Aşağıdaki örnek, Rus yazar Grigory Petrov tarafından kaleme alınmış 1923 tarihli, “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” adlı kitapta anlatılır:
Moskova’daki Devlet Tiyatrosu’nun duvarlarında birdenbire büyük çatlaklar meydana geldiği görülmüş. Temelden çatıya kadar yükselen bu çatlaklar, bütün binanın ansızın yıkılma tehlikesini ortaya çıkarmış. Yapılan incelemede, Moskova’nın bu muhteşem kâgir yapısının, ahşap temeller üzerine bina edildiği görülmüş. Meğer bina yapılırken zemin çürük olduğundan yere çakılan ağaç kazıklar üzerine taş duvarlar örülmüş. Yeraltındaki ahşap kazıklar çürüyünce temel kaymaya başlamış, çatlaklar oluşmuş.
Çatlakların sebebi anlaşılınca uzmanlar binayı yıkmak veya güvenli bir hale getirmek konusunda seçenekleri tartışmışlar.
Binayı yıkmaktan vazgeçmişler. Çürüyen ağaç kazıkların yerine teker teker sağlam granit taşları yerleştirmişler. Bu işleme devam ederek bütün temeli yenilemişler. Mühendislerin mantıklı yaklaşımları sayesinde Moskova Devlet Tiyatrosu bugün dahi hala sapasağlam ve tehlikesiz bir durumdadır.
Bu örnekten çıkarabileceğimiz sonuçlar:
Ø “Devletlerin tarihi ve milletlerin hayatı da Moskova’daki Devlet Tiyatrosu’na benzer.” Devlet düzeninin eski temelleri, milletleri yönetmenin şekilleri yeni dönem şartlarında zayıf veya yetersiz kalabilir.
Ø Devlet yapısında çatlaklar varsa mutlaka vakit geçirmeden çatlakların temeldeki sebebi tespit edilip, tedbir alınmalıdır.
Yeni nesiller için daha mantıklı, daha adil ve daha sağlam temellere dayanan yönetim usullerinin uygulanması gerekebilir.
Ø Ancak bu işi yaparken ülkede sarsıntı ve buhranlara meydan vermeden, halk idaresi için daha bilgece ve adilce metotlara başvurulmalıdır. Devlet yapısını yıkmak yerine, binada çatlağa sebep olan hususlar sarsıntıya, toplumsal travmalara yol açmadan teker teker değiştirilmelidir.
Türkiye’de Başkanlık sistemini isteyenlerin daha adil ve iyi işleyen bir idare mi istediği yoksa sadece gücünü pekiştirme arzusu içinde mi olduğu tartışmalıdır.
Bu tartışmadan bağımsız olarak da görüşüm, parlamenter sistemin çatlaklarına sebep olan eksik ve hataları tamir ederek devam etmek ülke menfaatleri açısından daha uygundur.
Parlamenter sistem Türkiye’nin yüzyıllık demokrasi tecrübesini, birikimini içinde bulunduran bir sistemdir. Uygulamada bir takım eksiklikler ve hatalar olması sistemi kökten yıkıp yeni bir sistem inşa etmemizi gerektirmez. Bu hem maliyeti yüksek ve hem de geçmişin birikimini heba etmek demektir.
**************************************
Temeldeki Çürüme
“Beyaz Zambaklar Ülkesinde” kitabı Türkçeye ilk olarak Mustafa Kemal Atatürk zamanında çevrildi. Atatürk kitabı okuduğunda bu destansı başarıya tek kelimeyle hayran olmuştu. Derhal kitabın ülkedeki okulların, özellikle askeri okulların, müfredatına dâhil edilmesini emretti.
Bu kitap yoksulluğa, imkânsızlıklara ve elverişsiz tabiat şartlarına rağmen, bir avuç aydının önderliğinde; askerlerden din adamlarına, profesörlerden öğretmenlere, doktorlardan işadamlarına kadar, her meslekten insanın omuz omuza bir dayanışma sergileyerek, Finlandiya’yı, ülkelerini geri kalmışlıktan kurtarmak için nasıl büyük bir mücadele verdiklerini, tüm insanlığa örnek olacak biçimde gözler önüne sermektedir.
Finlandiya’yı bir “bataklıklar ülkesi” iken “Beyaz Zambaklar Ülkesine” dönüştüren aydınlar, öncelikle milletin bundan sonra alacağı eğitimin metotlarını belirlemişler.
Çünkü her millet iktidar mevkiine ya büyük ya da önemsiz kişileri getirir. Bunlardan hangisinin işbaşına geleceği milletin manevi seviyesi ve durumuna bağlıdır.
Çünkü devletin temellerinin sağlamlığı öncelikle şu sorunun cevabına bağlıdır:
“Milletin aklı, iradesi ve vicdanı yükselme eğrisi gösteriyor mu, yoksa çürüyüp zehirleniyor mu? Yahut bayağı ve sefil bir hayat içinde yok olup mu gidiyor?”
Bir ülkede kitap okuma ihtiyaçlar sıralamasında 235. sıralarda yer alıyorsa, medya alternatif ve muhalif görüşleri yansıtamayacak şekilde tekelleşmişse, sanata ve bilime rağbet azsa, Dünya’da ki en iyi 500 üniversite sıralamasında en son sıralarda sadece 2 üniversite girebiliyorsa orada özgür düşünce gelişmez.
Özgür düşüncenin gelişmediği toplumlarda kitleler aklını, iradesini ve vicdanını birilerine (bir Hocaefendi, şeyh, kanaat önderi veya siyasi lidere) teslim eder.
Kendi aklını, iradesini, vicdanını kullanamayan kitleler iktidar mevkiine ve devlet mekanizmalarına yüksek ahlak ve liyakat sahibi insanlar seçmek yerine “bizden” dedikleri değersiz kişileri getirir.
“Değersiz” kişilerin “önemli” olduğu toplumlar gelişemez.
Binanın temellerini sağlamlaştırmak istiyorsak, yapmamız gereken parlamenter sistem yerine başkanlık sistemi getirmek değildir. Binanın temellerindeki çürümeye sebep olan zihniyetin değiştirilmesidir.
“Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür”, aklını kullanan, vicdanlı bireyler olmak… Yeni nesilleri böyle yetiştirmek… Değerli insanları önemli görevlere getirmek…
İşin bir sırrı varsa, o da budur.
************************************
Son Başbakan ve Son MHP Genel Başkanı
Meral Akşener’in ağabeyi Nihat Gürer 1980 öncesi MHP Kocaeli İl Başkanı idi. 1980’de ihtilalciler siyasi partileri kapattı. Biz kendisini 13 yıl boyunca “MHP’nin son Kocaeli İl Başkanı” diye tanıtıyorduk.
1983’den sonra MHP çizgisi Muhafazakâr Parti (MP), Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP) adlarıyla temsil edildi. 1993’de yeniden Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) adını aldı. Biz de artık Nihat Bey’i “MHP’nin son Kocaeli İl Başkanı” olarak tanımlamaktan vazgeçtik.
Bir de kapatılan belde belediyelerinin başkanları var. Mesela “son Kuruçeşme Belediye Başkanı Ali Kahraman”, “son Bekirpaşa Belediye Başkanı Abdullah Köktürk” gibi. Yeniden belde belediyeleri kurulmazsa onlar bu sıfatlarını hep devam ettirecekler.
Bu örneklerdeki değerli başkanlar kendi iradeleri dışındaki gelişmeler sebebiyle “son” ile başlayan sıfatları hak ettiler.
Ancak şimdilerde Başbakan Binali Yıldırım ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli mevcut sıfatlarının önüne “son” takısını almak için büyük bir heyecan ve gayret içindeler.
Başbakan Yıldırım “inşallah MHP ile beraber Anayasa değişikliğini yapacağız ve başkanlık sistemini hayata geçireceğiz” derken çok mutlu bir görüntü verdi.
Başkanlık gelirse Başbakan Binali Yıldırım görevini kaybedecek.
Başkanlık sistemi genelde iki partiden fazlasının Meclis’te temsil edilmesine fırsat vermez. Bu yüzden Başkanlık gelirse MHP siyaset sahnesinden silinir. Devlet Bahçeli de “MHP’nin son Genel Başkanı” sıfatı ile anılmaya başlar.
Binali Yıldırım ile Devlet Bahçeli’nin, “son Başbakan” ve “son MHP Genel Başkanı” sıfatlarını almak için bu kadar hevesli olmalarını anlamak pek kolay değil.
Hadi Başbakan “Reis ne diyorsa O” demeye kendini mecbur hissedebilir.
Ama MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, hayatını davasına adamış ülkücülere ve kendisine oy verenlere karşı bunu nasıl izah edecek?