Bilsek Ne, Bilmesek Ne?

87

     Her bir atom öyle bir sanatlı nakış ve işleme ortaya koyarak işler ki, ya bir atom bütün atomlarla bilinçli bir ilişki içindedir. Ya da bir atom her bir atoma hem hâkim / hükmedicidir. Hem de o atom her bir atomun mahkûmudur.

     Oysa “İki zıddın birleşmesi mümkün değildir.” şeklinde kesin bir kaide ve kural vardır.

     Nitekim bir yer ya aydınlıktır, ya da karanlık. Aydınlıksa karanlık yoktur. Karanlıksa aydınlık değildir.

     Kaldı ki bir şeyin hem hâkim, hem mahkûm olması da mümkün değildir.

     Çünkü bu; iki zıttın bir arada bulunması demektir. Ki hiç olası değildir.

     Zira Sn. İsmail Mutlu’nun da belirttiği gibi, bir şey sınırsız derecede emir altında bir varlıksa; dönüp kendisine emir verene, mutlak emredici olması imkânsızdır. Diğer bir ifadeyle, sınırsız âmir olan, emir verdiği varlıktan emir alamaz.

     Şayet atom böyle işler başarıyorsa; öyleyse o atomu, o hayret verici san’atlı nakşı, o hikmetli nakışlı sanatı bilir. Her şeyi icat eder, yaratır kabul etmeliyiz!

     Bu ise binler defa imkânsız ve hiç olası değildir.

     Öyleyse atom olsa olsa, Hakîm olan bir Sâni’in, her şeyi hikmetle ve sanatla yapan Allah’ın kader kanunu ve kudret kaleminden çıkan harekete memur ve bununla görevli birer noktadır.

     Nasıl ki meselâ Ayasofya kubbesindeki taşlar, eğer mimarının emrine ve sanatına uymazlarsa; her bir taşı; Mimar Sinan gibi dülgerlik sanatında bir maharet, beceri ve hüneri var diye kabul etmemiz gerekir.

     Ayrıca her bir taşı diğer taşlara hem mahkûm, hem hâkim / hükmedici olarak görmemiz lâzım gelir.

     Yani “Geliniz, düşmemek için baş başa vereceğiz!” diye bir hüküm sahibi olmaları icap eder.

     Aynen bunun gibi, binler defa Ayasofya kubbesinden daha san’atlı, daha hayret verici ve gayeli olan ve birer sanat eseri sayılan varlıklardaki atomlar; Kâinat Ustası’nın emrine uymazlarsa; bu takdirde atomların her birine Kâinatı ve her şeyi mükemmel bir san’atla yaratan Allahın vasıf ve nitelikleri kadar mükemmellik sıfatları verilmesi lâzım gelir.

X

     Zındık / dinsiz, maddiyyun / materyalist / her şeyi maddeye bağlayan kimseler; Allahı veya O’nun bildirdiği kesin olan şeylerden herhangi birini inkâr edenler yani kâfirler; Vücûdu Vâcib, Varlığı Zorunlu ve kendinden olan Allah’ı kabul etmiyorlar!

     Bu yüzden atomlar sayısınca bâtıl / yalan ve sahte ilâh ve tanrıları kabul etmek zorunda kalıyorlar!

     Çünkü tuttukları yol; onları buna mecbur ediyor.

     Tuttukları usul ve metod; onları bu hususta çaresiz kılıyor.

     İşte bu konuda inkârcı ve inanmayan ne kadar filozof ve felsefeci varsa; bilgin de olsalar, aslında çok büyük bir cehalet içinde olup; birer kara cahildirler.

X

     Atom bilinci insanı insan eder

     Bilinçsiz insan Allah’ı nisyan eder

 

     Atom bilinci açar insana geniş bir yol

     Sakın geri kalma sen de hemen içinde ol

 

     Deme sakın bunları acaba bilsek ne

     Deme sakın bunları sanki bilmesek ne

 

     Çünkü biri ediyor insanı âlim

     Öteki yol açıyor olmaya zalim

Önceki İçerikKesin İnançlılar
Sonraki İçerikYunan Sınırındaki Zulüm Korona’dan Beter…
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.