Allah’ın kudreti
insanı; çok daire ve alanlara karşı alâka ve ilgi duyacak bir vaziyet / durumda
yaratmıştır. En küçük ve en hakir bir dairede; insana, eli yetişebilecek kadar
bir ihtiyar / tercih, irade ve isteklerine göre hareket edebilme kabiliyet ve
yetisi, iktidar / bir şeyi gerçekleştirecek güç ve kuvveti vermiştir.
Ferş / yeryüzünden
arşa / göğün en yüksek katına, ezelden ebede kadar en geniş daire ve alanlarda
insanın vazifesi / görevi; yüzünü Allah’a çevirmek; O’ndan aldığı kabiliyet,
beceri ve edindiği imkânlar nispetinde, O’nun gösterdiği çerçevede, kendisine
düşen mes’uliyet ve sorumluluğu lâyığı veçh ile / en uygun şekilde yerine
getirmesini bilmektir.
x
Dünyada görülen,
bilhassa / özellikle nebatî / bitkisel ve hayvanî / hayvansal hayatlarda /
canlılarda; müşahede edilen / gözlemlenen ademler / yokluklar ve idamlar / yok
oluşlar; tebeddül / başkalaşım ve değişim, emsal ve benzerlerinin
yenilenmesinden ibarettir.
İmanlı / inançlı
insanlara göre; zeval / yok olma ve firakın / ayrılığın acısı değil; yerlerine
gelen emsal ve benzerleriyle, visalin / kavuşmanın lezzeti hâsıl oluyor /
meydana geliyor.
Öyle ise, imana
gel ki, elem / maddî-mânevî ıztıraptan emin olup, güvene kavuşasın. Kadere
teslim ol ki, selâmette kalasın / korku ve endişelerden uzakta bulunasın.
x
Bu arz küresi /
dünya misafirhanesi; insanların mülk ve malı değildir. Ancak insanlar; amele /
işçi gibi, o misafirhanenin çeşit çeşit işlerinde ve tezyinatında / süs ve
süslemelerinde çalışırlar.
Eğer arz küresine
/ dünyaya, hariçten / dışından yabancı birisi gelse; misafirhanenin bir mu’cize
/ yapmakta insanların âciz kaldığı, harika bir yer olduğunu görür. İnsanların
da âciz, fakir ve muhtaç olduklarına dikkat ederse, anlar ki:
Bu insanlar, bu
dünyaya sahip ve onu yapabilecek bir iktidar ve güçte değiller. Ancak böyle
harika bir masnuun / sanatla yapılmış varlığın Sânii / yapıcısının da,
mu’ciznüma / mu’cize gösteren bir Sanatkâr olduğuna kat’iyet / kesinlikle
hükmeder.
Ve demek ister ki:
Bu insanlar, o Ezelî Sultan’ın makasıdına / maksat ve gayelerine çalışan amele
ve işçilerdir. Yine hükmedecektir ki, bu ameleler, aldıkları ücretlerinden
maada / başka bu dünyadan bir şeye malik ve sahip değiller.
Ve keza / yine, o
çiçeklerin; hayat sahibi canlılara karşı gösterdikleri teveddüt / sevgi, tahabbüp
/ muhabbet ve tebessüm / gülümsemelerine dikkat eden anlar ki,
Bir Hakîm-i Kerîm
/ ikram ve ihsanı bol, her işi fayda ve gaye gözeterek yani hikmetle yapan
Allah tarafından misafirlerine;
Hizmetle muvazzaf
/ vazifelendirilmiş ve görevlendirilmiş birtakım hedâyâ / hediyeler ve behayâ /
güzellik, iyilik ve ihsanlardır ki,
Sâni / sanatla
Yaratan ile Masnu / sanatla yaratılmış arasında bir tearüfe / tanışmaya, bir
tahabbübe / sevgiye vesile / vasıta ve aracı olsun.
x
Ey nefis! Sen her
bir eserde Müessir / eser ve iz bırakan Allah’ın azametini / büyüklüğünü görmek
istiyorsun. Fakat haricî / dışa ait olan mana ve anlamları, zihnî / zihinle
ilgili manalarda arıyorsun.
Esma-i Hüsna’nın /
Allah’ın güzel isimlerinin her birisinde; bütün esmanın / isimlerin şuaatını /
şua, ışın ve parıltılarını görmek istiyorsun.
Her bir lâtifenin
/ kalbe bağlı hassas bir duygunun zevkiyle; bütün letaif / güzellik ve
inceliklerin zevklerini zevk etmek istiyorsun.
Her bir hisse tâbi
olan / uyan işleri ve hacetleri / ihtiyaçları ifa ederken / yerine getirirken,
bütün hislerinin işlerini beraber görmek istiyorsun.
Bundan dolayı da,
evham / vehim, zan ve kuruntulara maruz kalıyor / bunların da, etkisinden bir
türlü kurtulamıyorsun.