Bir Fetih Yazısı

132

Dünya tarihinin akışını değiştirmiş, yeni bir medeniyetin oluşumunu sağlamış olan İstanbul’un Fethi’nin 554. yıl dönümünü büyük bir coşkuyla kutluyoruz.

Tarihte, güçlü devletler kurmuş, büyük zaferler kazanmış, değerli devlet ve ilim adamları yetiştirmiş bir millet oluşumuzun hatırlanması; geleceğe doğru emin adımlar atmamız için, ilham ve güven kaynağı olacaktır.

Bu yüzden Fethi ve Fatih’i çok iyi anlamamız gerekmektedir.

Fatih Sultan Mehmet, daha çocuk yaşta devrinin en önemli alimleri olan Akşemsettin, Molla Gürani gibi hocaların elinde yetişmişti. Gönlüne “İstanbul Sevdası” daha küçük yaşta düşmüştü.

Biliyordu ki ; İstanbul daha önce 22 defa kuşatılmış, ama başarı bir türlü gelmemişti.

1451 yılında babası 2. Murat’ın vefatı üzerine padişah oluyor, ilk iş olarak İstanbul’un Fethini programına alıyordu. Çünkü baştan beri “Fetih ruhu ve Kızıl Elma” ülküsüyle yoğrulmuştu.

Bu anlayışla devrinin teknolojisinden faydalanıyor, askerini bu disiplinde eğitiyordu.

İstanbul’u fethetmekte kararlı olan Fatih “Şahi” adlı tarihin ilk havan topunu döktürdü. “Ya ben İstanbul’u alırım ya da İstanbul beni” diyordu. Ölümü göze alacak kararlılıkta olan bir insanın elinden hiç bir şey kurtulamazdı. Öyle de oldu.

Fatih Allah Rasülü’nün müjdesine mazhar olmak ve bazılarının hayallerine bile getiremediği fethi gerçekleştirmek için, donanmayı bir gecede Dolmabahçe’den Haliç’e indirmeyi başardı. Gemileri karadan yürüttü.

53 gün durmadan yıkılmaz denilen Bizans surlarını dövdü. Geçit vermez surlar delik deşik oluyordu. Nihayet fetih gerçekleşmiş oldu.

Fatih önde hocası Akşemsettin olduğu halde İstanbul’a girdi. Bizans halkı onları selamlıyordu. Zulmetten kurtuluşlarını kutluyorlardı.”İstanbul’da Latin serpuşunu göreceğimize Osmanlı sarığını görmeye razıyız.”diyorlardı. Yüzyıllardır süren adaletsizliğe, haksızlığa karşı baş kaldırıydı bu …

Fetih bir işgal, yağma olayı değildir. Tüm insanlığa hoşgörü ve sevgi ülkesine taşıma isteğidir. Mutluluğa kanat açmaktır. Kilitli gönüllerin açılması fetih ile gerçekleşir.

Fetih askeri başarı olmaktan ziyade güvenlik, adalet ve hoşgörüyle birlikte ortaya çıkan sağlam bir adalet düzeninin eseridir.

Fetih bir medeniyet inşasıdır. Osmanlı Devleti fethe müteakip İstanbul’un her noktasına mimari eserler kazandırmıştır.

Düzensizliğin, huzursuzluğun ve maddi saltanatın hüküm sürdüğü bir dünyada fetih ruhuna o kadar muhtacız ki …

Millet olarak genç nesillere zafer ve başarılarımızı, yeteri kadar anlatamıyoruz. İstanbul’un fethi, Çanakkale Savaşları, Preveze Deniz zaferi gibi büyük başarılar bir Avrupa ülkesi tarafından gerçekleşseydi, sırf bundan dolayı filmler, belgeseller yaparlardı. Bu başarışlarını cihana mal ederlerdi.

Biz ise, donuk ve sevimsiz bir kronolojik tarih anlayışımız olduğundan dolayı gençliğimize fetih aşkını bir türlü aşılayamıyoruz.

Bir kısım zevat, 554 yıl önce olmuş bu fethi küçümsüyor, bazıları ise fetih kutlamalarının batılıları rahatsız ettiğini, kutlamanın gereksizliğini belirtiyor.

Bu kompleksli ruh halinden kurtulup bir an önce özümüze dönmek durumundayız.

Unutmamalıyız ki; “Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızda ki asil kanda mevcuttur.”