Oğuz Çetinoğlu sordu, Mehmet Cemal Çiftçigüzeli Cevapladı
(Üçüncü -Son- Bölüm)
Oğuz Çetinoğlu: Üstâdın mûsıkîseverlerimize bıraktığı armağanlardan söz eder misiniz?
Mehmet Cemal Çiftçigüzeli: Büyük Bestekâr Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca’nın 200’ü aşkın armağanı dışında bir uzunçalar (LP) var, 25 adet 78’lik taş plak, 15 adet 45’lik plak, 200 CD, Türk Musikisi, Türk Kültürü’ne Hizmet Vakfı, İstanbul Kilis Vakfı, Yapı Kredi Bankası ve TRT’ye yaptığı onlarca CD vardır. Ancak hızlı gelişen teknoloji karşısında bunların çoğu antika olmuştur. Fakat bir müzede bulunması gerekir. Çünkü bir dönemin belgesi ve bilgisidir. Mısır’da görev yaptığım sırada Kahire’de 250 müzenin bulunduğunu, bunun birkaç tanesinin de müzik ve enstrüman müzesi olduğunu öğrendiğimde şaşırıp kalmıştım. Batıda böyle örnekler çok. Fakat Mısır’da böyle bir kültür kurumunun olmasına hem şaşırmış ve hem sevinmiştim. Sonra düşündüm, taşındım böyle bir müze bizde hâlâ yok. Merhum TRT Teknisyeni Hâmi Gerçek TRT’de kullanılan eskimiş, modası geçmiş, tâmir edilmekten yıpranmış âlet ve edavatın atılmasına gönlü razı olmayınca önce kendi odasında, sonra yönetimin verdiği bir odada bir TRT Müzesi kurmuştu. İyi ki de kurmuş. Hâlâ devam ediyor mu bilmiyorum. Ama Kahire’nin bile çok gerisindeyiz müzeler konusunda.
Kahire’de Japonların yaparak hediye ettiği muhteşem Opera Binası’nda uluslararası ilâhiler konseri dinlemiştim. Türkiye’yi de iki sanatkâr Abdurrahman Kızılay ve Mehmet Özbek temsil etmişti. Dev bir orkestra eşliğinde birkaç saat süren konserde sanatkârlar ayakta alkışlanmış ve canlı yayınlar yapılmıştı. Türkiye’de böylesi programlar gereği kadar ve liyakatli uzmanlarca yapılmıyor. Hep mesaja yönelik olarak hayata geçiriliyor. Dolayısıyla tıkanıklık oluşuyor ve bütün dünyaya açılmak mümkün olmuyor. Oysa onlarca örnekten birkaçını sıralayacak olursak dizelerde bir Yunus Emre gibi, bestelerde bir Saadettin Kaynak gibi ve bir Alâeddin Yavaşca gibi önemli anıt isimlerimiz, sanatkârlarımız var. Hem sanatkârlarımıza ve hem musikimize sâhip çıkmak ve aynı zamanda Dünyaya açılmak gerekir. Peki bu nasıl olacak?
Çetinoğlu: Ben de size sorayım…
Çiftçigüzeli: Önce kendi kamuoyumuz için yapacağız bunu. Mehmet Güntekin Başkanlığındaki Türk Müziği Vakfı bunu Atatürk Kültür Merkezi’ndeki çalışmaları ve konserleriyle yapıyor. TRT Haber Merkezinde çalışırken hafif batı müziği prodüktörü ile tanışmış ve sohbet etmiştim. “Neden batı müziği dinleyenlerinin oranı binde bir bile değil” diye sormuştum. Bana demişti ki o zaman “Batı müziğinin geniş alanlara yayılması ve dinleyicilerinin artması için herkes bu çağdaş müziğe sâhip çıkmalı ve sevmeye çalışarak çok sık dinlemelidir.” Bu biraz da tâciz ve baskı idi. Ancak vesâyet rejimlerinde olabilirdi. Mevzuat gereği TRT’de Hikmet Şimşek her Pazar günün yıllarca bir saat klasik batı müziği konserleri vermesine rağmen klasik batı müziğini dinlenme oranı artmadı; binde üçte kaldı. Bu müziğin de yaşaması gerektiğini düşünüyorum ama önce kendi müziğimiz. Bunun için telif hakları yasasında değişiklik yaparak Bestekârlarımıza katkı verilmeli. Dolayısıyla besletenmiş eserler daha önce olduğu gibi uzman kişilerce TRT denetiminden geçmeli, TRT arşivine girmeli. Radyo-Televizyon Yasasında değişiklik yaparak bu eserlerin medya organlarında yayınlanması sağlanmalıdır. Dikkat ederseniz filmlerde bile kullanılan müziklerin çoğu yabancı. Korku sahnesinde korku müziği, heyecanlı yerlerde heyecanlandıran, uyutulması gereken yerde uyku müziği çalınıyor. Hollanda’da bir kitapevindeki müzik reyonunda bu müziklerin kaset ve CD’leri gördüm. Belki o zaman Bestekârlarımız bir zamanlar târihimizde olduğu gibi müzikle tedavi konusunu bile yeniden canlandırabilirler. Türk müziğini desteklemek, yaygınlaştırmak, ustaların elinde yeni talebeler yetiştirmek önemli ölçüde kamu desteğine, hükümetlerin politikasına bağlıdır. Yeni Prof. Dr. Alâeddin Yavaşcaların yetişmesi de öyle. Alâeddin Yavaşca hekim idi, ama aynı zamanda Bestekârdı. Her meslek grubunda bunun olmaması için hiçbir sebep yok.
Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca’nın bağışta bulunduğu Türk Eğitim Vakfı, Bestekârımızın bir drama veya belgeselini, yahut drama belgeselini yapmalıdır. Eğer bin sinemacı bursiyeri yahut mezun olan talebeleri varsa o daha da kıymete geçer. Böylesi hayırsever sanatkârların sayısını artırılmasına vesile olur.
Çetinoğlu: Güzel fikir. Benim de bir düşüncem var:
TRT, Türk müziğinin icrâsı için ses yarışmaları düzenliyordu. Bunlardan birinde İnci Çayırlı, Ahmet Özhan, Ercan Saatçi ve Hülya Avşar Jüri üyesi idi. Yarışmanın adında ‘Alaturka‘ kelimesi geçiyordu ve yanlış hatırlamıyorsam ‘Bu akşam bütün meyhanelerini dolaştım İstanbul’un‘ mısraıyla başlayan şarkıyı söyleyen bayan, birinci olmuştu. Yarışmanın ismi de, birinci gelen şarkı da Türk müziğine bir şey kazandırmadı.
Mehmet Güntekin, Fatih Salgar, Mehmet Hulûsi Yücebıyık, Münip Utandı, Birol Yayla, gibi isimlerin de yer aldığı grubun danışmanlığında esasları belirlenecek bir beste yarışması, Türk Müziğine seviye kazandırır, bestekârlara imkân sağlar, yeni bestekârlar yetişmesine katkıda bulunur. Elbette bu yarışmanın şartları değiştirilmeden 5-10 sene devam etmesi gerekir.
Hayal gibi görünüyorsa da buna mecburuz, hattâ mahkûmuz. Bizim yeni Alâeddin Yavaşcalara, Lemi Atlılara, Hacı Ârif Beylere, Münir Nurettin Selçuklara benzerlerine ihtiyacımız var.
Röportajımıza dönersek Efendim… Prof. Dr Alâeddin Yavuşca entelektüel bir insandı. Sohbeti tatlı, hitâbeti mükemmeldi. Tanıyanları ve özellikle Kilisli hemşehrileri tarafından seviliyordu. İsteseydi, Kilis’ten milletvekili seçilebilir muhtemelen bakan da olabilirdi. Bu yolu tercih etmedi. Sanatkârların politikaya girmemesi, günümüzdeki siyâseti yapmaması, amacı örtülü cemiyetlerde bulunmaması değerli insanlarımızı uzmanlık dallarında daha faydalı hâle getiriyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çiftçigüzeli: Çok doğru bir tespit. Zülfü Livaneli milletvekili oldu, parlamenterliği sanatkârlığının çok gerisinde kaldı. Ses getirmedi. Son yılların öndeki muhafazakâr ismi sanatkâr Uğur Işıldak da öyle. Milletvekili oldu, sonra parlamentodan ayrılan ilk isim idi. Prof. Dr. Alâettin Yavaşca’nın siyâsette kendine yer aramaması çok önemli bir gelişme. İyi ki öyle yapmış. Çünkü muhteşem bir usta. Ufku açık bir sanatkâr, donanımı ve birikimi dikkat çekecek kadar fazla. Sanırım 1966 veya 67’yılı olabilir. O yılların etkili gazetelerinden Yeni İstanbul vardı. Ben de aboneydim. Milliyetçi bir gazeteydi ve Adalet Partisi yanlısıydı. Bir defasında Dr. Alâeddin Yavaşca ile bir röportajı anons edildi. Birkaç gün sürdü. Bu röportajda Dr. Alâeddin Yavaşca masonluktan ayrıldığını, çünkü bu örtülü kuruluşun kapalı bir kutu olduğunu, açık ve şeffaf olmadığını anlatıyordu. Ayrıca sizin bir röportajınızda okumuştum, Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca’nın bir ara (1991) Bedrettin Dalan’ın Genel Bakan olduğu Merkez Demokrat Partiye girdiğini, bir müddet sonra da “Politika bize göre değil” diye istifa ettiğini okumuştum. Zâten sanatkârların böyle yerlerde yaşaması, hayat bulması gerçekten zor. Günümüzde de zor. Hatta pek çok zor.
Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca’ya Allahtan rahmet diliyorum. Mekânı cennet olsun. Kabri nurlarla dolsun Yetiştirdiği talebeler, bestelediği eserler, yazı ve röportajları, görüşleri, hayatı, yeni nesil için bir örnek, bir ölçü, bir ufuk olacaktır.
Çetinoğlu: Çok teşekkür ederim Mehmet Cemal Bey. Mükemmel bir mülâkat oldu. Avrasya-Bir Vakfı’nda. KOCAV ‘Kültür Ocağı Vakfı’nda Konferans vermesini teklif etmiştim. İkisini de memnuniyetle kabul etti. Evinden alıp evine teslim ettim. Yol boyunca kendisini dinlemekten büyük haz duymuş, bilgi dağarcığımı hayli genişletme imkânı bulmuştum. . Yolculuk bitince; ‘keşke piyasanın cin ticârî araç şoförleri gibi yolu dolaştırsam, mesâfeyi ve vakti uzatsaydım’ diye düşünmüştüm.
Temennilerinize ben de katılıyorum. Mekânı Cennet olsun. Kabri nurlarla dolsun.
Sevilen bestelerinden bâzıları:
Ağlar gezerim sâhili sanki benimlesin
Akşam koya inmekte bulutlar yedi renk
Akşam yine çöktü gönlüme kasvet dolu
Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok
Aşka susayanlara ummanlar kâr etmiyor
Aşkın beni bak yıktı harâb eyledi ey mâh
Aşkınla yanıp geçti gönül her hevesinden
Aşk mevsime bakmaz güzelim dinleme vazgeç
Ayrılık acısını gurbete çıkan bilir
Ayrılık alnımın kara yazısı
Bahçendeki bülbülleri dinle güle âşık
Bakma bakma dayanılmaz gözlerinde
Bakmadın hiç kalbimin feryâdına
Baktıkca gölgeme yâdigâr diye
Bana nasıl vaz geç dersin gönül senden vaz geçer mi
Başka söz söylemem aşktan yana ben
Ben de tattım aşk denilen şarabı
Beni kahreder bu kaçışların
Bin güzelden seni beğendim seçtim
Bir aşk meleği görmeğe hasret ki bu gözler
Bir denizin mâvisi bir baharın yeşili
Bir gizli günâh işleterek kor gibi yaktın
Bir gün sır olan her şeyi bilmek çok güç
Bir güzel gözlüye meyl etti gönül
Bir tek bakışı hançer olup işledi cana
Bir ümit doğdu bütün kalplere yorgun geceden
Bir yılda tam dört mevsim var
Bir zamanlar sana âşık sana sevdâlı idim
Boğaziçi şen gönüller yatağı
Boş yere ömrü tükettim dem-be-dem âvâreyim
Bu nazlar yalvarışlar görünmüyorsun neden
Bu şarkı sana ait sevgili dinle Bütün bir gençliğim âvâre aşkınla harâb oldu
Cümle yârân sana uşşâk olduğun bilmez misin
Çıkıver vâdiye bir akşam üstü
Çoktan ey sâkî gelip sînemde mihmân olmadın
Dağlar dağlar yüce dağlar firkat beni nice dağlar
Dalgın geceler el ele geldik
Derdi baştan atalım yaşamaya bakalım
Dinle kalbimdeki feryâdı kulak ver sesine
Doğdun yine sen gönlüme bir nûr gibi şimdi
Elâ gözlü nazlı dilber seni senden sakınırım
Vaktiyle benim de gülşenim vardı
Veysel Karaniye seslenişler
Vuslat şarabından bu gönül içmedi gitti
Yadında mıdır gizli emellerle yanardıkYakın gel kaçma ey şuh-i cihan
Yaklaş bana şirin yüzlü tatlı sözlü yar
Yaksan bile sen gönlümü bir zerre Yalan dünya yalan dünya
Yalansız riyasız tatlı dilleri
Yalnızım kimsesizim hiç beni yok anlayanım
Yalnızlığın girdabında seni..
Yamaçta dolu yoncalar
Yarab ne zaman biter
Yaşayan tek hatıram sıcak sevgim bunu bil
Yeşil renkli gözlerine yanar bu gönül
Yeter ki sen geri dön herşeyden vaz geçerim
Yıllar boyu ben sevgini kalbimde yaşattım
Yıllar var kederinle hasretinle ağladım
Yıllar var seni arıyorum (Hayal)
Yıllarca beraber yaşasam senden usanmam
Yıllarca özlem gönlümde elem
Yıllardır özlediğim yalnız sensin sen
Yine kalbimde o aşkın kanayan bir yâresi var
Yine yola düşmek gerek
Yoksun diye bu akşam
Yorgun yıllarımı saklayan zaman
Yükledim hasretini gökteki bulutlara
Yüzünde güllerin mutlu sevinci
Yüzünün rengi solmuş
MEHMET CEMAL ÇİFTÇİGÜZELİ 1945 yılında Kilis’te dünyaya geldi. İlk ve ortaokulu Kilis’te okudu. İstanbul Vefa Lisesi’ni bitirdi. İstanbul İktisâdi ve Ticârî İlimler Akademisi Basın-Yayın ve Halkla İlişkiler Radyo-Televizyonculuk bölümünden mezun oldu. TC Devlet Lisan Okulu ve Tunus Habip Burgiba Yabancı Diller Enstitüsünden sertifika aldı. Yazarlığa ortaokul talebesi iken Kilis Huduteli Gazetesi’nde başladı, Pırıltı sâhifesini yönetti. İstanbul Babıali’de Sabah’ta profesyonel gazeteci olarak Cağaloğlu’na adım attı. Tercüman, Türkiye, Millî Gazete, Bugün, Özgür, Sebil, Millî Gençlik ve İttihad gazete ve dergilerinde çalıştı; muhabir, musahhih, sâhife sekreteri, yazı işleri müdürü, köşe ve röportaj yazarı olarak görev yaptı. 32 yıl TRT Ankara Haber Merkezinin değişik birimlerinde ve Kahire temsilciliğinde hizmet verdi. TRT Türkiye’nin Sesi Radyosunda haber müdürü oldu, ülkemizde ilk defa TRT Telegün Teleteks haberciliğini başlattı. Ankara’da Türkiye Yazarlar Birliğini 14 arkadaşı ile birlikte kurdu, yıllarca yönetiminde görev aldı. Türkiye Kültür ve Sanat Yıllığı yayın heyetinde bulundu. Mehmet Âkif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı kurucusu ve mütevelli heyeti başkanı oldu. Yurt içinde ve dışında çok sayıda millî ve milletlerarası program gerçekleştirdi. Amerika, Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarındaki altmışı aşkın ülkede konferanslar verdi, milletlerarası kongrelerde Türkiye’yi temsil etti, sempozyumlara katılarak tebliğler sundu. İstanbul Ticaret Üniversitesi İletişim Fakültesinde ‘metin çözümlemeleri’ dersi verdi. Yazıları İngilizce, Rusça, Arapça, Urduca ile Kırım, Kazan, Kazak, Özbek ve Kırgız Türkçelerine tercüme edildi. Yayınlanmış 23 eseri bulunuyor. MTTB Târihi ile TBMM’nde Mehmet Âkif Ersoy ve İstiklal Marşı adlı çalışmaları yayınlanıyor. İstanbul Şerifali’de oturan Yazar Mehmet Cemal Çiftçigüzeli, Süleyman Demirel Üniversitesi Türk Süsleme Sanatları hocası ressam, minyatür ustası müzehhibe Serhan Çiftçigüzeli ile evli, Furkan ve Burkan’ın babası, Can ve Nil’in de dedesidir. |
Referanslar;
*Dr. Alâeddin Yavaşca/Türk Musikisinde Kompozisyon ve Beste Biçimleri
*Ayten Yavaşca-Dr. Semra Özgün-Sinan Sipahi/Kültür Bakanlığı-5 Kitap
*Hasan Oral Şen/Dr. Alâeddin Yavaşca-TRT Yayını
*Metin Mercimek/Büyük Müzikişinas Prof. Dr.Alâeddin Yavaşca-Kilis Vakfı/2023
*Sinan Sipahi/ Biyografi-Alâeddin Yavaşca-Kültür Bakanlığı Yayını
*Rahmi Kalaycıoğlu/Türk Müziği Bestekârları Külliyatı
*Taner Çağlayan/Alâeddin Yavaşca Şiirleri
*TDV İslam Ansiklopedisi
*Yılmaz Pamukçu/Notalarla Sanatkârlar-1. Cilt
*Yılmaz Öztuna/ Türk Musiki Ansiklopedisi/MEB üç cilt