzı / yeri tedbir / idare ederek çekip çevirmesi; O’nun
insanı da düşünmesine mâni / engel değildir.

     İmana ait
bilgilerden sonra, en lâzım ve en mühim a’mal-i saliha / salih amellerdir.
Salih amel ise, maddî ve manevî hukuk-i ibada / kulların ve insanların hukuk ve
haklarına tecavüz etmemektir.  Sınırı
aşmamaktır. Hukukullahı / Allah’ın hukukunu da bihakkın / hakkıyla, tamamiyle
ifa etmektir. Ecnebi / yabancılardan alınan maddî bilgiler, sanat ve
terakkiyata / gelişme ve ilerlemelere ait ise lâzımdır. Sefahate / zevk ve
eğlenceye aşırı düşkünlüğe dair ve onlarla ilgili ise muzır / zararlıdır. Bu
Mevcudatın / var olan her şeyin Sahibi, pek büyük bir ihtimam / dikkat ve özen
göstermekte. Mülkünde cereyan eden / meydana gelen her şeyi taht-ı hıfz ve
muhafaza / muhafaza ve koruması altında bulundurmakta. Hâkimiyetinin muhafazası
için, sonsuz bir dikkat sarfetmektedir. Rububiyeti / Allah’ın her zaman her
yerde, her mahlûka muhtaç olduğu şeyleri vererek; onu terbiye ve idare
etmesinde; tam bir intizam ve saltanat vardır. Öyle ki, edna / en basit, en
küçük bir hâdiseyi / olayı, adî / sıradan bir hizmeti bile, yazar ve yazdırır.
İşte bu derece ihatalı / kuşatıcı, ihtimamlı / özenli bir hıfz / koruma kanunu;
elbette âlem-i ahirette / ahiret âleminde yapılacak bir divan-ı muhasebata /
hesapların görüleceği daireye bakar. Şu muhafaza / koruma kanunu, bütün eşyada
/ şeylerde cari / geçerlidir. Böyle olduğu gibi, mahlûkatın en eşrefi olan İNSAN’a
da şamil olup, onu da içine alır.

     Çünkü,
İNSAN; Cenab-ı Hakkın Rububiyeti’ne / terbiye ve idaresi altında bulundurmaya
ait şuunat / keyfiyet, hâl ve işlere şahit. Ahval / hâl ve durumlarına
tanıktır. Mahlûkat / yaratıkların cemaat / toplulukları içinde; Allah’ın
birliğine dellâl / davet edicidir. Mevcudat / var olan her şeyin tesbihatına /
Allahı anışlarına müşahit / gözlemcidir. Hilâfet-i kübra / en büyük halifelik
ile tekrim / yüceltilmiş ve teşrif / edilmiş / şereflendirilmiştir. İNSAN bu
keramete, bu şerefe nail olduğu / ulaştığı hâlde, kendisini başıboş ve  gayr-i mes’ul / sorumsuz zannetmesin /
sanmasın. Onun da divan-ı muhasebatta / hesapların görüleceği divanda; pek
karışık hesapları vardır. Ondan kurtulduktan sonra müstahak olduğu / hak ettiği
yere gidecektir. Evet, kudret-i ezeliyeye / ezeli kudrete nispetle, ölümden
sonra haşrin / mahşere çıkarılmanın gelmesi, güzden sonra baharın gelmesi
gibidir. Evet, nebatat / bitkiler gibi, insanın da bir güzü / sonbaharı, bir de
baharı vardır. Evet, geçmiş zamanda vukubulmuş / meydana gelmiş olan mu’cizat-ı
kudret / kudret mu’cizeleri, Sâniin / sanatla yaratan Allah’ın bütün imkânat-ı
istikbaliyeye / gelecekteki imkânlara da kadir olduğuna / kudreti yettiğine;
kat’î / kesin şahit / tanık, bürhan / delil ve hüccetlerdir

Önceki İçerikBiz Niye Böyle Yaşayamıyoruz?
Sonraki İçerikÖğrenci İntiharları Ve Yurt Sorunu
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.