“Bindik Bir Alamete, Gidiyoruz Kıyamete” mi?

91

Sürü, tür bakımından topluluk
ismidir. Çokluk kadar, değersizliği de ifade eder. Sürü aklı, tek tek ele
alındığında inkişaflar yapan kişilerin bir araya geldiklerinde dirayetlerini
kaybettiklerini anlatır.

“İleri gitme asılırsın, gelir
kalma basılırsın.” sözü biraz da sürüye uymayı, sürüden biri olarak kalmayı
telkin eder. Sürüdeki bireylerden biri olmak, farklılıklarını inkâr veya terk
etmeyi gerektirir. Sürü, güdülen çokluk demektir, edilgenliktir.

Rahatlık, huzur, konfor
isteniyorsa sürüden biri olmak tercih edilebilir. Rahatlık ve huzurdan ne
anladığına bağlı. Kendini gerçekleştirememek bence en büyük huzursuzluk.
İnsanlık, yaptığı icat ve keşifleri, geldiği medeniyet seviyesini konforunu
terk eden insanlara borçlu. Uykusuz, aç, susuz yaşamak; irade ortaya
koyanların, sürüye dâhil olmak istemeyenlerin kaderi. Siz, bu tiyatroda hangi
rolü oynuyorsunuz?

İddia şu: İnsanlık,
sürüleştirilmek isteniyor. Ben de inanıyorum, bu iddiaya. İsteniyor ki insanlık
ortak dilde, ortak dinde, ortak değerlerde buluşsun. ”Küreselleşme” adı konmuş
buna. Toplumları millet yapan tarih unutulsun, ülküler olmasın. Hal yaşansın,
geçmiş ve gelecek muhal kalsın. Hazlar tatmin olsun, duygular körelsin. Akıl,
zaten insandaki yaramaz çocuk. İmalat, tamam; ürün, seküler sürü. Çoban, hazır;
değneği, eksik. Heyhat, burası çıkmaz sokak!

İnsanlık için tek yönetimden, tek paradan, tek fikirden
bahsediliyor. Yapay zekâ ile yönetilecekmişiz. Kolumuza takılacak mikroçip ile
hayatımız kolaylaşacakmış. Yaptıklarımız bilinecek, yapacaklarımız bize telkin
edilecekmiş. Kimse, mikroçipteki programı yazanı sorgulamıyor. Yaşadığımız ve
uzun süre yaşayacağımız bu kargaşa, insanları söz konusu projeyi hayata geçirip
sürüleştirme ve senaryodaki büyük beyni kamufle etme çabasından başka bir şey
değil. Geçti Bor’un pazarı…

Onların bir hesabı varsa Allah’ın
da bir hesabı var. Allah’ın sopası yok ki, der halkımız. Allah, hesabını
kulları vasıtasıyla görür. Büyük düşünen, ileriyi gören, herkes cambaza
bakarken cambazı oraya çıkaran gerçek gücü teşhis edebilen ilim, irfan, rikkat
sahibi insanlara ihtiyaç var. Kendisini sürünün dışına atarak “Durun
kalabalıklar!” diyebilecek insanlara ihtiyaç var.

Ünlü bir futbolcu, karısını
öldürmekle suçlanır, yakalanır.  Karısının
cesedi ortada yoktur. Amerikan filmlerindeki gibi, futbolcu mahkemede sanık
sandalyesinde oturmaktadır. Kucak dolusu parayla tuttuğu avukatı, jüriyi ikna
etmeye uğraşır. Konuşmaya başlar:  “Sayın
jüri üyeleri müvekkilimin suçsuz olduğuna yürekten inanıyorum. Buna az sonra
siz de inanacaksınız. Neden mi? Bakın, şimdi 1’den 10’a kadar sayacağım ve
müvekkilimin, öldürdüğü iddia edilen karısı bu kapıdan içeri girecek. .. 1, 2, 3,
4, 5, 6, 7, 8, 9, 10 !..”  Bütün jüri kapıya döner, ancak kimse
girmez içeri. Avukat, bir savunma dâhisidir, öldürücü hamlesini yapar: “Bakın
siz de kadının öldüğüne inanmıyorsunuz. Çünkü hepiniz “içeri girecek” diye
kapıya baktınız. İşte kararı buna göre vermenizi talep ediyorum.” Jüri kararını
açıklar, ünlü futbolcuyu suçlu bulduğunu bildirir, dava bu şekilde sonuçlanır.
Mahkeme çıkışında avukat, bayan jüri başkanına: “10’a kadar saydığımda siz
de diğer üyeler gibi kapıya bakmıştınız, neden böyle bir karara imza attınız?”
“Doğru!” der jüri başkanı; “Ben de kapıya baktım; ama müvekkiliniz
kapıya bakmıyordu.”

 

Bakış açınızı ne kadar
geniş tutarsanız, doğruya ulaşmanız o kadar hızlı olur. En iyi analist, herkes
bir noktaya bakarken, o noktaya yönelen bakışları izleyen kişidir. İnsan
yığınları hep koronayı görüyor, konuşuyor. Sürü psikolojisi bu. Koronayı gündeme
getiren ve gündemde tutanlardan bir türlü bahsedilmiyor. Bugün korona, yarın
başka bir şey. İnsanlık, tam sürüleşene kadar. Bu böyle gitmez, gitmemeli.

 

“Yaşamak toplumsal, hesap
bireysel.” derim hep. Öldükten sonra hesap vereceğimiz inancı, önemli bir
motivasyon bizim için. Öyle ya bireysel hesap için neler yaptın? “Bindik bir
alamete, gidiyoruz Kıyamet’e.” düşünme tembelliği ile sürüye mi uydun, yoksa
“Ne ekersen onu biçeceksin.” inancıyla kendin için tasarlayıp yürüdüğün yol
haritasında hesabını kolay verebileceğin gerçek bir “insan” mı oldun? Ölüm,
gerçek anlamıyla hem bir doping hem bir uyanıklık hem bir temizlik; ama
kaçınılmaz müthiş bir hakikat. Sen nereden bakarsan bak. Bizi sürüleştirmek isteyenler,
“Keşke biz de bu hakikati anlayabilseydik!” diyecekler; lakin iş, işten geçmiş
olacak.

 

Geçecek bu günler.
İnancımız; maddi ve manevi değerlerimiz, insani kıymetlerimiz, en büyük
gücümüz, hazinemiz. Bize yakışan; cümlede özne, medeniyet inşasında rehber,
tarih çağlarında kurucu, gökte kutup yıldızı olmaktır. Bineceğimiz gemi belli,
seyir yapacağımız okyanus belli, demir atacağımız liman belli.

 

Senden başka, dünyadaki her yaratığın senden ısı
ve ışık aldığı güneş olabilmek, ne güzel!